Bunun için biraz emek
harcamak, belki de yeniden acı çekmek gerekiyor. Bunun bizler için kolay
olmadığını biliyorum. Ama şimdi paylaşacağım gerçek yaşam kesiti, doğada
yeniden doğuşun hiçbir canlı için kolay olmadığını sergiler nitelikte. National
Geographic’in ‘’ Kartallar ve İnsanlar ‘’ bölümünde bu yazıya denk geldiğimde
çok etkilendiğimi itiraf etmeliyim. Eminim bilenleriniz vardır, ama bilmeyenler
için de güzel bir farkındalık ve detay diye düşünüyorum, hayatın içinden.
Söz konusu canlı; kuş
türleri içinde en uzun yaşayan kartala ait. Önce kartalların birkaç önemli
özelliği;
* Kartallar
yüksek ve hızlı uçan, cesur, atılgan hayvanlar. Gündüz yırtıcı kuşlarının en irilerinden.
*Kanatları ve kuyrukları
geniş.
* Üst gagaları çengel
gibi kıvrık.
*Ayakları güçlü ve
keskin pençeli.
*Binlerce metre yüksekten
uçarken, yeryüzünü bütün detaylarıyla tarayacak gözlere sahipler.
* Gözleri aynı anda üç yüz derecelik geniş bir açıya
sahip. Üstelik istediği görüntüyü 6-8 misli oranında büyütebilme becerileri var.
*Ormanlar ve dağlarda yaşıyorlar.
Yüksek kaya girintilerinde ve ağaçlarda yuva yapıyorlar.
*Yaşamları boyunca eş
değiştirmiyor ve her yıl aynı yuvayı kullanıyorlar.
Yaklaşık 70-104 yıl gibi
bir ömürleri var. Ancak bu yaşa gelebilmeleri için, 40 yaşındayken son derece
önemli ve zor bir karar vermeleri ve sabırla uygulamaları gerekiyor. Çünkü
kartallar 40 yaşına geldiklerinde pençeleri sertleşiyor, esnekliğini
kaybediyor. Dolayısıyla avlarını yakalamakta ve kavramakta güçlük çekiyorlar.
Ama her şey bununla sınırlı kalmıyor. Gagaları uzuyor ve göğse doğru kıvrılmaya
başlıyor. Tüyleri kalınlaştığı için kanatları yaşlanıp ağırlaşıyor. Kısacası
uçmaları da iyice zorlaşıyor. İşte 40 yaşına gelen her kartal böylesi zor bir
durumla karşı karşıya. Ya işi oluruna bırakıp, mücadele etmeden ölümü seçecek
ya da acılara katlanıp verdiği zor kararı uygulayacak. Seçim ona ait. Tıpkı
hayatta bizim önümüze çıkan seçenekler gibi.
Eğer hala hayatta kalmak
ve zor kararını uygulamak istiyorsa önündeki sancılı 150 güne katlanmak
zorunda. Hayatta kalmayı seçen kartal bu amaçla bir dağın zirvesindeki bir kaya
duvarda; kendisine uygun bir yuva ayarlıyor. Yeni yerinde gagasını sert
darbelerle defalarca kayaya vurarak zorlu yolculuğuna başlıyor. Bir süre sonra
o uzun ve kıvrık gagası sökülüp düşüyor. Büyük bir sabırla yeni gagasının çıkmasını
bekleyen kartal, yeni gagası ile pençelerini sökmeye girişiyor. Yeni pençeleri
çıktığında ise bu sefer eski kalın tüylerini yolmaya başlıyor, canını acıta
acıta. Tüm bu zorlu yolculuk sonrası ki yaklaşık 5 ay sürüyor; kartal yeni
gagası, yeni pençeleri ve yeni kanatları ile uçmaya hazır hale geliyor. Yeniden
doğuşunun ilk uçuşunu yaparken, aynı zamanda belirlediği yeni hayatını yeni
bedeniyle kucaklamasının da ilk zaferini tadıyor. Verdiği zorlu mücadeleden
daha da güçlenmiş halde çıkarken.
Bu bilgiyi ilk
öğrendiğimde, okuduğum her satır beni çok etkiledi. Kartalın yaşama azmi ve
direnme gücüne hayran kaldım. Madem doğadaki tüm canlılar bu ve benzer yaşam
savaşını verebiliyor; o halde bizlerin de pes etmemesi gerek diye düşündüm bir
kez daha. Yaşama sımsıkı tutunmanın, her şeye rağmen zorluklarla mücadele
etmenin insanı daha da güçlendirdiğine inananlardanım her zaman.
O halde gelin eskide
kalan, bize acı veren her ne varsa atalım ruhumuzdan. Tıpkı kartalın gagasını,
pençesini acılar içinde söküp atması gibi; canımız yana yana yapalım ki yeniden
doğmanın tadına varalım. Sırtımızda, omuzlarımızda her şeyden öte ruhumuzda onca
ağırlıkla yol almanın bize hiçbir faydası yok. Üstelik hayatı kaçırmamıza,
hayattan giderek uzaklaşmamıza da sebep. Arınmak, acılarla küllerimizden
yeniden doğmak olsun hedefimiz… Olsun ki yenilenen ve hafifleyen ruhumuzu sevgi
ve aşkla dolduralım. Huzura, dinginliğe ve yaşamın en güzel renklerine yelken
açalım. Gökkuşağının her rengi bize hayatın bir başka güzelliği olarak göz
kırpsın…
Sizce buna değmez mi?
Bence sonuna kadar değer.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
20.06.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder