16 Nisan 2018 Pazartesi

KEMİK YOLUYLA İŞİTMEK

Kitap okumak, onun büyülü sayfalarında kaybolmak muhteşem bir duygu. Kolunuza giren, omzunuza başını koyan kahramanlarla yaptığınız yolculuğun tadını ancak benim gibi kitapseverler anlar. O ana kadar bilmediklerimizi öğrenmenin heyecanı ve ardından gelen araştırma keyfi ise bambaşkadır benim için.

Dan Brown imzalı Başlangıç kitabını okurken denk geldiğim diğer işitme yöntemi de bunlardan sadece bir tanesi.

Hepimizin bildiği klasik kulakla işitmenin bir tık ötesinde.

Kemik yoluyla işitiyor olmaktan söz ediyorum.

Hadi gelin bilgilerimizi tazeleyelim. Teknolojinin hızından payımızı alalım.

Bu yöntemin ilk kaba hatlarını ünlü Alman besteci Ludwig van Beethoven bulmuş ve kendisinde uygulamış.

Alkolik bir baba ile hasta bir annenin dokuzuncu çocuğu olarak dünyaya gelen Beethoven; üçü sağır, ikisi kör ve biri zeka özürlü kardeşleri arasında en sağlıklısı. Ancak ileriki yıllarında o da sağır olmuş. Bildiğiniz gibi Dokuzuncu  Senfoni dahil pek çok eserini de hiç duymadan bestelemiş.

Ancak kulakları devre dışı kaldığında zor da olsa işitmenin bir yolunu bulmuş. Bilmeden günümüz teknolojisinin ilk adımını atmış.

Önce piyanosuna metal bir çubuk bağlamış. Sonra da piyanoyu çalarken bu çubuğu ısırır gibi tutmuş. Böylece piyanodan metal çubuğa, oradan da çene kemiğine gelen titreşimler sayesinde duymayı başarmış.

Aradan geçen yıllarda bilimin kat ettiği yollar, bizlere kemik iletim teknolojisi olarak geri dönmüş. Elbette burada devreye; fiziksel ortam değişikliklerini algılayan sensörler ile bir enerji formunu istenen diğer bir enerjiye çeviren transdüserler giriyor.

İşte kemik iletim teknolojisinde bu transdüserler, sesi doğruca çene kemiğine iletiyor. Oradan da kokleaya yani iç kulağın işitsel kısmına gönderiyor. Böylece ses sanki kafamızın içindeymişçesine duyma işlemi gerçekleşiyor.

Hepimiz biliyoruz ki duyma, etrafa yayılan titreşimlerin beyin tarafından algılanması demek. Ancak seslerin yarattığı titreşimlerin iletiminde iki yol var.

Hava yolu iletim ve kemik yolu iletim.

Kulaklarımız titreşimleri toplayıp sinyallere çeviren ve beyne gönderen organımız. 
Yani hava yolu iletimini kullanıyor.

Kemik yoluyla iletim ise aslında kulaklarımızla duyduğumuz için bizim pek de fark edemediğimiz son derece doğal bir süreç. Çünkü bize ulaşan seslerin hepsi hava yolu ile kulak zarımızda ilerlerken; bir yandan da bedenimizdeki kemikler üzerinden ilerliyor. Aslında biz her iki yoldan da duyuyoruz.

Teknolojinin hızı bu özellikte devreye giriyor. Kulakları duymayanlar için yepyeni kulaklıklar yapılırken; bizler için de gündelik yaşamda kullanabileceğimiz konforlu kulaklıklar olarak karşımıza çıkıyor.

Bu kulaklıklar kulaklarımızın hemen önüne, elmacık kemiğimizin üzerine takılıyor. Kulaklarımızı kapatmıyor. Hava yolunu yani kulak zarı yolunu kullanmıyor.  

Kulaklıktaki sinyal dönüştürücüler, elmacık kemikleri üzerinden salyangoz kanalındaki iç kulağa ulaşacak mini titreşimler yaratıyor. Bu titreşimler sayesinde; son derece net olarak ses iletişimi gerçekleşiyor. Böylece adeta beynimizin içindeymişçesine bütün sesleri duyuyoruz.

İç kulak yapısı sağlam olduğu halde, dış kulak veya kulak zarının yapısal bozukluğu nedeniyle duyamayanlar ile sonradan gelişen orta kulak hastalığına yakalananlar için; kemik yolu ile işitmenin mümkün olduğunu belirtiyor uzmanlar.

Elbette tanımlara eşlik eden bazı kriterler var ancak; yine de bir kesimin bu teknolojiden yararlanıyor olması bence muhteşem bir adım.

Güçlü kulak arkası işitme cihazına ek olarak; gözlük tipi kemik yolu cihazlar ile  deri altına yerleştirilen kemik yolu implantlar; duymayanlara çare olarak sunulmuş mini ayrıcalıklar.

Ne diyelim; teknoloji ve onun yolunda çalışanlar VAR OLSUNlar. Çünkü gün geliyor minicik adımlar ve sonrasında gösterilen yoğun çabalar; ihtiyaç sahiplerinin dünyalarını güzelleştirmeye  yetiyor.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

19.02.2018   







1 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...