10 Aralık 2012 Pazartesi

VE KIRAR GÖĞSÜNE BASTIRIRKEN...


Hepimiz kendimize ait özelliklerimizle, hayat görüşümüz ve yaşama karşı verdiğimiz mücadelemiz ile nevi şahsına münhasır bireyleriz. Hiç birimiz bir diğerine benzemiyoruz. Birbirinin tıpatıp benzeri ikizlerde bile davranış anlamında, duygu ve düşünce anlamında pek çok farklılıklar göze çarpıyor.

Hepimiz kalıtsal, ailesel, çevresel pek çok donanımla şekilleniyor ve birer yetişkin halini alıyoruz. Hayatın derin çarkları arasında acı tatlı  tecrübelerle şekillenirken, karşımıza çıkan insanlarla az ya da çok mutlaka bir şeyler paylaşıyoruz.

Hayatı…

Sevgiyi…

Aşkı…

Aile bağlarımız, ikili ilişkilerimiz, iş ilişkilerimiz, arkadaşlıklarımız ve dostluklarımız…

Ancak hangi ilişkimizde olursak olalım, karşımızdaki kişi bizi olduğumuz ve göründüğümüz gibi sevip kabullenmiyorsa orada sorunlar baş gösteriyor.

Özellikle aşk ve sevgiye dayalı duygusal ilişkilerde karşımızdaki kişi bizi kendi kalıplarına sokmayı istiyor nedense. Çünkü hayalinde yarattığı özlemini çektiği bir sevgili, bir eş, bir hayat arkadaşı modeli var orada.

Başlarda bizde gördüğünü sandığı da bu hayalin birebir benzeri…

Ama aradan zaman geçip tanıdıkça kendi istediği gibi olmayan yönlerimizi fark etmeye başlar, içten içe bir rahatsızlık dalgası sarar dört bir yanını, duygularını. Ve ne yazıktır ki, sevginin o engin gücüne ve sıcaklığına rağmen; başlar gözüne batan yönlerimizi yavaş yavaş yontmaya…

Tıpkı bir heykeltraşın eserini yontması gibi usul usul indirir çekiç darbelerini. Amaç bizi kafasında yarattığı o modele uydurmak. Hatta tıpatıp bir benzerini yaratmak. Bu arada canımızın yanmasına, gözyaşlarımıza, sesli, sessiz uyarılarımıza adeta kulaklarını tıkar ve sadece o modele yoğunlaşır.

Canınız yanar her defasında, içiniz acır, her yeriniz yara berelerle dolar ama; ne halinizi görüp anlayan, ne de sesinizi duyan olur.

Bu mudur SEVGİ dersiniz, bu mudur AŞK?  

Çünkü sevgi karşılıksızdır.

Sevgi sevdiğini olduğu gibi kabullenmektir. Hataları ile günahları ve sevapları ile. Onu değiştirmeye çalışmak değildir, olmamalıdır da. Değişmesini istediğiniz, kendi modeliniz olsun diye yaraladığınız kişiyi değil; aslında siz kendinizi ve kendi düşüncelerinizle yarattığınız modelinizi seviyorsunuz. Kandırmayın ne kendinizi ne de de karşınızdakini.

Tam  bunun üzerine seneler önce Ahmet Altan’dan okuduğum bir romanın satırları düştü hafızama. Şöyle der yazar ''Ve Kurar Göğsüne Bastırırken''  isimli romanının bir bölümünde.

‘’Ve kırıyoruz göğsümüze bastırırken sevdiğimiz her şeyi. Ve kırdığımız sevgilerden duvarlar örüyoruz hayatla aramıza. ‘’ Ne kadar doğru... 

Severken  sevginin o naifliğine, o güzelliğine yakışmayacak hareketlerde bulunuyoruz bazen…

Ağzımızdan çıkan bir sözcükle, bir hareketle, kızgınlıklarımıza ve öfkelerimize yenik düştüğümüz o anlarımızda özellikle; kırıyoruz en yakınızdakini, kıyamadığımız hatta gözümüzden sakındığımız yârimizi, canımızın canını…

Yasaklarla, kıskançlık mengeneleri ile sadece bize ait olsun istiyoruz. Kendi hayatı, kendi yaşantısı, istekleri, arzuları ve belki de hayalleri yokmuş gibi davranıyoruz. Bu yaptığımızın bencillik olduğunu bile bile kendi isteklerimizin olması adına baskılar kuruyoruz.

Bir süre uyum sağlandığını, her şeyin yolunda gittiğini sanıp hem kendimizi, hem karşımızdakini, hem de aşkımızı aldatıyoruz aslında. Çünkü o ana kadar her şeyle aramızda bir duvar ördüğümüzü fark edemiyoruz taa ki yalnız kalana değin.
Sonuç örülen duvarlar o kadar kalın, yalnızlıklarımız o kadar katlanılmaz hale geliyor ki… işte o zaman anlıyoruz yaptığımızın aslında ne denli yanlış olduğun, o yontmaların, o sürekli törpülemelerin aslında bizi bir uçurumun kıyısına sürüklediğini…

Sevgi ve aşk EMEK ister. Gerçekten sevmek ise fedakarlık ister. Gerekirse kendi modelinden bile vazgeçip, karşındakini olduğu gibi kabullenmeyi ister.

Elinize bıçağı alıp yontmak ve hayallerdeki modeli yaratmak yerine; sevdiğinizin güzel yönlerini fark etmeye, size karşı beslediği derin sevgiyi görmeye ve onu anlamaya çalışın. İkili ilişkilerde hayat tek taraflı değil ki. Ortak bir paylaşım var ve bu ortak paylaşımda her iki kişinin de söz hakkı, istekleri, arzuları, hayat görüşleri, geçmişleri… Onları görmezden gelmek ne sevgiye ne de aşka yaraşıyor, sizce de öyle değil mi?

Hayali kalıplar, hayali modellerden uzak, gerçek sevdalar ve sevgiler bulunsun hep etrafınızda. Kalbinizi çalan her kim olursa olsun SİZİ SİZ olduğunuz için sevsin. Hayatı beraberce paylaşırken sevginizi, aşkınızın sıcaklığını gönül gözüyle görüp tebessümlerinizi çoğaltsın. 

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

14.10.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...