3 Aralık 2014 Çarşamba

CEPTEKİ SEVGİ TANELERİ

Çok özel bir video açılımı var bu yazımda. Uzun bir aradan sonra beni engellilerle buluşturması bir yana, verdiği ders öyle güzel ki.

Aynı toplumda yaşarken hep göz ardı ettiğimiz insanlar onlar. Hayata karışmaya, okula gidip öğrenmeye, sosyalleşmeye hepimiz kadar ihtiyaçları var. Belki de bizlerden daha fazla. Tek istedikleri şey; oldukları şekil ve durumlarıyla kabul görmeleri o kadar. Israrcı ve meraklı bakışlardan uzak, saygı ile yaklaşmamız yeterli bence. Elbette cebimizdeki sevgi taneleriyle beraber. Onlardan alacağımız güç; bakın olmaz gibi görünenleri nasıl da olur hale getiriyor?

Öykümüz bir ilkokulda; sevimli masum yüzlerin, minicik kalplerin arasında geçiyor.

Günlerden bir gün; minik öğrencilerin sınıfına tekerlekli sandalyede bir öğrenci geliyor. Sınıf öğretmeni bu sevimli erkek çocuğunu arkadaşlarıyla tanıştırıyor. Ve sıra arkadaşlarının arasına yerleştiriyor. 

Engelli çocuğumuz ürkek. Arkadaşları tarafından nasıl karşılanacağının korkusu adeta yüzünden okunuyor.

Çocuklar her zaman doğaldır. Oldukları gibidir. Duygularını saklayamazlar.

Hepsi önce şaşkınlıkla bakıyor yeni arkadaşlarına ve sandalyesine. Ardından da sıralarını ondan biraz daha uzağa çekerek neredeyse sırtlarını dönüyorlar, somurtarak. Ve işte ilk olumsuz tepki. Sevimli çocuğun korktuğu tepkilerle karşılaştığı, kocaman sınıfta yapayalnız kaldığı anlar. Ne kadar zoruna gitse de alışkındır böylesi durumlara. İçinde kopan fırtınalara inat sessizliğine çekilir iyiden iyiye.

Öğretmen günün dersini anlatırken, birden ön sıralardan sevimli bir kız çocuğunun arkasını döndüğünü görür. Yüzünde kocaman bir tebessümle gülümser kendisine. Çocuk şaşkındır. Çünkü o gülümsemenin kendisi için olmadığına o kadar emindir ki.

Sınıfta ders biter. Arkadaşları bir çırpıda sınıfı boşaltır. Bahçede oyun oynamaya çıkarlar. Top oynayanlar bir yanda, ip atlayanlar diğer yandadır. Hepsi neşeli çığlıklarla oyuna ve kendi dünyalarına öyle dalmışlardır ki; öğretmeni tarafından bahçeye çıkarılan yeni arkadaşlarını fark etmezler bile.

Çocuk oyun oynayan arkadaşlarına içini çekerek bakar. Bir köşeden sessizce seyreder oyunlarını. Tam o anda arkadaşları ile ip atlayan kız tarafından fark edilir. Kocaman gözleri ve tebessüm dolu yüzü ile kendisine doğru gelen bu sevimli kız; biraz önce sınıfta kendisine gülümseyen kızdan başkası değildir.

Kız tam karşısına gelince durur. Önce çocuğun hareketsiz bacaklarına, sonra da yüzüne bakar ve elini uzatır. İsmi Maria’dır. Ancak çocuk şaşkınlığını atamaz ve kendisine uzatılan eli sıkmaz. Beklemediği bu duruma bir anlam veremeyen Maria; üzgündür. Ve kendisini oyuna geri çağıran arkadaşlarının yanına döner.

Ancak aklı hala tekerlekli sandalyedeki çocuktadır. Birden oyunu durdurur. Elindeki iple çocuğun yanına koşar. Amacı onu da oyuna dahil etmek ve hatta ip atlatmaktır. Hemen aklındaki planı uygulamaya başlar.

Çocukların hayali geniş olmaz mı her daim? ‘Nasıl?’ yoktur onlar için. Yeter ki yapmak istesinler. Cesaretle denemekten hiç yorulmazlar.

İpin bir ucunu okul kapısına bağlar. Çocuğu ortaya alarak kendisi de diğer yana geçer. İpi çevirir, sandalyeyi iterek üzerinden atlatır. Sonra koşarak ipi yine çevirir. Bu yoğun çabanın pek de verimli olmadığını fark edene kadar da dener. Pes etmez. Diğer arkadaşları yaptığına bir anlam veremezken; Maria ısrarlıdır. Aslında tek amacı vardır. O da yeni arkadaşını oyuna; aslında hayata dahil etmek.

Birden aklına bir başka fikir gelir. Yüzü aydınlanır ve hemen işe koyulur. Bu sefer ipi çocuğun ayağına bağlar. Tam ayak ucuna da bir top koyar. Sonra da diğer tarafa geçip ipi kuvvetle çeker. Çocuğun ipe bağlı ayağı böylelikle topa vurur. Top ip boyunca duvarın yanına kadar gelir. Kız minicik bir hamle daha yapar ve topu duvara vurdurur. Ardından ‘gol’ diye bağırırken tekerlekli sandalyedeki yeni arkadaşını kendi etrafında döndürmeye başlar. Diğer arkadaşları hem merak, hem de yarıda kesilen oyunları yüzünden kızgınlıkla; Maria ve yaptıklarını izlemektedir.

Sonunda ders zili çalar. Hepsi birden sınıfa girerler. Maria pes etmeyecek kadar büyük bir kalbe ve sevgiye sahiptir. Israrlıdır. Cesaretlidir. Denemekten hiç kaçınmaz.

Öğretmeninden izin alarak bu ürkek arkadaşıyla ilgilenmek istediğini söyler. Artık teneffüslerde hep 
birliktedirler.

Bir sürü oyun denerler. Ellerini birbirlerine bağlayarak neşe içinde oynarlar. Ders çalışırlar. Top oyunundan tutunda, uçurtma uçurtmaya ve hatta beden hareketlerine kadar her şeyi beraberce birbirlerine bağlı el ve kalpleriyle yaparlar. Şimdi sıkı durun. Tiyatro bile oynarlar. Üstelik tekerlekli sandalyedeki çocuk sadece izleyici değil, katılımcıdır her defasında.

Maria kocaman kalbiyle pes edecek gibi değildir. Öyle bir gayret gösterir ki; sonunda arkadaşını gülümsetmeyi başarır.

Ancak bu azim daha da güzel sonuçlara gebedir. Harika Maria bilmeden arkadaşının el ve ayaklarını harekete geçirmiştir. Bir gün yine ayağına bağlı iple top oynarlarken, çocuk kendiliğinden topu itmeyi başarır. Maria sevinçten adeta deliye döner. Önce kendisine ardından da çocuğa olan güveni ile başarmıştır. Sevgiyle kucaklar arkadaşını.

Artık senenin sonuna gelinmiştir. Bu vesile ile Maria ne yapabileceklerini düşünür taşınır. Ardından hayalini uygulamaya koyar. Sınıftaki sıraları yanlara iterek kendilerine bir alan yaratır. Sonra pikaba bir plak yerleştirir. Çocuğu ellerinden tutarak kaldırmaya çalışır. Sarılır tüm gücüyle. Oldukları yerde hafifçe sallanmaya başlarlar. Minicik gücü ancak bu kadarına yetmiştir Maria’nın.

Her ikisi içinde son derece güzel bir andır. Yıllar sonra ayakta olmanın keyfi ve şaşkınlığındaki çocuk alabildiğine mutludur artık. Çünkü hayatın tam içindedir. Evet belki ayakları henüz yere basacak kadar güçlü değildir, ama olsun. O ayakta kalma anı bile onun için en büyük armağandır. İkisi de gözlerini kapatır. Hayallerinde evlendiklerini ve kocaman bir pistte dans ettiklerini düşleyerek gülümser. O anda sımsıcak sevginin ışıltıları her yanı kaplar.

Sonuç mu? Hayali sizin kalbinize kalmış. Ben bu güzel azmin ve sımsıcak sevginin sabırla her şeyin üstesinden geldiğine eminim. Ve biliyorum ki onlar hayal ettikleri güzel hayatı çoktan kucakladılar.

Öykümüz kısaca böyleydi. Hayatın içindeki gerçeklerle birebirdi. Sevgi en güzel merhem değil mi tüm yaralara? İşte karşımızda.

O halde gelin cebinize bolca SEVGİ doldurun her gün. Dağıtın cömertçe. Gözlerinizdeki ışıltı ve yüzünüzdeki tebessüm eşlik etsin bu güzelliğe. Ve inanın bana cebiniz hiç boşalmayacak. Siz dağıttıkça hep dolu kalacak ve sol yanınızı bir güneş misali ısıtacak.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

17.11.2014

Kaynak: Bu güzel video’dan haberdar olmamı sağlayan, hayatını bu özel dünya çocuklarına adayan; kalbi güzel arkadaşım Sevgi KOŞANER’e teşekkürlerimle. Video’yu izlemek isteyenler için tek bir tık yeterli; https://www.facebook.com/video.php?v=10201786497972021&fref=nf.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...