Aklımız
almış başını gidiyor. Koşuyor adeta. Bizi de peşinden sürüklüyor.
Ama
ya kalbimiz?
O
her zaman sakinliğini koruyor.
Bizimle
beraber, tam içimizde.
Görüyor,
gözlemliyor. Zarafetle bizi uyarıyor.
Öyle
yumuşak ki ses tonu.
İçimizdeki
karmaşa çok sesli olduğunda duymuyoruz ne yazık ki. Varlığının bile farkında
değiliz çoğu zaman.
Ancak,
ünlü Hintli düşünür Osho’nun da dediği gibi aklımızın kalbimizle buluşması
gerek. Yani aklımızın bacaklarının kalbimizin gözlerine ihtiyacı var. İşte o
zaman tam bir bütün olup hayatın içinde cesurca yol alabiliriz. Korkularımızn yerine sevgimizi koyarak. Bilinmeyenler
de olsa önümüzde fersah fersah; ne gam. Keyifle yelkenimizi şişirebiliriz.
Gelin
ünlü düşünürün öyküsüne kulak verelim. Bakalım aklımızın bacakları, kalbimizin
gözlerine yetişebiliyor mu?
‘’Geçmiş
zamanların birinde, köylerin hemen dışında yaşayan iki dilenci ile ilgili
öykümüz. Bunlardan bir tanesinin bacakları yok. Diğerinin de gözleri. Birbirine
rakip iki farklı karakter onlar. Aynı yerde, aynı işi yaparak para kazanmaya
çalışıyorlar. Bu nedenle birbirlerini sevmiyorlar. Aralarındaki kızgınlık,
zaman zaman kavga boyutuna bile geçiyor.
Günlerden
bir gün; yaşadıkları bölgede bir orman yangını çıkar. Genellikle birbiriyle konuşmamayı
tercih eden iki dilenci; hayatları için bir karar vermek zorunda kalır.
Gözleri
görmeyen dilenci diğerine seslenir. Ve onu omuzlarına alabileceğini söyler.
Elbette kendine yolu tarif etmesi, yani görmeyen gözleri olması şartıyla.
Çok
kısa bir süre sonra, düşmanlıklarını bir kenara koyup hayatlarını kurtarmak
adına bir araya gelirler. Yani güçlerini birleştirirler. Eksik yanlarını
tamamlayıp hayatta kalmayı başarırlar.’’
Kısa
öykümüz böyle.
Şimdi
kıssadan hisse hesabı; kendi içimize dönelim mi? Farkında mısınız bilemiyorum
ama; bizim de eksik yönlerimiz var. Aklımızın bacakları var, gözleri yok. Kalbimizin
ise gözleri var, bacakları yok. Sonuçta her ikisi de tek başınayken yetersiz
kalabiliyor.
Bir
araya geldiklerinde ise MUCİZEler baş gösteriyor. Aslında hayatın içinde hep
var olan, o şahane ANlar tek tek önümüze diziliyor. Sanki o anda var
olmuşçasına.
Aslında yaptığımız o kadar basit ki. Sadece kalbimizi aklımızla buluşturuyor FARKINDALIĞIMIZI artıyoruz.
Kalbimizin
gözleri bize öyle bir güven duygusu veriyor ki; aklımızın koşarken içimizde
yarattığı endişe kokan dalgalanmaları silip götürüyor.
Bu
durumda, kalbimizin sesini dinleyip, bizi yönlendirmesine izin vermek en iyisi
değil mi sizce de?
Kalbimizin
devreye girmesiyle aklımız ışıldamaya başlıyor. O pırıltılar zekamızın izleri. Ve
bu ne kadar da şahane bir durum.
Kolay
bir yol değil biliyorum, ama olsun. Adım adım yürümek de güzel. Her bir adımda bize
göz kırpan ANları fark etmek de. Evet belki bilge olamayız ama ‘’adam gibi
adam’’ olmak; hayata zarif bir imza bırakmak da çok ama çok anlamlı. Sizce de
öyle değil mi?
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
1.08.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder