9 Mayıs 2016 Pazartesi

GERÇEK ZENGİNLİK NEDİR? (1/2)

Ön yargılarımız henüz çocuk yaşlarda şekil almaya başlıyor maalesef. O sırada etrafımızda olan aile büyüklerimiz de ilk sırada. Anne, babamızı ya da kardeşlerimizi eleştirdiğimiz, yaptıklarını beğenmediğimiz ve içten içe öfke tohumlarımızı suladığımız zamanlar.

Hayatımızın hangi evresinde olursak olalım, geri dönerek suçlayacağımız bir dayanak sanki onların yaptıkları. Bizim çocuk halimizle yanlış değerlendirdiğimiz ve sevmediğimiz o davranışlar; her şeyin sebebi neredeyse.

Büyüsek de, çocuklarımız olsa da fark etmiyor.

Kendi kusurlarımızı başkasına yükleyip sıyrılıyoruz hatalarımızdan. Çünkü kendimizle yüzleşmek zorumuza gidiyor. Başkalarını suçlamak kolayımıza gidiyor.

Halbuki ne kadar zengin olduğumuzu bir bilsek.

Bir anlasak. En azından büyüdüğümüz zamanlarda.

İnanın bana hayatlarımız çok güzel, renkli ve kaliteli olurdu.

Yaklaşık beş dakikalık bir videoydu izlediğim. Ben çok beğendim. Ama yorumları okuyunca, çoğu kişinin farklı düşündüklerini gördüm. Her yoruma saygım sonsuz elbette. Ama ben anladığım şekliyle kelimelere döküyorum. Kaynak kısmında videoyu bulabilirsiniz.

‘’Japonya’da yaşayan bir baba ile oğlu Lim’in öyküsü bizimle şimdi.

O sıralarda ilkokul öğrencisi olan oğluyla geçimini sağlamak için, didinip duran bir baba var karşımızda. Pek çok işe aynı anda koşuyor. Kağıt topluyor. Broşür dağıtıyor. Hatta hatta palyaçoluk yapıyor. Yaşam şartları belli ki çok zorluyor bu güzel yüreği.

Evet, belki bu koşturma sırasında oğluna yeterince zaman ayıramıyor. Gece gündüz devam eden onca koşturmaya bedeni yorgun düşüyor. Bu yüzden zaman zaman oğlunun sitemleriyle de karşılaşıyor. Ama o hiç gocunmuyor hayatından. Doğru yaptığına inanıyor.  Bunun için çabalıyor ve her daim gülümsüyor.

Babasının fakir ve beceriksiz olduğunu düşünenLim ise; içten içe zengin arkadaşlarına özeniyor. İçindeki o çocuk öfkesiyle babasını sevmediğini bile düşünüyor.

Günlerden bir gün, babasının yazdığı bir not dikkatini çekiyor.

‘’Harika bir adam olacaksın. İnan yeter.’’

Kendisi için yazıldığını sanıyor önce. Seviniyor. Ancak notun kendisi için olmadığını öğrendiğinde; gülümsemesi yüzünde adeta donuyor. Üzülüyor çocuk kalbi. İçindeki kızgınlık harlanıyor.

Bu ve benzer durumlar; babası ile arasındaki bağları giderek zayıflatıyor yıllar içinde.
Ondan hiç ilham alamadığını düşünüyor çocuk aklıyla. Sabahları okula götürmesi gerekirken, koltukta yorgunluktan sızıp kaldığı zamanları unutamıyor. Bir de her hafta; harçlığından ayırıp kumbaraya atmak zorunda kaldığı paraları.  

Sonunda bir gün isyan ediyor. Kısıtlı okul harçlığından kumbaraya para atıyor olmaktan mutsuz çünkü. Neden zengin olmadıklarını soruyor babasına. Alacağı cevabı yıllar sonra yeniden hatırlayacağını ve aslında çok zengin olduğunu hiç bilmeden.

Adeta bir hayat felsefesi olan o cevap üzerinde düşünüyor çocuk. Günlerce kafa yoruyor. Gelin görün ki kendisini yine de mutlu hissedemiyor.

İşte o zaman, içinden bir söz veriyor. Büyüdüğünde babası gibi zavallı birisi olmamak adına çalışma sözü. (Devamı öykünün çarpıcı sonu ve babanın cevabı ile 2/2’de)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

25.03.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...