Çok
özel bir video açılımı var bu yazımda. Uzun bir aradan sonra beni engellilerle
buluşturması bir yana, verdiği ders öyle güzel ki.
Aynı
toplumda yaşarken hep göz ardı ettiğimiz insanlar onlar. Hayata karışmaya,
okula gidip öğrenmeye, sosyalleşmeye hepimiz kadar ihtiyaçları var. Belki de bizlerden
daha fazla. Tek istedikleri şey; oldukları şekil ve durumlarıyla kabul
görmeleri o kadar. Israrcı ve meraklı bakışlardan uzak, saygı ile yaklaşmamız
yeterli bence. Elbette cebimizdeki sevgi taneleriyle beraber. Onlardan
alacağımız güç; bakın olmaz gibi görünenleri nasıl da olur hale getiriyor?
Öykümüz
bir ilkokulda; sevimli masum yüzlerin, minicik kalplerin arasında geçiyor.
Günlerden
bir gün; minik öğrencilerin sınıfına tekerlekli sandalyede bir öğrenci geliyor.
Sınıf öğretmeni bu sevimli erkek çocuğunu arkadaşlarıyla tanıştırıyor. Ve sıra
arkadaşlarının arasına yerleştiriyor.
Engelli çocuğumuz ürkek. Arkadaşları
tarafından nasıl karşılanacağının korkusu adeta yüzünden okunuyor.
Çocuklar
her zaman doğaldır. Oldukları gibidir. Duygularını saklayamazlar.
Hepsi
önce şaşkınlıkla bakıyor yeni arkadaşlarına ve sandalyesine. Ardından da
sıralarını ondan biraz daha uzağa çekerek neredeyse sırtlarını dönüyorlar,
somurtarak. Ve işte ilk olumsuz tepki. Sevimli çocuğun korktuğu tepkilerle
karşılaştığı, kocaman sınıfta yapayalnız kaldığı anlar. Ne kadar zoruna gitse
de alışkındır böylesi durumlara. İçinde kopan fırtınalara inat sessizliğine
çekilir iyiden iyiye.
Öğretmen
günün dersini anlatırken, birden ön sıralardan sevimli bir kız çocuğunun arkasını
döndüğünü görür. Yüzünde kocaman bir tebessümle gülümser kendisine. Çocuk
şaşkındır. Çünkü o gülümsemenin kendisi için olmadığına o kadar emindir ki.
Sınıfta
ders biter. Arkadaşları bir çırpıda sınıfı boşaltır. Bahçede oyun oynamaya
çıkarlar. Top oynayanlar bir yanda, ip atlayanlar diğer yandadır. Hepsi neşeli
çığlıklarla oyuna ve kendi dünyalarına öyle dalmışlardır ki; öğretmeni
tarafından bahçeye çıkarılan yeni arkadaşlarını fark etmezler bile.
Çocuk
oyun oynayan arkadaşlarına içini çekerek bakar. Bir köşeden sessizce seyreder
oyunlarını. Tam o anda arkadaşları ile ip atlayan kız tarafından fark edilir.
Kocaman gözleri ve tebessüm dolu yüzü ile kendisine doğru gelen bu sevimli kız;
biraz önce sınıfta kendisine gülümseyen kızdan başkası değildir.
Kız
tam karşısına gelince durur. Önce çocuğun hareketsiz bacaklarına, sonra da
yüzüne bakar ve elini uzatır. İsmi Maria’dır. Ancak çocuk şaşkınlığını atamaz
ve kendisine uzatılan eli sıkmaz. Beklemediği bu duruma bir anlam veremeyen
Maria; üzgündür. Ve kendisini oyuna geri çağıran arkadaşlarının yanına döner.
Ancak
aklı hala tekerlekli sandalyedeki çocuktadır. Birden oyunu durdurur. Elindeki
iple çocuğun yanına koşar. Amacı onu da oyuna dahil etmek ve hatta ip
atlatmaktır. Hemen aklındaki planı uygulamaya başlar.
Çocukların
hayali geniş olmaz mı her daim? ‘Nasıl?’ yoktur onlar için. Yeter ki yapmak
istesinler. Cesaretle denemekten hiç yorulmazlar.
İpin
bir ucunu okul kapısına bağlar. Çocuğu ortaya alarak kendisi de diğer yana
geçer. İpi çevirir, sandalyeyi iterek üzerinden atlatır. Sonra koşarak ipi yine
çevirir. Bu yoğun çabanın pek de verimli olmadığını fark edene kadar da dener. Pes
etmez. Diğer arkadaşları yaptığına bir anlam veremezken; Maria ısrarlıdır. Aslında
tek amacı vardır. O da yeni arkadaşını oyuna; aslında hayata dahil etmek.
Birden
aklına bir başka fikir gelir. Yüzü aydınlanır ve hemen işe koyulur. Bu sefer
ipi çocuğun ayağına bağlar. Tam ayak ucuna da bir top koyar. Sonra da diğer
tarafa geçip ipi kuvvetle çeker. Çocuğun ipe bağlı ayağı böylelikle topa vurur.
Top ip boyunca duvarın yanına kadar gelir. Kız minicik bir hamle daha yapar ve topu
duvara vurdurur. Ardından ‘gol’ diye bağırırken tekerlekli sandalyedeki yeni
arkadaşını kendi etrafında döndürmeye başlar. Diğer arkadaşları hem merak, hem
de yarıda kesilen oyunları yüzünden kızgınlıkla; Maria ve yaptıklarını
izlemektedir.
Sonunda
ders zili çalar. Hepsi birden sınıfa girerler. Maria pes etmeyecek kadar büyük
bir kalbe ve sevgiye sahiptir. Israrlıdır. Cesaretlidir. Denemekten hiç kaçınmaz.
Öğretmeninden
izin alarak bu ürkek arkadaşıyla ilgilenmek istediğini söyler. Artık
teneffüslerde hep
birliktedirler.
Bir
sürü oyun denerler. Ellerini birbirlerine bağlayarak neşe içinde oynarlar. Ders
çalışırlar. Top oyunundan tutunda, uçurtma uçurtmaya ve hatta beden
hareketlerine kadar her şeyi beraberce birbirlerine bağlı el ve kalpleriyle
yaparlar. Şimdi sıkı durun. Tiyatro bile oynarlar. Üstelik tekerlekli sandalyedeki
çocuk sadece izleyici değil, katılımcıdır her defasında.
Maria
kocaman kalbiyle pes edecek gibi değildir. Öyle bir gayret gösterir ki; sonunda
arkadaşını gülümsetmeyi başarır.
Ancak
bu azim daha da güzel sonuçlara gebedir. Harika Maria bilmeden arkadaşının el
ve ayaklarını harekete geçirmiştir. Bir gün yine ayağına bağlı iple top
oynarlarken, çocuk kendiliğinden topu itmeyi başarır. Maria sevinçten adeta
deliye döner. Önce kendisine ardından da çocuğa olan güveni ile başarmıştır.
Sevgiyle kucaklar arkadaşını.
Artık
senenin sonuna gelinmiştir. Bu vesile ile Maria ne yapabileceklerini düşünür
taşınır. Ardından hayalini uygulamaya koyar. Sınıftaki sıraları yanlara iterek
kendilerine bir alan yaratır. Sonra pikaba bir plak yerleştirir. Çocuğu
ellerinden tutarak kaldırmaya çalışır. Sarılır tüm gücüyle. Oldukları yerde
hafifçe sallanmaya başlarlar. Minicik gücü ancak bu kadarına yetmiştir Maria’nın.
Her
ikisi içinde son derece güzel bir andır. Yıllar sonra ayakta olmanın keyfi ve
şaşkınlığındaki çocuk alabildiğine mutludur artık. Çünkü hayatın tam içindedir.
Evet belki ayakları henüz yere basacak kadar güçlü değildir, ama olsun. O
ayakta kalma anı bile onun için en büyük armağandır. İkisi de gözlerini
kapatır. Hayallerinde evlendiklerini ve kocaman bir pistte dans ettiklerini
düşleyerek gülümser. O anda sımsıcak sevginin ışıltıları her yanı kaplar.
Sonuç
mu? Hayali sizin kalbinize kalmış. Ben bu güzel azmin ve sımsıcak sevginin
sabırla her şeyin üstesinden geldiğine eminim. Ve biliyorum ki onlar hayal
ettikleri güzel hayatı çoktan kucakladılar.
Öykümüz
kısaca böyleydi. Hayatın içindeki gerçeklerle birebirdi. Sevgi en güzel merhem
değil mi tüm yaralara? İşte karşımızda.
O
halde gelin cebinize bolca SEVGİ doldurun her gün. Dağıtın cömertçe. Gözlerinizdeki
ışıltı ve yüzünüzdeki tebessüm eşlik etsin bu güzelliğe. Ve inanın bana cebiniz
hiç boşalmayacak. Siz dağıttıkça hep dolu kalacak ve sol yanınızı bir güneş
misali ısıtacak.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
17.11.2014
Kaynak:
Bu güzel video’dan haberdar olmamı sağlayan, hayatını bu özel dünya çocuklarına
adayan; kalbi güzel arkadaşım Sevgi KOŞANER’e teşekkürlerimle. Video’yu izlemek
isteyenler için tek bir tık yeterli; https://www.facebook.com/video.php?v=10201786497972021&fref=nf.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder