24 Aralık 2017 Pazar

İNANILIR GİBİ DEĞİL (2/2)

 Aldığı derin darbe yüzünden batacağı anlaşılınca; kadın ve çocuklar başta olmak üzere tüm yolcular filikalara alınır. İzdihamlar, kavgalar,  endişe ve korku dolu çığlıklar, itip kakmalar birbirini izler. Çünkü filikalar sayıca yetersiz kalır.

Sonuçta kurtulanlar buzulların arasında, soğukla yaşam mücadelesi verirken; gemiden çıkamayanlar maalesef gemiyle beraber; yaklaşık iki saat kırk dakika içinde; Kuzey Atlantik'in buzlu sularına gömülür

Kazadan tam 73 yıl sonra 1985’te, Robert Ballard tarafından izi sürülerek 3.657 metre derinlikte keşfedilir. Bugün dünyanın bu dev enkazı hala sular altında ve paslanmaya devam ediyor.

Kısa süre içinde ise sessizce yok olacak.

Nedeni ise minicik bakteriler. Evet yanlış okumadınız. Geminin paslarını yiyerek hayatta kalan ‘Halomonas Titanicae’ ismindeki bu minicik bakteriler, yakında gemiden geriye hiçbir şey bırakmayacak.

Dünyanın en zengin yolcularıyla masmavi okyanus sularına açıldığında bu muhteşem geminin batacağı kimsenin aklına dahi gelmemişti. Gemiyi yapanlar, kaptan ve tüm bilirkişiler aynı fikirdeydi. Bu amaçla gemiye isim verilirken; Yunan mitolojisinden, Altın çağda dünyayı yöneten 12 güçlü Tanrıdan esinlenilmişti.

Ancak gerçekler tahminleri tamamen alt üst etti. 1912 yılında buzullarla kaplı sulara gömülürken, o trajik kazadan geriye pek çok soru işareti kaldı.

Kazadan sonra yaşananların bir kısmı hala merak konusu olmakla beraber, bilinen bazı detaylar şimdi bile tüylerimizi diken diken edecek netlikte.

Örneğin, gemi batmaya ve yolcular çığlıklarla oradan oraya koşuşmaya başladıktan sonra; müzisyenler keman ve viyolonsellerini çalmaya devam etti. Ta ki bedenleri tamamen sular altında kalana değin.

Gemi batarken, yolcular aç kalmasın diye son ana değin ekmek yapan fırıncı başı ise; işini bitirdiğinde filikalarda yer bulamadı. Yine de sadece ucundan tutunabildiği hayata güçte olsa direndi. Sonunda sağ kalanlardan birisi oldu.

Gerçek gemi öyküsü ve yaşananlar böyle.

Şimdi gelelim kazadan 14 yıl önce yazılan romanın konusuna.

Öykü buram buram deniz kokar.

Dev yolcu gemisi Titan’daki bir aşktan ve kısa sürede batan gemi kazasından bahseder.

Titan ‘da dünyanın en dayanıklı gemisi olarak yapılmıştır. Güzergâhı gerçeğindeki gibi İngiltere üzerinden Amerika’yadır.

Aynen gerçeğindeki gibi Kuzey Atlantik üzerindeki bir buzula çarparak batar.

Gerçeğinden 2 tane fazla filikası olsa da 3000 kişiye yetersiz kalır. Tıpkı gerçeğindeki gibi yarıdan fazla yolcusu hayatını kaybeder.

Geminin boyu gerçeğinden sadece 4 metre azdır. Pervane sayıları eşittir. Çarpma anındaki hızları ise neredeyse aynıdır.

Romandaki kaza sırasında da orkestra ilahi çalmaya devam etmiştir. Dünyada büyük ses getiren; zengin ve ünlü müşterileri için batmaz olarak tanıtılan Titan gemisi de Nisan ayında; gerçeğinden sadece 14 gün önce; gece geç saatlerde sulara gömülmekten kurtulamamıştır.

İşte karşımızda GERÇEK bir trajik YAŞANMIŞLIK öyküsü ve ondan SENELER ÖNCE yazılan romanın satır araları. Benzerliklerin hayli kafa karıştırıcı olduğunu biliyorum. 
Bundan sonrası ise olasılıklar üzerinde biraz detaylıca düşünmek ve kendimizce yorumlarda bulunmak olmalı ki; bu da işin en keyifli yanı bence.  

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

23.10.2018







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...