‘’Kızmıyorum artık hayata... Bakıyorum, seçiyorum, Gülüyorum, geçiyorum…’’ diyelim biz de.
Bunun için de kendimize
acı vermeye son verip; kendimizi belki de yeniden keşfetmemiz gerekli.
Affederek…
Bu anlamda konunun uzmanları
şöyle diyor;
*Affetmek, unutmak, silmek değil aslında. Sadece geçmişte yapılanların yıkıcı
etkisini ortadan kaldırmaya çalışmak demek;
*Affetmek, yapılanları
onaylamak, hoşgörmek, önemsizmiş gibi kabul etmek değil. Tam tersine
yapılanların kötü olduğunu, kalbimizi incittiğini, içimizi acıttığını bilerek
yola çıkma hali.
*Affetmek, fedakarlık ve
bir şeylere katlanmak değil. Hata yapanın özür dilemesini, değişmesini beklemek
de değil.
*Affetmek, o ANA mahsus
bir durum değil, aslında bir SÜREÇ… Zaman içinde sabırla yavaş yavaş olan bir
seçim yolu aslında. Amaç ise bizim öz mutluluğumuz, rahatlamamız, ruhen
özgürleşmemiz ve hayatımızı sağlıklı mutlu yaşamamızın yegane yolu.
*Affettiğimiz kişiyi
sevmek zorunda değiliz, ilişkimizi sürdürmek zorunda da değiliz.
*Ancak affetmeyi gerektiren
yaranın bazı hallerde deşilmesi gerekirse bunun cesaretle yapılması şart. Çünkü
affetmenin gerçek yolu buradan geçiyor.
*Affetmek, kendimize
verdiğimiz en büyük ARMAĞAN aslında. Acı, öfke, kin, nefret gibi olumsuz
hislerden ÖZGÜRLEŞMEK demek. Geçmişe değil, hep belirttiğimiz gibi ŞİMDİNİN
farkına vararak, GELECEĞE yatırım yapmak demek. Kısacası Affetmek; kendini
yiyip bitirmek ya da kişiye bedel ödetmek yerine; var olan enerjimizi,
kendimizi geliştirmek adına kullanmamızı sağlamak demek…(ben bu tanımı çok
sevdim)
Kendimizi güçsüz
hissederiz. Ruhumuz o yüklerin baskısı altındayken hayattan hiç zevk alamayız.
Sürekli o negatif duyguların ( intikam, öç alma, haddini bildirme, gurur,
kıskançlık, pişmanlık, kendimizi haklı
gösterme çabası, sevgisizlik, affedemeyeceğine inanma, o kişinin mutluluğunu
istememe gibi… ) ağırlığı altında ezilir dururuz. Ve hepsinin sonunda hayır
deme zorluğu, kendi bireysel sınırlarımızı çizememe ve farkında olmadan
kendimizi cezalandırma durumu ortaya çıkar. Sonuçta mutsuz, umutsuz, kırgın, hayata
küskün bireyler topluluğu ile karşı karşıya kalırız diyor uzmanlar.
O halde gelin tüm bu
negatif duygulardan kurtulalım ve zoru başarmanın, affetmenin keyfine varalım.
Tüm bu nahoş duygular, öfke, kin ve nefret yerini bağışlamanın o dayanılmaz
hafifliğine bıraksın diyorum ben.
Bu hafifliği kucaklamak
için yine uzmanların birkaç önerisi var. Gelin kısaca onlara göz atalım.
*öncelikle travmayı
kabul etmek ve yüzleşmek,
*kendi iç sesimize kulak
vermek,
*sınırlarımızı çizmek,
kendimize güvenli bir alan yaratmak,
*kendi duygusal
tepkilerimizle yüzleşmek,
*öfke enerjimizle
sınırlarımızı fark etmek,
*sabır göstermek,
*acılarla, objektif
olarak cesaretle yüzleşmek (hatta gerekirse çocukluk dönemindeki travmalara kadar inmek)
*duygularımızı dinlemek,
bilinçaltına atmadan duygularımızın rehberliğine izin vermek,
*güçlü olduğumuzu
hissetmek,
*ilaçlara sığınmamak, çok
gerekirse ve yalnız başaramıyorsak uzmanlardan yardım almak, ama bizi en iyi
anlayanın en çok kendimiz olduğumuzu unutmamak,
*duygularımızı ifade
etmekten çekinmemek,
*kendimizi, kendi
ruhumuzu iyileştirdiğimize inanmak.
Evet, kendimize bu güzel
armağanı verebilmek için; biraz çalışmak, emek harcamak, pes etmeden, yılmadan,
CESARETLE yaşananları göğüslemek ve hayatın her adımında olduğu gibi zoru
başarmak gerekiyor. Ama başardığımızda duyacağımız o hafiflik, o yeniden
doğmuşluk her şeye değer inanın bana. Ve ben eminim ki hepimizde bunu başaracak
kocaman yürekler var.
Ne dersiniz, şimdi
hayatı ve gökkuşağı misali renklerini kucaklamaya var mısınız? Şimdi kendi iç
dünyamıza kısacık bir gezinti yapmaya, affedemediklerimizi hemen bugün
ERTELEMEDEN affetmeye var mısınız? Yeniden düşünmeye, bağışlamayı bir
alışkanlık haline getirmeye var mısınız? Hayata sımsıkı sarılmaya var mısınız?
Eğer bu sorulara
içtenlikle ‘’ben varım’’ diyorsanız; şimdi gelin asıl olanı yapalım ve
kendimizi affetmekle işe başlayalım. Kendimize karşı olan içerlemeleri serbest
bırakalım. Tüm o suçluluk duygularını, kınamaları, kendi kendimize koyduğumuz o
yasak ve cezaları kaldıralım. Kendimizi SEVGİNİN ENGİN DENİZİNE bırakalım.
Kendimize yüklenmeyi terk edip, her parçamızı SEVGİYLE AFFEDELİM…
Ve bunu hemen şimdi
yapalım hayat geçip gidiyor, beklemenin ertelemenin bir gereği yok çünkü. Bu
anlamda bakın Arthur Miller ne diyor?
‘’Önceden öğrenenler indirimli
fiyattan öğrenirler.
Otoriteden öğrenenler özgürlük bedeliyle
öğrenirler.
Deneyerek öğrenenler etiket fiyatından
öğrenirler.
Hayattan öğrenenler gecikmek zammıyla
öğrenirler.
Hayattan da öğrenemeyenler boşa gitmiş
hayatlarıyla öğrenirler.’’
Şimdi bir kez daha
soralım kendimize daha ne kadar bekleyeceğiz? Boşa gitmiş hayatlara yazık
olmuyor mu; yaşamak bu denli güzelken…
Nobel Barış Ödülü sahibi
Desmond Tutu’nun dediği gibi ‘’Bağışlama olmadan gelecek olmaz.’’ O
halde yarını güzelleştirmek, ANLarı kaçırmadan yaşamak için ilk adımı atalım. Affetmek,
bağışlamak, intikamın o yakıcı ateşinden kurtulmak ve yenilenmek gerekiyor her
ne yaşanmış olursa olsun… ve her şeye inat yine de TEBESSÜMLE HAYATA SARILMAK
asıl olan.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
30.01.2013
(Kaynak: http://www.estanbul.com/affetmek-ne-demektir-74937.html)
(Kaynak: http://www.estanbul.com/affetmek-ne-demektir-74937.html)
yakamozlar gibidir hayat.varlığa çıkış şimdiki andır.sevmek şimdidir;ağlamak şimdidir.nehir suyunda parlayan ışık gibi,evren nehrinde görünüp kayboluıyoruz,şimdiki saniyecik içindeki evreni tanıma,herşeyi bu anda yaşamak istemezmiyiz?şimdiler kaçırılmayacak kadar önemlidir.şimdiler,tembellere yer vermeyecek kadar hızlı akıyor..el açıp rabbinden affedilmeyi bekliyorsan,haydi şimdi sabırla karşılık beklemeden affetmeye başlama zamanı,sevme zamanı..yüreğin yetiyorsa sevda zamanı..insan affettikce yüce mertebeye ulaşır...
YanıtlaSil