8 Eylül 2013 Pazar

HANYA – GONYA - KONYA

Bazen birilerini uyarmak, bir işin gerçek yönünü anlayarak aklını başına getirmek adına kullandığımız bir cümle vardır hani; çok eskilerden süzülüp bizlere kadar gelen; ‘’Hanya’yı Konya’yı görürsün, anlarsın’’ şeklinde.

Konya’dan dolayı Hanya’nın da bizim ülkemiz sınırları içinde olduğunu düşünen pek çok kişi olduğuna eminim. İlk duyduğumda ben de şaşırdığı itiraf etmeliyim. Çünkü Konya Anadolu'muzun tam ortasındayken, Hanya’nın da ona yakın bir yerler olduğunu düşünüyor insan elinde olmadan. Ama Hanya, Girit adasında. Birbirlerinden o kadar uzak yerler ki… nasıl bir araya getirilmiş diye düşünüp biraz araştırınca anlaşılıyor tüm gerçekler. Yıllar içinde bu sözü kullanırken, Hanya’ya sadık kalmışız ama; yakınlarındaki Gonya’yı kendimizden bir şehir yapmışız da fark edememişiz. İşte Girit’ten Anadolu'muza uzanan  yolda şekillenen sözler ve bu sözle ilgili rivayetler. Elbette hem Girit adasına hem de tarihine yapacağımız mini bir yolculukla.

Girit, Ege Denizinin en büyük adası.  Dünya denizlerine açılan kritik konumu itibarı ile  Ege Denizi ve Akdeniz’i ayıran hattın üzerinde adeta kilit durumunda.  Hal böyle olunca Akdeniz hâkimiyetini tamamen ele geçirmek isteyen ülkeler tarafından her daim çekiciliğini korumuş. Bunu adanın kısa tarihi geçmişine bakınca öyle iyi anlıyor ki insan. Savaşlar, kanlı çarpışmalar, yitip giden değerlerin üzerine kurulan yepyeni kültürler… Egemenliğini hissettiren her devletin ada üzerinde bıraktığı tarihsel doku ise tam bir mozaik görünümünde.

Bakın tarih sayfaları nasıl aralanıyor bu ada için?

*Efsanevi Minos uygarlığının merkezi ……..milattan önceki yıllar

*Roma ve Doğu Roma İmparatorluğu….ilk sahiplenme göstergesi

*Araplar….. 830-963 yılları arasında 133 sene

*Doğu Roma İmparatorluğu….963-1204 yılları arasında 141 sene

*Venedikliler…. 1204-1645 yılları arasında  441 sene

*Osmanlılar…...1645-1912 yılları arasında 243 sene
                         ( 1645-1669 fethin tamamlanma süresi 24 sene )

*Yunanlılar…. Balkan Savaşı sonrası 30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması ile

*Mübadele dönemi…..1923-1924 ve 1930 yılları (karşılıklı zorunlu göçlerin olduğu dönem)

Tarihi yapısını ve bugünkü turist akınını tüm bu medeniyetlere borçlu olduğu bir gerçek elbette. Çünkü her gelen devlet; kaldığı uzun yıllar içinde adanın rengine bir başka renk katmış, geçmiş dokusunu adeta milim milim işlemiş.
İsterseniz şimdi gelelim yazımıza sebep olan söze ve anlamı ile ilgili rivayetlere.

Osmanlılar Girit adasını fethederken, batı yönünden yani Hanya tarafından giriyorlar. Bu bölge içinde ilk karşılarına çıkan yerin ismi ise ‘gönye-köşe’ anlamına gelen Gonya. Hanya’dan sadece 15-20 dakika uzaklıkta. Manastırı ile ünlü Gonya’dan geçmeden Hanya’ya ulaşmak mümkün değil. Her iki bölgede de büyük katliamların yaşandığı tarih sayfalarında yer ana bilgilerden.

Bu bilgiler ışığında üç rivayet var "Gonya'yı Hanya'yı görürsün" deyişinin çıkışını açıklayan. Bir inanışa göre; batı kesiminden Hanya’ya varmak için önce Gonya’nın görülüp, oradan geçilmesi üzerine. İkinci rivayete inanlar; yaşanan katliamlar arasında kaybolup gitmek anlamına gelebileceği üzerinde duruyor. Üçüncü inanışta ise uzun yıllar Osmanlı egemenliğinde kalan adadaki Hanya’ya gönderilmenin o dönemlerde sürgün anlamına geldiği üzerine. Hangisinin doğruluk payı daha ağır basıyor sizler için bilemem ama; sonuçta yıllar içinde söylene söylene Gonya bir şekilde Konya oluyor.

Elbette öğrenmenin yaşı yok. Her yeni bilgi o anda gereksiz gibi gelse de, bilgi dağarcığımızın renkli kütüphanesindeki bilgileri daha da renklendiriyor bana göre. Bu anlamda yeni şeyler öğrenmeyi ve paylaşmayı seviyorum. Hanya’dan girip Gonya üzerinden Konya’ya uzandığımız bu yazımda mini bir ada turu yapmadan olmaz diye düşünüyorum ben, siz ne dersiniz? Yolculuğumuz keyifli olacak, inanın bana. Özellikle bu adayla ilgili öykümüz gözyaşlarını çağırır cinsten.

Yunanistan'ın en güneyde yer alan ve en büyük adası olan Girit’in dört bölümünden bir tanesi Hanya. Ve Girit adasının  ikinci büyük şehri. Sakin ve pırıl pırıl denizi ile bir sahil kenti. Osmanlılar tarafından yapılan sıra sıra taştan hanları ise ismiyle tam bir uyum içinde. Çünkü Hanya Rumca’da ‘hanlar’ demek. Venedik hakimiyetinin de efil efil hissedildiği bu güzel bölge; Venedikliler zamanından kalma kale duvarları, deniz feneri ve Venedik tarzı evlerle süslenmiş adeta. Görenler böyle anlatıyor. Tipik bir İtalyan adasını andıran Hanya’ya ‘Küçük Venedik’ ya da ‘adanın elması’ isimleri takılmış.

Merdivenli daracık ara sokakları, suların üstünde yan yana sıralanan Venedik evleri, kafe ve restoranları ile şirin bir belde. Günümüze değin gelebilen eserleri ile tarihin sayfalarını tek tek gezmek mümkün adeta. Bir yanda Küçük Hasan Paşa Camisi, diğer yanda Türk hamamları, ötesinde folklor müzesi ve hemen yanındaki Sinagog ile karma kültürün renklerini sergiliyor. Dile kolay Arapların, Bizanslıların, Venediklilerin ve ardından Osmanlıların yönetiminden geçmiş tarihin o puslu yıllarında. Üstelik  yaşayanların anlattıkları ve tarihten edinilen bilgilerle anlaşılıyor ki; bu minicik belde de maalesef savaşlardan ve ızdırap dolu yaşanmışlıklardan nasibini fazlasıyla almış.

En son mübadele yıllarında ise pek çok kişi evini, toprağını ve hatta sevdiklerini terk edip hiç bilmediği yerlere gönderilirken; kendi evini, toprağını onlarla aynı kaderi paylaşanlara terk etmiş. Hüzün dolu öyküler ise hasret dolu hayatlarla can bulmuş yıllar içinde.

İşte bunlardan bir tanesi de ‘Giritli Mustafa’ isimli roman. Yazar Ertuğrul Erol Ergir’in kalemiyle can bulan öykü; 1924 yıllarındaki mübadelenin acı tatlı yönlerini bizlerle buluşturuyor. Gerçek bir yaşanmışlık hikayesi. Babasının bir Giritli kızla yaşadığı aşkı kitabına ana tema yapmış yazarımız.  “Sen de benden selam söyle Hanya’ya ‘’ derken, mübadelenin Anadolu kesimindekiler için neler ifade ettiğini gözler önüne sermiş. Kendi ailesinin Girit’ten İzmir’e göç edişinin öyküsünü anlatırken, babasının yarım kalmış aşkını da işlemiş. Okuyanları hüzne boğan kırık bir aşk hikayesi Giritli Mustafa’nın, Eleni ile yaşadıkları ve belki de yaşayamadıkları.


İşte iç içe geçmiş kültürlerin, savaşın o acımasız nefesi ile yok olan canların, o dönemlerde verilen tüm kararların, yitip giden sevdaların, çekilen bolca hasretin sesiyle yankılanan bir ada karşımızdaki. Yaşanmış olan tüm hayatlara, çekilen sıkıntılara, sevdalara, hasretlere, aşk dolu gözlerden süzülen gözyaşlarına selam olsun diyorum ben de. Tebessümlerin hep buruk kaldığı o zor yıllarda yaşananlar bir daha tekrarlanmasın diyelim en iyisi. Ve ekleyelim; sevdalar, aşklar hak ettiği yerde gönüllerde kalsın sımsıcak.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ


11.08.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...