16 Temmuz 2013 Salı

GEÇMİŞİN FISILTILARI ( 2 / 2 )

Hepimiz biliyoruz ki aslında zor olan insanın kendisiyle yüzleşmesi. Bunu bir kez başardığımızda tüm yüklerimizden adım adım kurtulacağımız, aradığımız şifayı yine kendi gücümüzle yaratacağımız ise açık bir gerçek. Önemli olan o ilk adım. Her zaman zorlar insanı, düşüncelerini. Ama bir adımla başlar aslında her şey, unutmayalım lütfen. Dileğim o ki; attığımız her adımda geçmişin izleri, fısıltılarıyla beraber kaybolup gitsin… Hayat ise en güzel renkleriyle her sabah bizi gülümsetsin.

Bunun için biraz emek harcamak, belki de yeniden acı çekmek gerekiyor. Bunun bizler için kolay olmadığını biliyorum. Ama şimdi paylaşacağım gerçek yaşam kesiti, doğada yeniden doğuşun hiçbir canlı için kolay olmadığını sergiler nitelikte. National Geographic’in ‘’ Kartallar ve İnsanlar ‘’ bölümünde bu yazıya denk geldiğimde çok etkilendiğimi itiraf etmeliyim. Eminim bilenleriniz vardır, ama bilmeyenler için de güzel bir farkındalık ve detay diye düşünüyorum, hayatın içinden.

Söz konusu canlı; kuş türleri içinde en uzun yaşayan kartala ait. Önce kartalların birkaç önemli özelliği;

* Kartallar yüksek ve hızlı uçan, cesur, atılgan hayvanlar.  Gündüz yırtıcı kuşlarının en irilerinden.

*Kanatları ve kuyrukları geniş.

*Ağırlıkları yaklaşık 7 kg. (içlerinde kanat açıklığı 2,5 m olanları var)

* Üst gagaları çengel gibi kıvrık.

*Ayakları güçlü ve keskin pençeli.

*Binlerce metre yüksekten uçarken, yeryüzünü bütün detaylarıyla tarayacak gözlere sahipler.

* Gözleri  aynı anda üç yüz derecelik geniş bir açıya sahip. Üstelik istediği görüntüyü 6-8 misli oranında büyütebilme becerileri var.

*Ormanlar ve dağlarda yaşıyorlar. Yüksek kaya girintilerinde ve ağaçlarda yuva yapıyorlar.

*Yaşamları boyunca eş değiştirmiyor ve her yıl aynı yuvayı kullanıyorlar.

Yaklaşık 70-104 yıl gibi bir ömürleri var. Ancak bu yaşa gelebilmeleri için, 40 yaşındayken son derece önemli ve zor bir karar vermeleri ve sabırla uygulamaları gerekiyor. Çünkü kartallar 40 yaşına geldiklerinde pençeleri sertleşiyor, esnekliğini kaybediyor. Dolayısıyla avlarını yakalamakta ve kavramakta güçlük çekiyorlar. Ama her şey bununla sınırlı kalmıyor. Gagaları uzuyor ve göğse doğru kıvrılmaya başlıyor. Tüyleri kalınlaştığı için kanatları yaşlanıp ağırlaşıyor. Kısacası uçmaları da iyice zorlaşıyor. İşte 40 yaşına gelen her kartal böylesi zor bir durumla karşı karşıya. Ya işi oluruna bırakıp, mücadele etmeden ölümü seçecek ya da acılara katlanıp verdiği zor kararı uygulayacak. Seçim ona ait. Tıpkı hayatta bizim önümüze çıkan seçenekler gibi.

Eğer hala hayatta kalmak ve zor kararını uygulamak istiyorsa önündeki sancılı 150 güne katlanmak zorunda. Hayatta kalmayı seçen kartal bu amaçla bir dağın zirvesindeki bir kaya duvarda; kendisine uygun bir yuva ayarlıyor. Yeni yerinde gagasını sert darbelerle defalarca kayaya vurarak zorlu yolculuğuna başlıyor. Bir süre sonra o uzun ve kıvrık gagası sökülüp düşüyor. Büyük bir sabırla yeni gagasının çıkmasını bekleyen kartal, yeni gagası ile pençelerini sökmeye girişiyor. Yeni pençeleri çıktığında ise bu sefer eski kalın tüylerini yolmaya başlıyor, canını acıta acıta. Tüm bu zorlu yolculuk sonrası ki yaklaşık 5 ay sürüyor; kartal yeni gagası, yeni pençeleri ve yeni kanatları ile uçmaya hazır hale geliyor. Yeniden doğuşunun ilk uçuşunu yaparken, aynı zamanda belirlediği yeni hayatını yeni bedeniyle kucaklamasının da ilk zaferini tadıyor. Verdiği zorlu mücadeleden daha da güçlenmiş halde çıkarken.

Bu bilgiyi ilk öğrendiğimde, okuduğum her satır beni çok etkiledi. Kartalın yaşama azmi ve direnme gücüne hayran kaldım. Madem doğadaki tüm canlılar bu ve benzer yaşam savaşını verebiliyor; o halde bizlerin de pes etmemesi gerek diye düşündüm bir kez daha. Yaşama sımsıkı tutunmanın, her şeye rağmen zorluklarla mücadele etmenin insanı daha da güçlendirdiğine inananlardanım her zaman.

O halde gelin eskide kalan, bize acı veren her ne varsa atalım ruhumuzdan. Tıpkı kartalın gagasını, pençesini acılar içinde söküp atması gibi; canımız yana yana yapalım ki yeniden doğmanın tadına varalım. Sırtımızda, omuzlarımızda her şeyden öte ruhumuzda onca ağırlıkla yol almanın bize hiçbir faydası yok. Üstelik hayatı kaçırmamıza, hayattan giderek uzaklaşmamıza da sebep. Arınmak, acılarla küllerimizden yeniden doğmak olsun hedefimiz… Olsun ki yenilenen ve hafifleyen ruhumuzu sevgi ve aşkla dolduralım. Huzura, dinginliğe ve yaşamın en güzel renklerine yelken açalım. Gökkuşağının her rengi bize hayatın bir başka güzelliği olarak göz kırpsın…

Sizce buna değmez mi? Bence sonuna kadar değer.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

20.06.2013



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...