Oysa
adanmışlık duygusu çok daha naif ve hassas. Son derece de derin bir duygu.
Evet
bağlılık ve samimiyet duygusu içeriyor.
Evet
bolca özverisi var. Ama beklentisi minimum düzeyde. Karşımızdaki nesneye ya da
kişiye verdiğimiz önemin, sunduğumuz değerin ismi.
Kendi
içinde bulunduğumuz durum önemini kaybediyor, adanmışlık duygusu söz konusu
olduğunda. O anki şartların iyi, kötü ya da zorlayıcı olup olmamasına aldırış
etmeden; karşımızdaki kişiyi yüceltebiliyorsak; sevginin bir adım ötesindeyiz artık. Önce ‘ben’ demeden, onun için yüreğimiz
çarpıyorsa ve o vefayı kararlı bir şekilde koruyorsak bravo bizlere.
Evet
kendimizden veriyoruz. Belki zamanımızdan, belki enerjimizden, belki
birikimlerimizden. Ama içinde öyle yoğun bir sevgi var ki, her şeye bedel. Kendimizi
yıpratmıyoruz. Üstelik biz kullandıkça eksilmiyor, fazlasıyla dolduruluyor
yeri.
En
önemlisi verirken karşımızdakine batmıyor, o hassas ruhunu incitmiyor.
Kafasında soru işaretleri bırakmıyor. Tam tersi kendisini mutlu ve güvende
hissediyor. Bir zarar görmeyeceğini biliyor çünkü. İçi rahat. Yarı yolda kalma
endişesinden uzak. Çok sevildiğinden, düşünüldüğünden emin. Yapılan her ne ise
sonradan yüzüne vurulmayacağını, bu anlamda üzülmeyeceğini biliyor. Ve
alabildiğine özgür.
Ne
güzeldir bu duyguyla çevremizdekileri sarıp kucaklamak.
Kendisine
olan sevgisinden emin; başkalarını ve iyiliklerini düşünmek.
BENden
öte BİZ diyebilmek.
Dileklerimizi
yürekten isterken, ‘Sadece ben’ demeden hepimiz için isteyebilmek.
Tüm
bunları düşünebiliyorsak; iyi insan olmanın o ışıltısı bol kulvarındayız artık.
Adanmışlık
duygumuzla yaşama yerleştiğimiz, BİZ olduğumuz için gökkuşağının renklerini
görmek için çaba harcamıyoruz. Hepsini içimizde yaşatıyoruz çünkü. Paylaştıkça
zenginleşiyoruz.
Böylesine
elit bir toplumda yaşıyor olmanın keyfi ve huzuru nerede var ki? Geleceğe
umutla bakarken, çocuklarımızı korkmadan mutlulukla yetiştirmek ne büyük bir gurur
düşünsenize. İçimizdeki o güçlü sesi korkusuzca birleştiriyor; bir araya gelen sevgilerin
pembe sarmalından ışıltı hareleri yaratabiliyoruz. Adanmışlık duygusunun güzelliği içimizi sarmış
çoktan.
Kelimelerin
sihirli gücüyle böyle güzel tablolar yaratabiliyorsak eğer; kalbimiz ve
sevgimizle çok daha güzelini ve fazlasını hayata geçirmemiz an meselesi. Yeter
ki inanalım. Yeter ki gönül verelim. Yeter ki sözlerde, satırlarda kalmasın.
Birimiz
‘Daha yararlı neler yapabilirim?’ diye düşünürken; bir diğerimiz ‘Nasıl fark
yaratabilirim?’ diye beyin hücrelerini zorlasın. Ve en önemlisi adanmışlık
duygusunun naif tınıları HEPİMİZİN YÜREĞİNİ alabildiğine doldursun.
Bu
bir görevse evet hepimize düşüyor. Çünkü giderek artan eksiklikler,
haksızlıklar, can yakmalar bir süre sonra bizleri en iyiyi hedeflemekten,
adanmışlıktan alıkoyuyor. İlişkilerin sağlam olmasına, güzelliğe ve kaliteye
önem vermeden; günü kurtarmanın peşine düşüyoruz. Gelişigüzel, baştan savma,
geçici her işimiz. Olumsuzluklar arttıkça sıradanlığa razı oluyoruz. Enerjimiz
düştükçe düşüyor. Sevgisi buram buram tüten özen, tutku, çoşku hiç biri yok
artık hayatımızda. Sezgisel gücümüzü, zekamızı parlatacak heyecanımız da. Sadece
kendimizi düşünürken, nerede kaldı adanmışlık? Aklımıza dahi gelmiyor haliyle. Koşulsuz
saygıdan fersah fersah uzaklardayız.
Böyle
bir yaşamı hangimiz hak ediyoruz sorarım size? Hiç birimiz. O halde dur deme
zamanı geldi de geçiyor. Hatalarımızdan ders almamız gerek. Tıkanıp kalmış
becerilerimizin, durgunlaşmış zihnimizin ve körleşmiş zekamızın pasını atmamız
lazım. Nasıl mı? (devamı 2/2’de)
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
01.11.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder