7 Ocak 2015 Çarşamba

ADANMIŞLIK DUYGUMUZ (1/2)

Kabul etmemiz gerekiyor ki zor bir kavram. Yanlış biliyoruz belki de çoğumuz. Aşırı fedakarlık şeklinde ele alıyoruz. Kendini adamakla karıştırıyoruz. ‘Saçını süpürge etme.’ deyimiyle bir tutuyoruz. Hatta hatta ‘Fikri sabit’ olarak mimliyoruz.

Oysa adanmışlık duygusu çok daha naif ve hassas. Son derece de derin bir duygu.

Evet bağlılık ve samimiyet duygusu içeriyor.

Evet bolca özverisi var. Ama beklentisi minimum düzeyde. Karşımızdaki nesneye ya da kişiye verdiğimiz önemin, sunduğumuz değerin ismi.

Kendi içinde bulunduğumuz durum önemini kaybediyor, adanmışlık duygusu söz konusu olduğunda. O anki şartların iyi, kötü ya da zorlayıcı olup olmamasına aldırış etmeden; karşımızdaki kişiyi yüceltebiliyorsak; sevginin bir adım ötesindeyiz artık.  Önce ‘ben’ demeden, onun için yüreğimiz çarpıyorsa ve o vefayı kararlı bir şekilde koruyorsak bravo bizlere.

Evet kendimizden veriyoruz. Belki zamanımızdan, belki enerjimizden, belki birikimlerimizden. Ama içinde öyle yoğun bir sevgi var ki, her şeye bedel. Kendimizi yıpratmıyoruz. Üstelik biz kullandıkça eksilmiyor, fazlasıyla dolduruluyor yeri.

En önemlisi verirken karşımızdakine batmıyor, o hassas ruhunu incitmiyor. Kafasında soru işaretleri bırakmıyor. Tam tersi kendisini mutlu ve güvende hissediyor. Bir zarar görmeyeceğini biliyor çünkü. İçi rahat. Yarı yolda kalma endişesinden uzak. Çok sevildiğinden, düşünüldüğünden emin. Yapılan her ne ise sonradan yüzüne vurulmayacağını, bu anlamda üzülmeyeceğini biliyor. Ve alabildiğine özgür.

Ne güzeldir bu duyguyla çevremizdekileri sarıp kucaklamak.

Kendisine olan sevgisinden emin; başkalarını ve iyiliklerini düşünmek.

BENden öte BİZ diyebilmek.

Dileklerimizi yürekten isterken, ‘Sadece ben’ demeden hepimiz için isteyebilmek.

Tüm bunları düşünebiliyorsak; iyi insan olmanın o ışıltısı bol kulvarındayız artık.

Adanmışlık duygumuzla yaşama yerleştiğimiz, BİZ olduğumuz için gökkuşağının renklerini görmek için çaba harcamıyoruz. Hepsini içimizde yaşatıyoruz çünkü. Paylaştıkça zenginleşiyoruz.

Böylesine elit bir toplumda yaşıyor olmanın keyfi ve huzuru nerede var ki? Geleceğe umutla bakarken, çocuklarımızı korkmadan mutlulukla yetiştirmek ne büyük bir gurur düşünsenize. İçimizdeki o güçlü sesi korkusuzca birleştiriyor; bir araya gelen sevgilerin pembe sarmalından ışıltı hareleri yaratabiliyoruz.  Adanmışlık duygusunun güzelliği içimizi sarmış çoktan.

Kelimelerin sihirli gücüyle böyle güzel tablolar yaratabiliyorsak eğer; kalbimiz ve sevgimizle çok daha güzelini ve fazlasını hayata geçirmemiz an meselesi. Yeter ki inanalım. Yeter ki gönül verelim. Yeter ki sözlerde, satırlarda kalmasın.

Birimiz ‘Daha yararlı neler yapabilirim?’ diye düşünürken; bir diğerimiz ‘Nasıl fark yaratabilirim?’ diye beyin hücrelerini zorlasın. Ve en önemlisi adanmışlık duygusunun naif tınıları HEPİMİZİN YÜREĞİNİ alabildiğine doldursun.

Bu bir görevse evet hepimize düşüyor. Çünkü giderek artan eksiklikler, haksızlıklar, can yakmalar bir süre sonra bizleri en iyiyi hedeflemekten, adanmışlıktan alıkoyuyor. İlişkilerin sağlam olmasına, güzelliğe ve kaliteye önem vermeden; günü kurtarmanın peşine düşüyoruz. Gelişigüzel, baştan savma, geçici her işimiz. Olumsuzluklar arttıkça sıradanlığa razı oluyoruz. Enerjimiz düştükçe düşüyor. Sevgisi buram buram tüten özen, tutku, çoşku hiç biri yok artık hayatımızda. Sezgisel gücümüzü, zekamızı parlatacak heyecanımız da. Sadece kendimizi düşünürken, nerede kaldı adanmışlık? Aklımıza dahi gelmiyor haliyle. Koşulsuz saygıdan fersah fersah uzaklardayız.

Böyle bir yaşamı hangimiz hak ediyoruz sorarım size? Hiç birimiz. O halde dur deme zamanı geldi de geçiyor. Hatalarımızdan ders almamız gerek. Tıkanıp kalmış becerilerimizin, durgunlaşmış zihnimizin ve körleşmiş zekamızın pasını atmamız lazım. Nasıl mı? (devamı 2/2’de)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

01.11.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...