Konya’dan dolayı Hanya’nın
da bizim ülkemiz sınırları içinde olduğunu düşünen pek çok kişi olduğuna
eminim. İlk duyduğumda ben de şaşırdığı itiraf etmeliyim. Çünkü Konya Anadolu'muzun tam ortasındayken, Hanya’nın
da ona yakın bir yerler olduğunu düşünüyor insan elinde olmadan. Ama Hanya, Girit
adasında. Birbirlerinden o kadar uzak yerler ki… nasıl bir araya getirilmiş
diye düşünüp biraz araştırınca anlaşılıyor tüm gerçekler. Yıllar içinde bu sözü
kullanırken, Hanya’ya sadık kalmışız ama; yakınlarındaki Gonya’yı kendimizden
bir şehir yapmışız da fark edememişiz. İşte Girit’ten Anadolu'muza uzanan yolda şekillenen sözler ve bu sözle ilgili
rivayetler. Elbette hem Girit adasına hem de tarihine yapacağımız mini bir
yolculukla.
Girit, Ege Denizinin en
büyük adası. Dünya denizlerine açılan
kritik konumu itibarı ile Ege Denizi ve
Akdeniz’i ayıran hattın üzerinde adeta kilit durumunda. Hal böyle olunca Akdeniz hâkimiyetini tamamen ele
geçirmek isteyen ülkeler tarafından her daim çekiciliğini korumuş. Bunu adanın
kısa tarihi geçmişine bakınca öyle iyi anlıyor ki insan. Savaşlar, kanlı
çarpışmalar, yitip giden değerlerin üzerine kurulan yepyeni kültürler… Egemenliğini
hissettiren her devletin ada üzerinde bıraktığı tarihsel doku ise tam bir
mozaik görünümünde.
Bakın tarih sayfaları
nasıl aralanıyor bu ada için?
*Efsanevi Minos
uygarlığının merkezi ……..milattan önceki yıllar
*Roma ve Doğu Roma
İmparatorluğu….ilk sahiplenme göstergesi
*Araplar….. 830-963
yılları arasında 133 sene
*Doğu Roma
İmparatorluğu….963-1204 yılları arasında 141 sene
*Venedikliler….
1204-1645 yılları arasında 441 sene
*Osmanlılar…...1645-1912
yılları arasında 243 sene
( 1645-1669 fethin
tamamlanma süresi 24 sene )
*Yunanlılar…. Balkan
Savaşı sonrası 30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması ile
*Mübadele dönemi…..1923-1924
ve 1930 yılları (karşılıklı zorunlu göçlerin olduğu dönem)
Tarihi yapısını ve
bugünkü turist akınını tüm bu medeniyetlere borçlu olduğu bir gerçek elbette.
Çünkü her gelen devlet; kaldığı uzun yıllar içinde adanın rengine bir başka renk
katmış, geçmiş dokusunu adeta milim milim işlemiş.
İsterseniz şimdi gelelim
yazımıza sebep olan söze ve anlamı ile ilgili rivayetlere.
Osmanlılar Girit adasını
fethederken, batı yönünden yani Hanya tarafından giriyorlar. Bu bölge içinde
ilk karşılarına çıkan yerin ismi ise ‘gönye-köşe’ anlamına gelen Gonya. Hanya’dan
sadece 15-20 dakika uzaklıkta. Manastırı ile ünlü Gonya’dan geçmeden Hanya’ya
ulaşmak mümkün değil. Her iki bölgede de büyük katliamların yaşandığı tarih
sayfalarında yer ana bilgilerden.
Bu bilgiler ışığında üç
rivayet var "Gonya'yı Hanya'yı görürsün" deyişinin çıkışını açıklayan.
Bir inanışa göre; batı kesiminden Hanya’ya varmak için önce Gonya’nın görülüp,
oradan geçilmesi üzerine. İkinci rivayete inanlar; yaşanan katliamlar arasında
kaybolup gitmek anlamına gelebileceği üzerinde duruyor. Üçüncü inanışta ise
uzun yıllar Osmanlı egemenliğinde kalan adadaki Hanya’ya gönderilmenin o
dönemlerde sürgün anlamına geldiği üzerine. Hangisinin doğruluk payı daha ağır
basıyor sizler için bilemem ama; sonuçta yıllar içinde söylene söylene Gonya bir
şekilde Konya oluyor.
Elbette öğrenmenin yaşı
yok. Her yeni bilgi o anda gereksiz gibi gelse de, bilgi dağarcığımızın renkli
kütüphanesindeki bilgileri daha da renklendiriyor bana göre. Bu anlamda yeni
şeyler öğrenmeyi ve paylaşmayı seviyorum. Hanya’dan girip Gonya üzerinden
Konya’ya uzandığımız bu yazımda mini bir ada turu yapmadan olmaz diye
düşünüyorum ben, siz ne dersiniz? Yolculuğumuz keyifli olacak, inanın bana.
Özellikle bu adayla ilgili öykümüz gözyaşlarını çağırır cinsten.
Yunanistan'ın en güneyde
yer alan ve en büyük adası olan Girit’in dört bölümünden bir tanesi Hanya. Ve
Girit adasının ikinci büyük şehri. Sakin
ve pırıl pırıl denizi ile bir sahil kenti. Osmanlılar tarafından yapılan sıra
sıra taştan hanları ise ismiyle tam bir uyum içinde. Çünkü Hanya Rumca’da ‘hanlar’
demek. Venedik hakimiyetinin de efil efil hissedildiği bu güzel bölge; Venedikliler
zamanından kalma kale duvarları, deniz feneri ve Venedik tarzı evlerle
süslenmiş adeta. Görenler böyle anlatıyor. Tipik bir İtalyan adasını andıran
Hanya’ya ‘Küçük Venedik’ ya da ‘adanın elması’ isimleri takılmış.
Merdivenli daracık ara
sokakları, suların üstünde yan yana sıralanan Venedik evleri, kafe ve
restoranları ile şirin bir belde. Günümüze değin gelebilen eserleri ile
tarihin sayfalarını tek tek gezmek mümkün adeta. Bir yanda Küçük Hasan Paşa
Camisi, diğer yanda Türk hamamları, ötesinde folklor müzesi ve hemen yanındaki Sinagog
ile karma kültürün renklerini sergiliyor. Dile kolay Arapların, Bizanslıların,
Venediklilerin ve ardından Osmanlıların yönetiminden geçmiş tarihin o puslu
yıllarında. Üstelik yaşayanların
anlattıkları ve tarihten edinilen bilgilerle anlaşılıyor ki; bu minicik belde
de maalesef savaşlardan ve ızdırap dolu yaşanmışlıklardan nasibini fazlasıyla
almış.
En son mübadele
yıllarında ise pek çok kişi evini, toprağını ve hatta sevdiklerini terk edip
hiç bilmediği yerlere gönderilirken; kendi evini, toprağını onlarla aynı kaderi
paylaşanlara terk etmiş. Hüzün dolu öyküler ise hasret dolu hayatlarla can
bulmuş yıllar içinde.
İşte bunlardan bir tanesi
de ‘Giritli Mustafa’ isimli roman. Yazar Ertuğrul Erol Ergir’in kalemiyle can
bulan öykü; 1924 yıllarındaki mübadelenin acı tatlı yönlerini bizlerle
buluşturuyor. Gerçek bir yaşanmışlık hikayesi. Babasının bir Giritli kızla
yaşadığı aşkı kitabına ana tema yapmış yazarımız. “Sen de benden selam söyle Hanya’ya ‘’
derken, mübadelenin Anadolu kesimindekiler için neler ifade ettiğini gözler
önüne sermiş. Kendi ailesinin Girit’ten İzmir’e göç edişinin öyküsünü
anlatırken, babasının yarım kalmış aşkını da işlemiş. Okuyanları hüzne boğan kırık
bir aşk hikayesi Giritli Mustafa’nın, Eleni ile yaşadıkları ve belki de
yaşayamadıkları.
İşte iç içe geçmiş kültürlerin,
savaşın o acımasız nefesi ile yok olan canların, o dönemlerde verilen tüm kararların,
yitip giden sevdaların, çekilen bolca hasretin sesiyle yankılanan bir ada
karşımızdaki. Yaşanmış olan tüm hayatlara, çekilen sıkıntılara, sevdalara,
hasretlere, aşk dolu gözlerden süzülen gözyaşlarına selam olsun diyorum ben de.
Tebessümlerin hep buruk kaldığı o zor yıllarda yaşananlar bir daha
tekrarlanmasın diyelim en iyisi. Ve ekleyelim; sevdalar, aşklar hak ettiği
yerde gönüllerde kalsın sımsıcak.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
11.08.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder