Gelin
zarafetin ve gücün simgesi kelebeklerin yaşam döngüsünden başlayalım satırlara.
Aralarında birkaç gün yaşayanı da var, birkaç hafta yaşayanı da. Bazı türlerin
ömrü ise 6-7 ay gibi. Sayıları az olsa da; veriler 1 yıl yaşayan türleri de
kayda almış. Kış uykusuna yatanlar bir yana; sıcak uzak bölgelere göç edenler
öte yana.
Doğanın
ihtişamını zarif kanatlarında gururla taşıyor kelebekler. Bizleri cezbeden
muhteşem kanatlara dönüşünceye kadar geçirdikleri evrim ise; hayata direnmenin
en güzel örneği. Bir diğer isimlerinin ‘’ruh kuşları’’ olması manidar değil mi,
size göre de?
Kabul
etmek gerekiyor ki; hayat bir yönüyle onlar için hayli acımasız. Kimsenin önemsemediği,
dönüp bakmadığı minicik bir tırtılken aylarca yaşıyorlar. Rengarenk bir
kelebeğe dönüşüp, özgürce kanat çırpmaya başladıklarında ise; neredeyse
yaşamlarının son demlerini sürüyorlar. Ve bu dönemde tek bir amaçları var.
Nesillerini sürdürmek. Dünya genelinde, tahmin ötesi sayıları ile de bunu
kanıtlıyor her biri.
Bizlerin
kırılgan, hassas olarak tanıdığı bu güzel canlılar; Antartika hariç, hemen her
iklim ve koşulda yaşayabiliyor. Çöllerde, tropikal ormanlarda, bataklıklarda,
dağların zirvelerinde, mağara kovuklarında ve hatta sıkı durun yanardağ
ağızlarında dahi cesurca dolaşıyorlar.
Kayıtlara
göre 150 bin kadar türü var. Dile kolay, muhteşem bir skala. Yapılan
araştırmalar devam ettiği halde, hala onlarla ilgili bilinmezlikler öyle çok
ki.
Kelebekler
son derece akıllılar. Aralarında düşmanlarıyla saklambaç oynayanları da var.
Tehlikeli durumlarda kanatlarını birleştirip kuru bir yaprak görünümü alıp,
kamufle olanları da.
Kanatlarındaki
kocaman göz şekilleri nedeniyle ‘Baykuş kelebeği’ olarak adlandırılan türleri
çürümüş muza bayılıyor. Ve hatta, içindeki düşük alkol oranıyla hafiften sarhoş
bile oluyorlar.
Bazen
ileriye bazen geriye uçan türlerine ‘Güvercin kuyruğu’ kelebeği deniyor.
Bizler
kelebeklerin genellikle gün ışığında uçtuklarını zannediyoruz değil mi? Ancak
gece uçanları da var. Yapıları ve özellikleri bu koşula uyum sağlamış elbette.
Cam
kanat kelebeklerinin mahareti ise şeffaf kanatlarında. Böylece bulundukları
yerde fark edilmeden dinlenebiliyor.
Kokarca
gibi kötü bir koku salgılama özelliğine sahip olan türlerine ne demeli? Bu
zarif canlılara yakışmadığını düşünsek de; düşmanlarından bu şekilde korunuyorlar.
Yeşil
damarlı ‘Paşa kelebekleri’ türler arasında en saldırgan olanları.
Peki
hiç zehirli kelebek duymuş muydunuz? Göz kamaştırıcı parlak renklerle, çok
yavaş uçan bu kelebekler; hepsinden çok daha dayanıklı ve azimli. İsmi Zehirli
Monark kelebeği. Binlerce kilometre uçuyor ve yolculuğunu torununun torunu
tamamlıyor. Nasıl aynı izi sürdüğü ise hala bilinmiyor. Bazı araştırmacılar
tarafından; genetik yapılarındaki kodlanmaya bağlanıyor. Bu özel kelebekleri
bir başka yazımda ayrıca sizlere tanıtmak istiyorum.
Guinness
rekorlar kitabına girecek kadar küçük olanları var aralarında. İsmi ‘Ot mavisi
kelebeği’.
Tam
tersine büyük boyutlu, belki de bugüne kadar hiç görmediğimiz büyüklükte
kelebekler de var ama. Güney Asya, Çin, Malezya ve Hindistan’da rastlanan bu
dev kanatlı kelebeklere ‘Attacus Atlas’ deniyor. Kanat uzunlukları 30 cm
civarında. Hayalimizde bu kocaman kelebeğin aniden havalandığını düşünelim mi
bir an için? Hafif bir ürküntü eşliğinde; hayranlıkla izlerdik sanırım,
kadifemsi kanat çırpışlarını. İpeği çok değerli ve dayanıklı olan bu tür, Hindistan’da
kutsal kabul ediliyor.
Varsa
yoksa uçmak kelebeklerin tek hedefi. Enerjileri ise çiçek özleri.
Peki
bu özlere nasıl ulaşıyorlar dersiniz? Ayaklarıyla. Çünkü tat alma
cisimciklerini ayaklarında taşıyorlar ve balözlerini buradan emiyorlar. Öyle
hassas algıları var ki; üzerine kondukları bir şeftalinin tüylerinden ne kadar
tatlı olduğunu anlayabiliyorlar. Yani, bir kelebeğin ayağı güzel bir yiyeceğe
değmeye görsün, hemen ince emme hortumlarıyla emmeye ve beslenmeye başlıyorlar.
Soğumamak
adına, dinlenirken bile kanatlarını hareket ettiriyorlar. Neden mi? Uçmaları
için en önemli gereklilik beden ısıları da ondan. İdeal ısıyı yakalayabilmek
adına; kanatlarını açarak güneşlenmeleri de cabası.
Koku
alma duyuları hayli gelişmiş. Çiftleşme sırasında dişi ve erkek güzel kokularla
birbirini etkilemeye çalışıyor. Ve bu kokuyu tam 11 km’den duyuyorlar.
Kelebekleri
çok seven, hatta onlara hayran olan Buda; bir sözünde, kitaplardan öğrendiklerinden
çok daha fazlasını kelebeklerden öğrendiğini belirtmiş. Gerçekten de onlar
kocaman bir dünya gibi adeta.
Yumurtlamadan
itibaren geçirdikleri evreler öyle zor ki. Mücadeleleri hiç bitmiyor. Topraktaki
iğne başı büyüklüğünde bir yumurta olarak hayata başlıyor. Ardından, sürekli
yaprak yiyen ve deri değiştirerek büyüyen bir tırtıla dönüşüyor. Pupa döneminde
ise kendini krizalite denen bir kozaya hapsediyor. Sabrıyla geçirdiği bu zorlu
süreç sonunda ise yetişkin bir kelebeğe dönüşüyor. Azimli mücadelesi ve sabrı
sayesinde bu MUHTEŞEM değişimi fazlasıyla hak ediyor elbette.
Kelebeklerin
hayatını ve yaşamlarını incelediğimde; şu soruyu sormadan edemedim.
Uzun
ama, sıradan renksiz bir yaşam mı; yoksa kelebekler gibi kısa, ama renkli dolu
dolu bir yaşam mı?
Zor
bir soru biliyorum. İlk başta ikincisi daha cazip gibi geliyor değil mi? Ama unutmamak
gerek ki; hepimiz hayatımızı sonsuz kabul ediyor ve hayallerimizi erteleyip
duruyoruz. Yani farkında olmadan; ‘’Uzun yaşayayım da, varsın sıradan olsun.’’
diyoruz.
Bence
her ikisinde de hüzün saklı biraz. Bu nedenle hepimize hem sağlıklı ve uzun, hem
de gökkuşağının renklerini kıskandıracak kadar albenili bir yaşam diliyorum.
Kalben isteyip inanalım ve zor anlarımızda kelebeklerin sabrını hatırlayalım,
olmaz mı?
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
23.12.2014
Kaynaklar:
http://tr.wikipedia.org;
http://www.top10lar.com; http://www.enler.gen.tr; http://hayvanseverlerdunyasi.blogcu.com; http://melschildcare.com; http://www.bilgizenginleri.org; http://www.goodreads.com;
Merhaba arkadaşlar sizlerde çocuklarınıza değer veriyorsanız çocuklarınız için buypasa.com 'dan alışveriş yapmalısınız.
YanıtlaSil