Ancak
uzmanların belirttiğine göre, çoğu insan kırılganlığını uyuşturuyor. Böylelikle
kırılganlığıyla baş edebileceğini düşünüyor belki de. Ama kırılganlık da bir
duygu ve uyuşturmak çözüm değil. Çünkü duygularımız iç içe geçmiş. Bir tanesini
uyuşturmak diğerlerine de etki edecek. Öyle değil mi?
Kırılganlığın
temelinde mükemmel görünme isteği var. Bir insan kendisini değersiz, önemsiz,
yetersiz hissettiğinde; yani mükemmellikten uzakta kaldığını düşündüğünde açığa
çıkıyor.
Öyle
ki başkalarının gülüp geçtiği, önemsemediği minicik bir uyarıyı, bir espriyi,
dostane bir uyarıyı bile çok farklı ve büyük boyutlu algılıyor. Başarısızlığı hazmedemiyor.
Kırılganlığını içine atıp, biriktiriyor. Bu da giderek daha vahim tablolar
yaratıyor haliyle.
Sağduyu
ile düşünmeyi ve varsa problemi uzlaşarak çözmeyi reddediyor ne yazık ki. Sahip
olduğu eğilimleri başkalarına yükleyerek, onları suçlayarak işin kolayına
kaçıyor. Davranışlarının ana nedenlerinden uzaklaşarak, kendince daha önemsiz
nedenler buluyor. Uzlaşma yollarını kapatıyor. Çünkü uzlaşmanın hatayı
kabullenmek olduğunu düşünüyor. Her şeyde aşırı alınganlık yapıyor.
Zaman
içinde kırılganlığına bağlı olarak bir de utanç duygusu gelişiyor. Tepkileri
öfkeyle başlıyor, öfkeyle bitiyor. Öfke kontrolünden hayli uzakta çünkü.
Sonrasında pişman olsa da; hayattaki keşke’leri arttıkça artıyor. Ve giderek
depresyonun tuzağına düşüyor.
Bu
nedenle kırılganlık deyip geçmemek de fayda var. Hayat bizim hayatımız olduğuna
göre duygu, düşünce ve davranışlarda da bizim sözümüz geçmeli.
*Kırılganlıkla
baş etmenin ilk adımı cesur olmak.
*Mükemmel
olmanın bir zorunluluk olmadığını bilmek.
*Her
konuda YETERLİ olduğumuza inanmak.
*Duygularımızın
farkında olup, sahip çıkmak; onlarla bütünde güzel olduğumuza inanmak.
*Kendimize
karşı her daim nazik ve anlayışlı olmak.
*Kendimizi
her şart ve koşulda sevmek.
Tüm
bunlarla donanmak muhteşem bir iç zenginliği aynı zamanda. Öyle değil mi?
‘’HAYAT,
okulda yüksek not almaktan veya işte kariyer yapmaktan çok daha fazlasını
istiyordu. MUTLULUK insanın kendini başkalarıyla birlikte olmaya, sevmeye ve
başkalarının sevgisini kabul etmeye açması demekti. Tam ve bütün bir insan
olabilmeye dair KENDİMİZE olan İNANCIMIZ çok önemli.’’ diyordu Debbie Macomber
‘İyi ki Geldin’ romanında.
Fazla
söze gerek var mı artık? Her birimiz kendi yolumuzdan, vicdanımızdan ve
seçimlerimizden sorumluyuz. Kendimize inanalım öncelikle. Cesurca hayatı
karşılayalım ve sevgiyi her anımıza nakış nakış dokuyalım. Kırılganlığımızı sevgimizle
kabul edip, yumuşatalım. Yaptığımız seçimlere gösterdiğimiz cesaret ve
samimiyetin; kendimizle beraber diğer yaşayanların kaderine etki edeceğini de bir
an olsun unutmayalım. Olmaz mı?
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
12.03.2015
Kaynaklar: KIRILGANLIĞIN
GÜCÜ ( Teksaslı araştırmacı, yazar Dr. Brene Brown ); http://www.psikologbursa.com; http://www.cangungen.com; http://www.e-psikiyatri.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder