Onların da duyguları
var.
Onlar da hisliler.
Onlar da küsüyor.
Onlar da seviyor.
Onlar da bağlanıyorlar.
Sebepsiz yere, gözü kapalı tıpkı bizler gibi.
Üstelik öyle fedakarlıklarda
bulunuyorlar ki; gözlerimiz nemleniyor yaptıklarını okurken.
Bizler ise ne yapıyoruz?
Dünyaya insan olarak
geldiğimiz için övünüyoruz.
Düşünebildiğimizi, kendi
kendimize yetebildiğimizi ve kimselere muhtaç olmadığımızı sanıyoruz. Hatta
bazen dozunu kaçırıp kendimizi evrenin tek imparatoru görüyoruz. Diğer
canlıları; doğayı, yeşillikleri, ağaçları, ormanları ve hayvanları istediğimiz
gibi yönetme hakkına sahip olduğumuzu düşünüyoruz.
Yaralıyoruz. Kesiyoruz
türleri yok etme pahasına. Sadece zevkimiz için. Atıyoruz.
Terk ediyoruz. Kafeslere kapatıyoruz. Aç susuz bırakıyoruz. Azıcık şefkat
göstermekten, yardım elimizi uzatmaktan kaçınıyoruz.
Peki bu
davranışlarımızdan pişmanlık duyuyor, vicdan azabı çekiyor muyuz? Ne gezer.
Öyle bir tavır içindeyiz
ki, onlar olmadan da yaşayabileceğimizi varsayıyoruz. İşte bu ön yargıyla birer
buldozer gibi geçiyoruz tüm canların, canlıların üzerinden.
Halbuki hepimiz birer
can taşıyoruz. Hepimiz birbirimize muhtacız. Ve doğadaki her şey olağanüstü bir
dengeye sahip. Tek bir canlının eksikliği bile pek çok olumsuzluğa davetiye
çıkarıyor. Bunun örnekleri hafızalarımızda taptaze. Öyle değil mi?
İşte bu yazımın amacı.
Bir tutam bilinmeyen
özelliği ile hayvanlara dikkat çekmek. İçimizdeki sevgiye ve merhamete artılar
katması umuduyla.
Hayvanların gizemli ve
güzel dünyasının kapısını çarpıcı örneklerle aralayalım istiyorum. Çünkü bizler
gibi can taşımasının ötesinde, daha derin bir durum var karşımızda. Satırları
okurken hem gülümseyeceğiz hem de yaptıklarına şapka çıkaracağız.
Sırtı üstü yatarak
uyuyan, bu arada eşlerinin ellerini sıkı sıkıya tutan su samurlarından başlayalım mı? Amaç uyurken birbirlerini kaybetmemek elbette. Yemeklerini de sırt üstü yatarken hazırlıyorlar. Nasıl mı? Karınlarının üzerine aldıkları deniz kabuklularını taşla kırarak. Bir nevi alet kullanıyorlar yani.
Alet yapımında ve
kullanımında insan dışındaki en becerikli hayvan ise kargalar.
Örnek mi?
Plastik bir tüpün içindeki eti çıkartmak için önce tel arıyorlar. Sonra
buldukları düz teli büküp kanca yapıyorlar ve mutlu son. Et gagalarında.
Sahilden topladıkları midyeleri ya da düşen cevizleri yukarıdan atarak kırmaya
çalışıyor, sonra da afiyetle yiyorlar. Hani çocukluktan bildiğimiz o tekerleme
doğru değil artık. Kargalar gagalarındaki peyniri tilkiye kaptırmıyor.
Aynı aileden olan
kuzgunlar da yaptıklarıyla bizleri şaşırtıyor. Çünkü farklı problemlere çok
zekice çözümler üretebiliyorlar. Böylece zor durumlardan kolayca kurtuluyorlar.
İçinde bulundukları vahşi doğayla da bu şekilde baş ediyorlar. Örneği okuyunca
hak vereceksiniz inanın bana. Önlerinde yarısı dolu bir kap su var diyelim.
Suya ulaşamadıkları için içemiyorlar haliyle. Peki vazgeçiyorlar mı dersiniz?
Hayır. Kabın içine taş atıyorlar. Su seviyesini yükseltmek için. Hem de en iri
taşları seçiyorlar. Süreyi kısaltmak adına.
Hepimizin sevgilisi
köpekler ve kediler ise bambaşka. Özellikle köpeklerin eğitildiklerinde
inanılmaz şeyler yapabilme yetileri var. Engellilerin hayatlarını
kolaylaştıranlar bir yana, tek bir parmak işareti ile söylenene harfi harfine
uymaları öte yana.
Kedilerin verdiği huzur
ve rahatlama hissi ile sahiplerinin bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiğini
hepimiz biliyoruz artık. Var olan hastalıkların tedavi sürecinde de olumlu
etkileri var. Sahiplerindeki kanserli bölgenin üzerinde ısrarla uzanarak onları
haberdar etmeye çalıştıklarını ise yıllar önce okumuştum. Hepsinde duyarlılık
hat safhada çünkü.
Peki ya vefalarına ne
demeli? Rusya'da yaşayan bir kadının, Özbekistan'dan taşınırken komşusuna
bıraktığı Karim isimli kedisi buna harika bir örnek. Tam iki sene sonra; 3 bin
200 kilometre yol kat edip sahibinin yeni evini bulmuş çünkü.
Bir başka ilginç örnek
saksağan kuşları ile ilgili. Yiyeceklerini saklarken diğer saksağanların
kendilerini izleyip izlemediğine dikkat ediyorlar. Eğer kuşkulanırlarsa içleri
rahat etmiyor. Uygun bir zamanı kolluyor ve yiyeceklerini çıkarıp başka bir yere
gömüyorlar. Bu davranış içgüdüsel elbette ama pek çok şeyin farkında
olduklarını da açıklıyor. Zaten Frankfurt Goethe Üniversitesi'nde yapılan
araştırmalar; saksağan kuşlarının öz farkındalığa sahip olabileceği göstermiş.
Ama onlar tek değil.
Araştırmacılar bu konu üzerinde yoğunlaştıklarında özellikle fillerin,
maymunların ve yunusların başı çektiğini gözlemlemiş. Yani; onlar da bizim gibi
iç gözlem yapabiliyor. Kendilerini, çevreden ve diğerlerinden ayrı bir varlık
olarak görebilme yeteneğine sahipler. Bu o kadar önemli ki. Üstelik bunun
cevabı son derece basit bir testte gizli.
Test nasıl mı yapılıyor?
Hayvanların alınları veya vücutlarının bir noktası boya ile boyanıyor. Sonra da
karşılarına ayna tutuluyor. Söz konusu hayvan aynaya bakıyor. Eğer parmağı veya
hortumu ile aynada yansıyan görüntüye değil de; kendi vücudundaki boyalı kısma
dokunuyorsa testi geçmiş oluyor.
Eskiden kalma
yanılgılarımızın değişme zamanı şimdi. Çocuklarımızı bu güzelliklerle ve hayvan
sevgisiyle büyütme zamanı. Buna ihtimam gösterdiğimiz andan itibaren; yaşamın hepimize
en nadide renklerini gösterdiğine tanık olacağız. Fark etmeden bütüne
karışacak, sevgiyle sarıp sarmalanacağız. (devamı 2/2 ‘ de)
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
23.06.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder