Her
şey bunlarla da sınırlı kalmaz.
Cinsel
tacizler baş gösterir. Giysilerini parçalayarak onu çırılçıplak soyarlar.
Savunmasız bedeninde her türlü arzularını uygulama yoluna girerler.
Kalabalığın
cüreti artık karşı konulmaz hale gelmiştir.
Eline
bıçak alan bir izleyen Marina’nın bedenini çizmeye, yaralamaya başlar.
Boynundaki kanı emenler bile çıkar o kalabalık arasından. Hareketsiz halinden
yararlanarak onu salonun değişik yerlerine taşır ve tacizlerine devam ederler.
Hatta içlerinden bir kişi masa üzerine yatırıp tecavüz etmeye bile kalkışır.
Bu
kendinden geçmiş, içlerindeki kötüyle iyice coşmuş kalabalık arasından birkaç
duyarlı kişinin çabasıyla tecavüz önlenir önlenmesine; ama yapılanlar son
bulmaz.
Yaşayacaklarını
tahmin bile edemeyen; ancak son kalan gücüyle performansını bir an önce
tamamlamak isteyen Marina gözyaşları içindedir. Gördüğü, yaşadığı vahşet ve
barbarlık ruhunu yaralamıştır.
Sonunda
ne mi olur?
Hemen ardından o cesaretsiz iyi grup; Marina’yı aralarına alır. Kıyafetlerinden
kalanlarla bedenini örter. Kanayan yaralarını siler.
Artık
altı saat dolmuş ve gösteri bitmiştir.
Marina’nın
tekrar hareket etmeye başlamasıyla beraber ona kötülük yapanlar çil yavrusu
gibi dağılır. Bir an bile düşünmeden kötülük yaptıkları bir insanla yüzleşme
gerçeği onları neredeyse şoka sokmuştur.
Burada
paylaştığım bir performans gösterisi aslında. Ancak o altı saat içinde
yaşananlar ve yaşatılanlar hepimizi ilgilendiriyor.
Kötülüklerinden beslenenlerin
o hiç dinmeyen barbarlığı cesaretlerini körüklerken; ne yazık ki içlerindeki
iyi pırıltıları göstermekte geç kalan cesaretsiz iyiler, geri planda kalmayı
yeğliyor.
Üstelik
insanlar tek başlarına cesaret edemedikleri davranışları bir aradayken
sorgusuzca yapabiliyorlar. Kalabalığın içindeyken kötülüğe cüret etmek daha bir
kolaylaşıyor.
Peki
neden?
İşte
bu soruya doğrudan verilecek bir cevap bulmak hayli zor. Yine de öz disiplinle çok alakalı olduğunu düşünüyorum. Evet hepimizde hem iyi hem de kötü duygular var. Evet sırasında içimizde savaş halinde olduklarını da biliyoruz. Ancak içimizdeki iyi tınıları besleyip, kötü tınılardan olabildiğince uzak kalmamız için öz disiplinimizi kuvvetlendirmemiz şart.
“Bir
gram iyilik, bir ton zekadan daha değerlidir.” demiş Şili doğumlu ünlü aktör,
besteci, çizgi roman yazarı, prodüktör, psikoterapist ve yönetmen Alejandro
Jodorowsky.
İçimizdeki
iyiliği kalp sesimizle, sevgimizle desteklerken; öyle bir yol almalıyız ki;
şartlar çok müsait olsa da, kötülük bize adeta göz kırpsa ve bizi kandırmaya
çalışsa da ondan ayrılmayalım. İşte o zaman toplum içindeki saygınlığımız ve manevi
anlamdaki üstünlüğümüz artacak. Yaşam kalitesi ve zarafeti belirecek.
Asil
davranışlar arttıkça, kendimize olan saygımız artacak. Kendimizi ruhen çok daha
iyi hissederken; kötü davranış ve duygulardan uzaklaşacağız. Çıkar gözetmek
aklımıza dahi gelmeyecek. İyilik ve yardımseverlik dürtümüz bilenecek. Işıltısı
diğer insanların da bir an durup düşünmelerine ve hatta kötü eylemlerden
uzaklaşmalarına sebep olacak.
Ve
gün gelecek dengesiz, kararsız, bencil ve değişken ruh haline sahip insanların
sayısı azalacak. Çıkan bir kargaşaya, kavgaya ya da kaosa ahenkle dokunabildiğimiz
günler artacak. İyilikler çoğalırken, kötülükler titrek bir mum ışığından öteye
gitmeyecek. Kalabalığın cüreti artık sadece İYİLİK için olacak.
Tıpkı
Bethoven’in dediği gibi ‘’Üstünlüğün bildiğimiz tek simgesi iyilik olacak.’’
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
17.11.
2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder