3 Şubat 2013 Pazar

YANKI NOKTASI’ ndan AFFEDİP HAFİFLEMEYE…(1/2)

Yaşadığımız kötü olaylar karşısında  içimizde filizlenen kin, nefret, öfke gibi olumsuz düşüncelerin bizi getirdiği noktada; içimizdeki intikam hırsıyla yanıp tutuşurken, hayat ellerimizin arasından  akıp gider. Biz olumsuzluk denizinde giderek derinlere battıkça, yüzümüz gözümüz tuzlu sudan alev alev yanarken, nefes dahi alamayız. Aslında sakin kalabilsek kıyı çok yakında, belki birkaç kulaç atarak dingin kıyıya ulaşıp yeniden nefes almaya başlayacağız. Ama hayır, biz debelenmeye ve debelendikçe derinlere batmaya devam ederiz. Ve bu sürece girdiğimiz, intikam hırsına yenik düştüğümüz andan itibaren kaybeden tek bir kişi var; o da kendimiziz. Kaldı ki, intikam aldığımızda gerçekten mutlu olacak mıyız? Acılarımız gerçekten yok olacak mı? Tüm yaşananları yok sayabilecek miyiz? Yanıtı kocaman bir HAYIR!.. O halde gelin tüm bu olumsuz duygulardan, bu hırstan kendimizi arındıralım ve olayları çok zorlamak, üstüne gitmek yerine KENDİ AKIŞINA bırakalım.

''Büyüklük dediğin teşekkürle başlar bir HİÇE… ve kusurların kusuruna bakmamaktır en kusursuz eğlence.’’ der Can Yücel. Bunu becerebilmek gerek, öyle değil mi?

Bir insandan, bir olaydan intikam almanın en iyi yolu onu UNUTMAKTIR aslında; yok sayabilmektir, hiç olmamış, hiç yaşanmamış gibi kabul edebilmektir. Yeri geldiğinde çok zor olsa da SESSİZ kalabilmektir. Bekleyen, sabırla acılarının hafifleyeceğine inanan insanlar her zaman kazanırlar. Ben buna her zaman inananlardanım. Yeter ki bunu denemekten, korkmayalım; bu cesareti gösterelim. Üstelik her ne yaparsak, her ne düşünürsek bize bumerang misali geri döndüğünü hepimiz biliyoruz artık. Yani sert ve kırıcı sözcükler kullanırsak , aynı sertlikte karşılık bulacak. Eğer insanları incitirsek, kalplerini kırarsak biz de incineceğiz fazlasıyla. O halde buna dikkat etmek; davranışlarımızı, duygu ve düşüncelerimizi kendi OTO KONTROLÜMÜZ altında tutmak önemli…

Gelin bu noktada ünlü Meditasyon uzmanı Hint asıllı OSHO’ dan kısa bir hayat dersine kulak verelim beraberce.

‘’Bir defasında birkaç arkadaş YANKI NOKTASI denen bir yeri gezmeye giderler. Gruptakilerden bir kişi köpek gibi havlamaya başlar ve o anda etraftaki tüm vadi ve dağlar sanki orada binlerce köpek varmış gibi korkunç bir ses ve uğultu çıkarır. Bundan son derece rahatsız olan grup üyeleri arkadaşlarına ‘’neden şarkı söylemiyorsun? Çünkü bu dağlar sadece verdiğini geri veriyor. Eğer köpek gibi havlarsan onlar da köpek olur. Eğer şarkı söylersen sana şarkıyla karşılık verir.’’ derler. Ve bunun üzerine aynı kişi şarkı söylemeye başlar. O anda herkesin üstüne onun bu güzel şarkısı yağar adeta. Tüm vadiden ve dağlardan bu güzel şarkının yansıması duyulur.  İşte o zaman Osho şöyle der; ‘’tıpkı bu dağlar gibi YAŞAM da bir YANKI NOKTASI’ dır aslında. Ve siz ne  yaparsanız size onu geri verir. Daha önce ne ekerseniz onu biçersiniz. Zehir tohumları ekerek buğday biçmek olmaz. Zehir tam tersine daha çok zehir getirir. Her durum ve şartta yaşamı sevecek bir yol ve vasıtalar bulun. Unutmayın ki, size çok itici gelen bir olayda ya da bir kişi de bile sevilecek bir yön mutlaka vardır.’’

İşte madem yaşam bir YANKI NOKTASI; madem sözler, davranışlar bumerang misali bize geri dönüyor; o halde yeri gelip susmak, yeri gelip unutmak ve affetmek en güzel ERDEM olmalı diyorum ben. 

Gelin bu sözlerimi ‘’Yaşam Boyu Aşk’’  ve ‘’Gerçek Sevgi’’ romanlarının yazarı Amerikalı Daphne Rose Kingma’nın güzel satırları ile destekleyelim. Şöyle diyor Amerikalı yazar; ‘’Sözcüklerin gerçeği değiştirme gücü vardır. Öyleyse sözcüklerine dikkat ederek güçlü bir enstrüman olarak kullan onları; İYİLEŞTİRMEK için, ŞÜKRETMEK için; ŞEFKAT GÖSTERMEK için; AFFETMEK için kullan.’’ Biz de öyle yapalım elden geldiğince; duygu ve düşüncelerimizde daha olumlu; kullandığımız sözcüklerimiz de ise daha dikkatli ve yapıcı olalım ki bize geri dönüşleri hep pozitif olsun.

‘’Bazen alabileceğin en büyük intikam AFFETMEKtir. Ve bazen karşındakine verebilecek en güzel cevap GÜLÜP GEÇMEKtir .’’ der Victor Hugo. İşte bizim de bu kapıyı aralamamız lazım, hafiflemek ve ruhumuzu özgürleştirmek adına. Bu kapı kolay kolay aralanmıyor, oldukça da ağır belki ama; yüklenip açmak değil asıl olan. Bekleyip SABIR göstermek lazım. Tıpkı Leo Tostloy’un dediği gibi; ‘’ En güçlü iki savaşçı SABIR  ve ZAMANdır.’’ Zamana yayabilmek ve sabırla bekleyebilmek… bizler Mevlana’nın torunlarıyız, onun sözlerinde olsun yolumuz; ‘’SABIR insanı maksadına en tez ulaştıran kılavuzdur.’’

Hepsi yazıldığı, söylendiği kadar GÜZEL ve bir o kadar da kolay olsaymış keşke… Ama değil. Bağışlamak, düşünce dünyamızın kapısını açarak hata yapanı serbest bırakmak ve AFFETMEK o kadar kolay değil, biliyorum. Üstelik içimizden çok istediğimiz, gönlümüzden defalarca geçirdiğimiz halde, bu erdemi yakalarken zorlanıyoruz. Haksızlıkları, ihaneti, aldatılmayı, kötülükleri kolay kolay affedemiyoruz. Geçmişin üzerine sünger çekemiyoruz. Ve her affedilmeyen hata ruhumuzu esir alıyor, yük olarak birbiri üstüne biniyor.

İster istemez üzülüyor ve acı çekiyoruz. Kalbimiz bin parçaya ayrılıyor. Küsüyoruz bazen her şeye, hatta yaşamaya, dünyaya, sevdiklerimize. Çünkü o hareketleri, o yanlışlıkları hak etmediğimizi düşünüyoruz. Hassaslığımız, kırgınlığımız artıyor yüklerimizle birlikte. Tabiri yerindeyse o yüklerin altında ruhumuz giderek eziliyor. Peki bu hataları kimler yapıyor, bu denli üzücü bu olaylara kimler sebebiyet veriyor? Elbette çevremizdekiler, hayatın içinde bize dokunanlar ve belki de en çok sevdiklerimiz, değer verdiklerimiz…

Bunların bir kısmı kasıtlı olarak, bilerek isteyerek hata yapıyor; bir kısmı yaptığı hatanın farkında bile olmuyor, bilmeden zarar veriyor; bir kısmı da yine bilmeden yapıyor ama sonra fark edip özür diliyor, pişman oluyor. Her ne şekilde olursa olsun bize düşen affetmek olmalı… Ruhumuzu esir alan o yüklerden bir an önce kurtulmanın yolları aralanmalı. Bunun için de kendi iç sesimize odaklanmamız gerekiyor her şeyden önce. Şu ana değin kimleri affettik, kimleri biriktirip ağırlığı altında ezildik. Yoksa hala çocukluktan kalma affedemediklerimiz mi var, geçmiş bize o denli uzaktayken bile biz onları tüm ömrümüz boyunca nereye gidersek gidelim hep taşıdık mı? Bunlara net ve dürüst bir cevap vermekle başlıyor ilk adım. 

Kendi içsel muhasebemizi yaparken, kendimizle yüzleşirken bir yandan da gelin ‘’Ferrarisini Satan Bilge’’ romanının yazarı Robin Sharma’nın satırlarına odaklanalım. Şöyle diyor ünlü yazar; ‘’ Bir kişiyi affetmediğinizde o kişiyi adeta sırtınızda kendinizle birlikte taşıyor gibi olursunuz. Bu ağır bir yüktür. Ancak o kişiyi affettiğinizde onu sırtınızdan atar ve hayatınıza rahatça devam edersiniz… Artık sizi aşağıya çekemez. Çok daha özgür bir insan olabilirsiniz.’’ (devamı 2/2 de)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

30.01.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...