Hayatımızın hangi evresinde olursak olalım, korkularımızda bizimle beraberdir. Doğduğumuz andan itibaren bize eşlik etmeye başlar, bizimle hayat bulur, bizimle büyür ve bizimle hayata veda eder. Korkularımız bize özeldir. Yaşantımızla, duygularımızla, iç dünyamızla, tecrübe ve tecrübesizliklerimizle birebir hareket eder. Niteliği, yoğunluğu her birimizde değişken ve bize özeldir.
Daha doğduğumuz anda terk edilmekten, yalnız bir başımıza üşümekten korkar ve ağlarız. Zamanla edindiğimiz alışkanlıklarla ve çevreyle orantılı olarak korkularımız boyut değiştirir, ama hiç azalmaz, hep artarak devam eder. Bazen beyaz, bazen mavi, bazen pembe, bazen gri olsa da o kaygı bulutları hep bir yerlerden göz kırpar adeta yaşantımıza. Uykusuz gecelerimizin sabahlarında, yalnızlığımızı yaşarken, aniden özlediğimizi hem de çok özlediğimizi hissettiğimiz o naif anlarımızda tenimizde, yüreğimizde, düşlerimizde beliriverir aniden, çağrılmadan pervazsızca hem de. Yüreğimizi kıyım kıyım doğramaya, ince sızılar halinde damarlarımızda dolaşıp içimizi titretmeye başlar. Yüzümüzde açan gülücükler yerini durgunluğa, gözlerimizdeki ışıltılar ise bazen gözyaşlarına dönüşür.
Kaybetmekten korkarız bazı bazı sevdiklerimizi, bize yaşamı yaşanılır hale getiren dostlarımızı,...okula gönderdiğimiz yavrumuzu, işe uğurladığımız eşimizi, tatile gönderdiğimiz büyüklerimizi, ayrı kaldığımız arkadaşlarımızı, ne zamandır mesajlarını alamadığımız bizi unuttuğunu sandığımız aşklarımızı,....kaybetmekten, nedensizce.
Bazen terk edilmekten, son sözü söyleyememekten,yanlış anlaşılmaktan, yalnız bir başına kalmaktan, aşkı bulamamaktan, bulduğumuz aşkı doya doya yaşayamamaktan korkarız tenimizde delice.Bazen de sevdiğimiz kişiyi kaybetmekten, birlikteliğimizin bozulup, aramıza kapkara bulutların girmesinden korkarız yüreğimize aniden düşen o naif hisle.
Kimi insanlar kurdukları düzenin bozulmasından, planlarının alt üst olmasından korkar. Bu nedenle, kendi kıyılarındaki küçük barınaklarını asla terk etmek istemezler.Kimi insanlar ise iş hayatlarındaki başarısızlıktan korkar. Mücadeleci ruhlarını köreltip, pasif kalmayı tercih ederler bu yüzden.Kimi insanlar mutlu yuvalarının bir gün dağılmasından, eşleri tarafından terk edilmekten, aldatılmaktan korkar. Bu hisle kendilerinin bile çoğu zaman tanıyamadıkları birer yabancı kimliğe bürünürler ellerinde olmadan belki de.Kimi insanlar toplum içine çıkmaktan, topluluk önünde konuşmaktan, duygularını açıklamaktan, hatta yaşamaktan korkarlar.
Korkular, korkularımız, bize özel anlardaki duygu yoğunluğumuz. Bir başkasının, hatta ruh ikizimizin bile anlamakta zorluk çektiğini düşündüğümüz, anlaşılması gerçekten güç duygu yumağımız. Bazen cesaretle dile getirdiğimiz, hatta yüzleştiğimiz, üstüne gittiğimiz; bazen kendimize bile itiraf edemediğimiz anlarımız...
Belki de en iyisi korkularımızın varlığını bilmek, onunla yaşayabilmeyi öğrenmek. Ama asla bizi yaşamasına izin vermeden, duygu katmanlarımız arasında bir yerlere saklayıp, olabildiğince sessiz bırakarak. Çünkü önümüzde yaşamamız hem de her anını, her saniyesini tadarak zevk almamız için uzanan pırıl pırıl bir hayat var. Kendi hayatımızı seçme şansımız olduğuna göre; korkularla uğraşmak, onlara yenilmek yerine şansımızı iyi değerlendirelim. Ertelemeden, biriktirmeden, bekletmeden şu anı, şu dakikayı cesurca, dolu dolu yaşamaya başlayalım. Tıpkı bir kayadan turkuaz rengi bir denize dalarcasına balıklama dalalım hayatın içine...
Haydi ben uzattım elimi size. Kimbilir engin maviliklerde buluşuruz belki birgün, bir yerlerde.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
08/07/2003
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder