25 Eylül 2013 Çarşamba

PROAKTİF DÜŞÜNCENİN NERESİNDEYİM? ( 1 / 2 )

Proaktik olmak… Bir yaşam felsefesi, bir düşünce biçimi aslında.

Çıktığı andan itibaren satış listelerini alt üst eden  "Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı" isimli kitabı çoğumuz biliyoruz. Dünyanın uluslararası bir liderlik otoritesi olarak kabul ettiği, ünlü Amerikalı  yazar Dr. Stephen R. Covey’e ait. İşte bu kitabın ‘Paradigma ve İlkeler’inden söz eden bölümünde; yazarın ele aldığı alışkanlıklardan ilkidir Proaktif düşünce.

İş dünyasında da sıkça kullanılan bir kavram. Ancak sadece iş hayatımız için değil, özel hayatımız için de son derece önemli.  Neden mi? Gerekçelerini beraberce incelediğimizde bana hak vereceğinize inanıyorum.

Önce bu yabancı terimin kelime anlamına bakalım mı? Proaktiflik, hayatta tek seçenekli olmamak demek. Yani yaptığımız planlarda her daim, bir ikinci ya da üçüncü alternatife yer vermek. O anki koşullara duygusal tepki vermemeye çalışarak, mantık ve vicdan süzgecinden geçirdikten sonra uygulamaya geçmek. O ANA en uygun hareket planlarını yapmak. Bunun için de cesaretle olayların içinde bulunmak. Sorumluluğu üstlenebilmek. (Vicdanın da en az mantığımız kadar önemli olduğu gerçeğini yazımın ikinci bölümündeki örnekle daha net göreceğiz.)

Böyle bir düşünce yapısı ve davranış tarzı; bizi hayata karşı daha olumlu ve güçlü yapıyor elbette. Amacımız da bu değil mi zaten? Yaşamla uyum içinde olmak, daha kaliteli, daha saygın yaşamak. Böylesi güzel bir yaşamı ise proaktif düşüncelerimizle gerçekleştirebiliyoruz. Hadi gelin biraz açalım.

Proaktif düşüncede olaylara olumlu bir bakış açısı şart. Bunun içinde karşılaştığımız olay her ne olursa olsun; vereceğimiz duygu ve tepkilerin farkında olmamız gerekli. Ağzımızdan çıkan sözcüklerin de. Çok sert bir olayın içinde, öfkeliyken adeta burnumuzdan soluyorken; bunu başarabiliyorsak ne mutlu bize. Ama yapanlarımızın sayısı o denli az ki.

Bazen öyle bir olay yaşıyor ya da tanık oluyoruz ki. İster istemez kendimizi olayların gidişatına kaptırıyoruz. Sonrasındaki sözlerimize, davranışlarımıza şaşırıyoruz. Ve hatta kendimizi tanımakta güçlük çekiyoruz. Çünkü o en zorlu olayları yaşarken sadece reaktif düşünüyoruz. Etkiye tepkiyle karşılık veriyoruz. İstemsiz. Farkında olmadan, durup düşünmeden. Sonra olaylar çığırından çıkıyor tabiri yerindeyse. Hiç beklenmedik boyutlara ulaşabiliyor.

Oysa ki yaşadığımız olayın  ve bize getirilerinin farkında olsaydık, daha farklı bakış açısı ile daha farklı davranabilirdik. Öyle değil mi? Daha olumlu, daha ılımlı davranmaya çalışarak. Bize karşı haksızlık yapıldığını düşünsek dahi. Peki bunu düşünmek kolay mı? Elbette değil.

Ama sonuçlarını incelediğimiz noktada, reaktif düşüncenin bizi sadece anlık rahatlattığını; aslında olay ve koşulların bizi yönettiğini fark edebiliriz. Toplumsal çevreden etkilendiğimiz de gün gibi açıktır. Reaktif düşünüp hareket ettiğimizde, sözlerimiz tepkiseldir. Harekete geçmeden önce bekleriz. Daha çok bilgi edinmeye çalışırız belki ama; duygularımız ağırlıkta olduğu için çoğu kez mantıklı düşünemeyiz. Ancak bizden yardım istendiğinde harekete geçeriz. İşte o noktada verdiğimiz karar da  kendi kararımız olmaktan çıkar. Büyük bir ölçüde duygularımıza ve içinde bulunduğumuz koşullara göre hareket etmişizdir. Özgür ve cesur davranmamışızdır.

Proaktif düşünebildiğimizde ise; olayların ve düşüncelerimizin kontrolü kendi elimizde. İşte o zaman, farkındalığımızla elimizdeki seçenekleri en doğru şekliyle değerlendirmemiz mümkün olur. Olay ya da problem her ne ise sadece onu çözmeye odaklanırız. Sorunun bir parçası olmak yerine çözümün bir parçası oluruz ki… bu hem bizim hem de etrafımızdaki kişilerin yoluna ışık tutar. Elbette hata yapma olasılığımızda vardır ama; her hatanın da bir tecrübe olacağını biliriz, düşüncelerimizin farkında olduğumuz için. Önemli olan hatalarımızın vicdanımızı sızlatacak türden olmaması.

Sonuçta geniş bir bilgi birikimine sahip olmak gerekiyor. Daha derin, daha geniş düşünebilmek ve tüm bunları başarmak için. Kendimizi her yaş ve durumda yeni şeyler öğrenmeye odaklamak. Bundan keyif almak. Araştırmak, doğruları bulmaya çalışmak. Sorunun kimden ve nelerden kaynaklandığını çözmek adına farkındalıkla düşünmek. Hepsi çalışmakla, alışkanlıklarımıza; artı başka güzel alışkanlıklar katmakla kazanılacak şeyler.

Etkiye direkt tepki değil, etkiye olumlu tepki verebilmek gerek. Bakış alanımız ne kadar gelişmiş olursa, bunu başarma şansımız da o denli yüksek aslında. Çünkü olayları daha geniş yelpazede inceleyip, madalyonun her iki tarafı için de daha net değerlendirme yapabiliriz. Cesaretle adım atmak da en az bunlar kadar önemli. Yaratıcı olabilmek de. Ön yargılarımız varsa törpülememiz de. Bize rahat geldiği için kabul ettiğimiz alışkanlıklarımızı istersek, farkında olarak değiştirmemiz de. Çünkü hepimizin içinde bu güç var; yeter ki  düşüncelerimizin direksiyonu hep bizim elimizde olsun. Kısacası, kendimizin farkında olalım ve bu değişimi gönülden isteyelim.

Biliyorum ki kendimizin farkında olabilmek bazen zorlaşıyor; özellikle düşüncelerimiz bir çığ yumağı gibi beynimizi sarmışken. İşte bu gibi hallerde uzmanların önerileri, basit olumlama cümleleri ile farkındalığımızı geri çağırma yönünde. Gerçekten son derece basit cümleler aslında. Bir yerlere not olarak alabiliriz ve söyleye söyleye alışkanlık haline getirebiliriz. Bakın şöyle;

‘’Ben duygularım değilim; ben düşüncelerim değilim; ben davranışlarım değilim; ben içinde bulunduğum hal değilim. Kendimi bunlardan ayırmayı başardığımda bilinçli yanıtı seçebilirim.’’

Böylece kendimize bir anlamda dışarıdan bakmış oluyoruz, öyle değil mi? İşte bu durum sadece bizim düşüncelerimizi olumlu anlamda etkilemekle kalmıyor. Hep sözünü ettiğimiz empati yeteneğimizi de kolaylaştırıyor. Bir anlamda yeni paradigmalar yeni dünya görüşlerinin yolunu açarken; bizler başkalarına karşı ön yargısız yaklaşabiliyor, daha kolay anlayabiliyoruz. işte bunu başarmak bence çok önemli. Hep savunduğum KALİTELİ YAŞAMI kucaklamak adına.

Elbette çalışmadan, denemeden, emek harcamadan hiçbir şeye kolay ulaşılamıyor. Bu güzel beceriyi kazanmak için de; başkalarıyla beyin fırtınası yapmak, farklı düşüncelere açık olmak, varsa katı kalıplarımız onları bir an öce yıkmak çok önemli. Böyle söylüyor uzmanlar.  İşte o zaman başarı bizimle olacak. Ve bizler hak ettiğimiz bu başarıyı hem kalpte hem de akılda yarattığımız için, mutluluğu damarlarımızda daha kuvvetli bir şekilde hissedeceğiz.

Geldiğimiz nokta basit aslında. Kendimizin farkında olmak. Ama Stephen Covey bunu besleyecek diğer değerlere de önem vermemiz gerektiğini belirtiyor. Bunlardan ilki daha önce de sözünü ettiğim; kalbimizin yansıması olan vicdanımız. Sonrasında ise özgür irademiz ve bize zihnimizin kapılarını ardına dek  açacak olan yaratıcı hayal gücümüz.

Sokrates’in hayal gücümüz ve kendimize belirlediğimiz sınırlar hakkında verdiği çok sevdiğim çarpıcı bir dersi var. Gelin tam bu noktada ona göz atalım.

‘‘Bir gün derste öğrencilerine beyaz bir kâğıt dağıtarak üzerine bir daire çizmelerini ister ünlü düşünür. Çizdikleri dairenin tam ortasına da bir nokta. Sonra herkese tek tek sorar “Büyük mü yoksa küçük mü çizdiğiniz daire? ‘’ Cevapların bir kısmı küçük daire, bir kısmı ise neredeyse tüm kağıdı kaplayacak kadar büyük daire olduğu üzerinedir. Sokrates yorumunu şöyle yapar; “Dairenin, tam ortasındaki nokta sizsiniz. Daire ise sizin yaşadığınız hayata koyduğunuz sınırlar. Siz kendi dünyanızın merkezisiniz.” Öğrenciler yorumu anlamaya çalışırken; bu kez de çizdikleri daireyi silmelerini ister. Geriye kalan sadece noktadır ve sınırı yoktur.’’

İşte ne kadar geniş açıyla bakmayı öğrenir, farkındalığımızı artırırsak, ne kadar çok merak edip, araştırmaya yönelir ve çalışıp öğrenirsek; yapacaklarımız o denli sınırsız olur. Özgürce hayal kurabilir ve onların peşinden koşarken gerçekleşeceklerine tüm kalbimizde inanırız. Yapılacak tek şey var o da etrafımızdaki o sınırı kaldırmak, öyle değil mi? Bu güzel gelişme her şeyden önce kendimize güven duymamızı sağlar. 

Kendimize bakış şeklimizi değiştirmemize vesile olur. Ardından hayatımızda güzel değişmeler başlar. Daha olumlu, daha kaliteli bir yaşam bize adeta göz kırpar. Tüm bunların getirisi olarak öz saygımız gelişir, saygıyla baktığımız hayat bize saygıyla karşılık verir.

Biliyorum çok derin bir konu. Belki ilk başlarda gözümüzü dahi korkutuyor. Ama basitçe paylaşmaya çalıştığım gibi, hayatta hiçbir şey zor değil ki. Gönülden istersek ve çalışırsak bizler de proaktif düşüncenin olumlu yansımalarını hem kendimizde hem çevremizde görebiliriz. Neden olmasın? Haydi denemeye başlayalım mı? (devamı çarpıcı bir film örneğiyle 2. Bölümde)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

10.10.2013 

1 yorum:

  1. Açık, anlaşılır, kısa. Elinize sağlık. Küçük bir ekleme; "Nasıl" sorusunun sihirli gücünden de faydalanabiliriz. Nasıl daha iyi olabilir?

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...