Şu sıralar radyo ve TV yayınlarında oldukça anlamlı bir spot duyuru yapılıyor. Belki aranızda fark
edenleriniz olmuştur.
‘’Kan vermek için
bahanelere sığınmayın! Korkmayın! ‘’ diyor.
Korkmak ama neden?
Kimimiz kan görmekten korkarız, kimimiz iğneden, pek çoğumuz da canımızın
acımasından … Oysa ki bağışlayacağımız kanla; kimlerin çaresizliğini
dindireceğimizi, kimlerin yaralarına derman olacağımızı bir düşünebilsek… işte
o zaman böylesi korkulara yer olmaz sevgi
dolu kalplerimizde.
Düşünün belki bizden
uzakta, belki de yakınlarda bir yerlerde; hastalığın pençesinden kurtulmayı
dört gözle bekleyen bir bebek, bir çocuk, kadın ya da erkek ve elbette onların
gözünün içine bakan sevenleri var. Hiçbirini tanımıyoruz, varlıklarından
haberdar bile değiliz; ama ne fark eder ki? Bizim ayıracağımız kısacık bir süre
ve vereceğimiz kan onların canına can katacak. Hayattan ve sevdiklerinden
ayrılmak zorunda kalmayacaklar. Bu öyle güzel bir yardım, öyle naif bir kalp
güzelliği ki… Cana can katıyorsunuz. Çok zor durumda olan birilerine sevgiyle
el uzatıyorsunuz; hayata tutunmalarına vesile oluyorsunuz. Bunu tatmak, bu
duyguyu yaşamak MUHTEŞEM olmaz mı sizce de?
Duyarlı olmak lazım her
zaman. Başımıza bir şeyler gelmesini beklemeden… İnsanlık bunu gerektiriyor
çünkü. KAN VERMEK, ORGAN BAĞIŞLAMAK; CANA CAN KATMAK demek. Sevgiyle el uzatmak
demek. Hiç karşılık beklemeden vermek demek. Vermelerin en naif hali de bu
değil midir zaten? İç zenginliğinizi öyle güzel çoğaltır ki bu verişler.
Kendinizi öyle iyi hissettirir ki. Bu nedenle vurdumduymaz olmamak, ‘bana ne’
dememek gerekiyor.
Hep ACİL anlarda
aklımıza gelen, ancak SÜREKLİ bir ihtiyaç olduğunu hep unuttuğumuz KAN. Damarlarımızda
dolasan ve hayati fonksiyonlarımızı gerçekleştiren kırmızı renkli bir sıvı. Öyle önemli görevleri
var ki. Hücrelerimize oksijenle beraber önemli maddeleri taşımakla kalmıyor; zararlı
maddelerin atılmasını da sağlıyor.
Bedenimizi ısıtıyor, soğutuyor, besliyor, koruyor,
enerji veriyor. Kısacası bizim yaşam iksirimiz. Üstelik haberleşmemizin
neredeyse tamamını üstleniyor. Damarlarımızda oluşan yırtıkları anında kapatıyor,
kendini sürekli yeniliyor. Ne kadar OLAĞANÜSTÜ bir yapımız var, öyle değil mi? Ne
zaman bedenimiz ve uzuvlarımız üzerine araştırmalar yapsam ya da bir şeyler yazacak
olsam ilk aklıma gelen kelime bu oluyor. Ve işte o anlarımda içimden hayranlıkla
beraber kocaman bir şükür duası çıkıyor.
Kan üretilemeyen tek
doku. Üstelik tek bir kaynağı var; o da sağlıklı insan. Bilim adamları gün
geçmiyor ki yeni bir buluşa imza atmasınlar, yeni bir formülle pek çok
hastalığa derman olmasınlar. Ancak kan için aynı şeyi şu anda söylemek mümkün
değil maalesef. Bilim adamları yıllardır süregelen çalışmalarında hala tatmin
edici bir sonuca ulaşılamadıklarını açıklıyorlar. Çünkü yeterince pratik
olmaması, baş gösteren yan etkiler her yeni çalışmayı hüsranla
sonlandırmalarına vesile olmuş.
İşte bu nedenle kan
bağışı çok önemli. Bu en değerli yaşam iksirinin şu anda yeri doldurulamadığına
göre; bize düşen kan bağışlamak olmalı. İhtiyaç anında, acil anonslarını
duyunca değil. Elbette bu anonslara duyarlı bir milletiz, yeri geliyor işimizi
gücümüzü bırakıp hemen yardıma koşuyoruz. Yardımseverlik bizim genlerimize öyle
güzel işlemiş ki… bununla gurur da duyuyoruz ama; hepsi bu kadar.
Çünkü iş o son sınıra
geldiğinde; çaresizlik ve gözü yaşlı bekleyişler de o denli artıyor. Sadece yaşayan
bilir ne kadar zorlu, ızdıraplı anlar olduğunu. Ama stoklarda bulunsa; hastalar ve yakınları, içinde
bulundukları o zor şartları daha hafif atlatmazlar mı sizce? İşte asıl olan da
bu. Sözünü ettiğim kan vermeyi alışkanlık haline getirebilmek, hem başkaları
hem de kendi beden sağlığımız için.
Hayat sahnesindeki
rolümüzde hani yaşta olursak olalım, yarına bizleri ve sevdiklerimizi nelerin
beklediğini kestirmek öyle güç ki. Belki yarın içimizden birinin kan bağışına
ihtiyacı olacak. Sonuçta uygun gruptan ve güvenli kan bulmak için çalmadığı
kapı kalmayacak. Ateş düştüğü yeri yakar misali, kendi içinde sevdikleriyle
yandıkça yanacak. Ta ki onları oradan çekip kurtaracak bir el, yardımsever bir
bağışçı bulunana değin.
Başlardaki o umut dolu bekleyiş,
zaman geçtikçe umutsuzluğa doğu yelken açmaya başladığında; canınızı verseniz
de nafile. Gün gelir kendi kanınız bile uymazken sevdiklerinize. İşte
başkalarına muhtaç olduğunuz anlar. Düşünürsünüz iç sesinizle. ‘Neden kimse
gelmiyor’, ‘neden anonslara bu kadar duyarsız yaklaşıyorlar’ diye. Ama belki de
dün aynısını siz yaptınız. Belki de bizler yaptık. Böylesi duyarsız kaldık; tüm
acil anonslarına, tüm çağrılara.
‘’Şimdi işim var’’
dedik; ‘’şu anda yemek yiyorum kalkamam’’ dedik; ‘’orası da çok uzakmış gidemem’’
dedik, … Bahanelerimiz o kadar çok ki, gönül istemedikten sonra.
Ama zaman o
anlarda pırlanta kadar değerli. Değil saatlerin, dakikaların bile önemi var.
Çünkü aranan kan geciktikçe, geçen her dakika hastanın aleyhine işlemeye devam
ediyor. Belki ameliyat gecikiyor. Belki ameliyatın tam ortasında kalakalıyor
çaresiz bedenler. İşte tüm bunları önceden düşünüp; birilerine çare olma duygusuyla,
önceden kan vermek çok önemli. Dileğimiz hiç birimizin böyle tatsız ve zorlu
sınavlara tabi kalmaması elbette. Ama
hayatın ve yarınların ne bize ne de sevdiklerimize en küçük bir
garantisi yok. Bunun bilincinde olmak, bu farkındalıkla yaklaşmak en güzeli.
Kanımızdaki antikorlara
(koruyucu maddelere) bakılarak
özelliklerini belirleyen uzmanlar kanı hepimizin bildiği o dört gruba ayırmış.
A, B, AB ve 0. En eski kan grubunun ise
“0″ grubu olduğu belirtiliyor. Ancak her kan grubunun vereceği ve
alacağı kan grupları farklı. Bu da acil durumlardaki kan ihtiyacını daha da
zorlaştıran bir başka etken elbette.
Yapılan araştırmalar
ülkemizdeki kan bağışı oranının, nüfusumuzun %1 ‘i kadar olduğunu göstermiş. Ne
kadar az düşünsenize, sadece %1. Sonuç acı ve maalesef ülkemizde kan bağışı
yeterli düzeyde değil. Zaten yeterli olsaydı, sürekli acil kan anonslarına,
çağrılara gerek kalmazdı, öyle değil mi? İşte bu nedenle her yıl binlerce insan
herhangi bir hastalıktan ya da kaza sonucu hayatını kaybediyor. Pekiyi ülke
genelinde bir yıl içinde ortalama ne kadar kana ihtiyaç duyuluyor? Yapılan araştırmalara
göre yaklaşık 2 milyon kadar. Ve bu ihtiyacın büyük bir çoğunluğu hep acil
durumlarla karşılanıyor. Bu ise güvenli kan bulmanın sevincini gölgeliyor
elbette.
Uzmanlar yaşları 18 ve
65 arası olan sağlıklı her bireyin (50 kg üzerindeki) kan bağışlayabileceğini;
ve bunu yılda 2 kez tekrarlayabileceğini belirtiyor. Kan bağışıyla hem canlara
can katıyor hem de kendi kan hücrelerimizin yenilenmesini sağlıyoruz. Yani
manevi tatminin, huzurun, ilerisi için güven duygusunun, psikolojik olarak
rahatlamanın ötesinde; bedenimiz için de son derece faydalı.
Gönüllü kan bağışı yapmanın
ve bu naif duyarlılığı başımıza gelmeden göstermenin huzuru hep bizimle olsun. Cana
can katmanın tadıyla kucaklayalım hayatı, olmaz mı?
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
27.08.2013
Merak edenler için NOT:
Kan
gruplarının dünya genelindeki dağılımı;
O Rh + her 100 kişiden 40′i; O Rh - her 100
kişiden 7′si.
A Rh + her 100
kişiden 34′u; A Rh - her 100 kişiden 6′sı.
B Rh + her 100
kişiden 8′i; B Rh - her 100 kişiden 1′i.
AB Rh + her 100
kişiden 3′ü; AB Rh - her 100 kişiden 1′i.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder