Çeşme’yi bir
İstanbul’lu olarak anlatmak; havasını, suyunu, rüzgarını, denizini bir
İstanbul’lu olarak dile getirmek bence bir ayrıcalık…
Ünlü yazar Zülfü
Livaneli ''Serenad'' isimli son romanında bakın Ege’den nasıl söz eder? ‘’Zeytin,
kekik, fesleğen, şarap diyarı Ege’nin inkar edilmez bir büyüsü vardı, insanı
hemen içine alıveriyordu.’’ İşte bu nedenle Çeşme; masmavi deniziyle, rüzgarıyla ve her
gittiğinizde sizi içine çeken mis gibi
havasıyla Ege’nin incisi ve çok özel bir tatil beldesi.
Tüm bunlara bir de
havadaki yoğun deniz kokusu eklenince bedeniniz çarpılmış, ruhunuz adeta esir
alınmış gibi olur.
Dinginliğin ve bitmek
bilmeyen huzurun yanında öyle çoşkulu bir enerjiyle sarıp sarmalanırsınız ki,
kendinizi ayrıcalıklı ve çok şanslı hissedersiniz. Bu nedenle Çeşme’yi sevmemek
olmaz, Çeşme’ye aşık olmamak elde değildir.
Çeşme’de sabah
güneşiyle uyanmak, insanların uyanışlarına, işlerine başlayışlarına tanıklık
etmek, kahvaltı sonrası sahilinde yürümek;
Aya Yorgi
Koyu’ndaki turkuaz rengi denizinde kulaç atmak, ayaklarınızın
altındaki sapsarı kumlara basarak
denizin içinde yürümek, dalmak çıkmak, bir çocuk edası ile denizle bütünleşmek çok
keyiflidir. Çeşme denizinin bu güzel etkisini anlatmak için gelin yine büyük
usta Zülfü Livaneli’nin ''Serenad'' kitabından minicik bir alıntı yapalım. ‘’Su o
kadar hoş bir biçimde sarıp sarmalıyordu ki beni, her kulaçta hışırdayan
ipeklere dokunur gibi oluyordum.’’ İşte Çeşme denizinde kulaç atarken benim
hissettiklerim de buna benzer şeyler.
Sürekli esen rüzgarı
ile yazın ve güneşin yakıcı sıcaklığını daha az hissedersiniz buralarda. Rüzgar
öyle bir eser ki Çeşme’de; en sıcak yaz aylarında bile ürpertiniz geçmez bir
türlü, üşümeniz de. Hele hele sezon başlarında, hava ve deniz kavurucu sıcaktan
nasibini almamışken; denizin serin sularında yüzerken ya da dışarıya hemen
çıktığınız o teninizin henüz ıslak olduğu anlarda, için için ürperdiğinizi hissetmeniz mümkün. Bir adım ötenizde güneşin ihtişamlı sıcaklığı olduğu halde rüzgarın soğukluğunu teninizde hisseder ve yaz
ortasında üşürsünüz. Bu nasıl da yaman bir yanılsamadır.
Akşam üstleri sahil
boyunca yapılan yürüyüşlerde denizin mavi tonlarına güneşin batışındaki
kızıllık eşlik ederken; sakız kokuları saklambaç oynamaya hazırdır adeta, köşe
başlarında.
Akşam yemeği sonrası
yenilen dondurmaların lezzeti bir başkadır Çeşme’de.
Evet sakızlı dondurması
çok meşhurdur ama, karadutlu dondurması ve iri karadut parçalarının ağzınızda
bıraktığı eşsiz lezzeti başka hiçbir yerde bulamazsınız kolay kolay.
Çeşme bir alışkanlık,
Çeşme’de olmak bir ayrıcalık, Çeşme’de tatil yapmak kendini çok özel
hissetmektir. Masmavi denizin yeşille
harmanlandığı koyları uzaktan seyretmek bile ayrı bir tat ve huzur verir
insana. Hele hele o koylarda denizle buluştuysanız değmeyin keyfinize.
Rüzgar ruhunuzun
yelkenlerine her çarptığında, içinize dolan mis gibi esinti sizi pembe
bulutlara çıkarmaya, içinize yaşama sevinci ve heyecanı aşılamaya yeter de
artar. Tüm sıkıntılarınız gerilerde kalır, içiniz kıpır kıpırdır. Yürürken,
yüzerken, güneşlenirken, bir kafe’de oturmuş dinlenirken, gelen geçeni
seyrederken içinizde dinginlik, kalbinizde sevgi ve aşk vardır yalnızca.
Çeşme aşkı en çok çağıran
yerlerden birisidir belki de. Aşkı ve sevgiyi doya doya yaşayacağınız sır dolu
köşeleri, kendine has sokakları ile bir güzellikler beldesi...
Geceleri yıldızlar
şıkır şıkırdır burada, ay bir başka parlar geceye inat yaparcasına.
Sapsarı ve mis kokulu
limonu, tadını ve lezzetini tartışmasız kabul edeceğiniz körpecik enginarları,
yeşilin her tonundan değişik lezzetleri içinde barındıran taptaze yeşillikleri,
hafif acı olmasına rağmen salatalara zevkle eşlik eden beyaz soğanı, kahve tutkunları
için sakızlı Türk kahvesi, ne türlü pişirirseniz pişirin asla hayır
diyemeyeceğiniz ahtapotu, birbirinden lezzetli balıkları,… şu anda aklıma
gelenler ve daha neler neler.
Hazır Çeşme’nin meşhur
rüzgarından söz ediyoruz gelin Haşmet Babaoğlu’nun sözlerine kulak verelim.
‘’Ne zaman Çeşme’ye gelsem şu gerçekle bir daha yüzleşirim; Rüzgar burada ‘’hava akımı ‘’ falan değil, basbağı elle tutulur, kavranır, kucaklanır, kaçırılır, dövüşülür, sevişilir, hatta gözle görünür bir şeydir!’’ Hani şarkının bir yerinde rüzgara ‘’ yabancısın buralara, nerelerden geliyorsun, otur dinlen başucumda, belli ki yorulmuşsun’’ denir ya… Burada durum başka! Burada ‘’yabancı’’ olan biziz, rüzgar Çeşme’li! ‘’
‘’Ne zaman Çeşme’ye gelsem şu gerçekle bir daha yüzleşirim; Rüzgar burada ‘’hava akımı ‘’ falan değil, basbağı elle tutulur, kavranır, kucaklanır, kaçırılır, dövüşülür, sevişilir, hatta gözle görünür bir şeydir!’’ Hani şarkının bir yerinde rüzgara ‘’ yabancısın buralara, nerelerden geliyorsun, otur dinlen başucumda, belli ki yorulmuşsun’’ denir ya… Burada durum başka! Burada ‘’yabancı’’ olan biziz, rüzgar Çeşme’li! ‘’
Denizini, kokusunu, havasını, yaşayanlarını, sıcaklığını sevdiğim İzmir'e ve güzeller güzeli Çeşme'ye selam olsun...
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
21.06.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder