Yepyeni bir kelime ve
derinliğinde düşüncelerimizi alt üst edecek yepyeni bir yasa… Hayata bakışımızı
etkileyecek, pozitif enerjimizi korumamızı oldukça kolaylaştıracak bir yöntem
olduğu için paylaşmayı istedim.
Antagonizm ve antagonist
kurallar.
Antagonizm kelime anlamı
olarak zıtlık demek. Antagonist ise engelleyen, karşı çıkan kişi. Ancak
amacı zıt çalışmak yani engellemek
değil, aslında fayda sağlıyor bir şekilde.
‘Nasıl yani?’ diye
sorduğunuzu, kafanızın karıştığını biliyorum. Ancak faydaları, yaşam şeklimize
katacakları öyle değerli ki. Bence bu kadar zahmete, azıcık kafa yorup anlamak
için çaba göstermeye değer.
Önce kendi bedenimizden
basit bir örnekle başlayalım mı? Çünkü bazı kaslarımız da antagonist. Çiftler
halinde çalışan iskelet kaslarımız, göğüs ve sırt adalelerimiz gibi.
Biri
kasılırken diğeri gevşiyor ve hareketimizi bu şekilde sağlıyor. Normalde
çalışma prensipleri zıt. Ancak biri diğerini destekliyor. İşte antagonist
düşüncelerimiz de böyle.
Felsefe dilinde
antagonizm ‘uzlaşmaz çelişki’ şeklinde tanımlanıyor uzmanlarca. Bu uzmanların başında gelen; aynı zamanda bir
eylem filozofu ve bilim adamı olan İtalyan asıllı Stefano E. D’Anna, bakın
Antagonizm için ne diyor?
‘’Yolunuza çıkan her
zorluğa minnet duyun ve tek antagonistinizin içinizde yattığını fark edin. Tek
bir düşman var, o da içinizdedir. Dışarıda ne affedilmesi gereken bir düşman,
ne de size zarar verebilecek bir kötülük yoktur. Antagonist sizi geliştiren,
mükemmelleştiren ve bütün haline getiren bir enstrümandır. Sizin çok daha
yüksek bir sorumluluk seviyesi ve özgürlüğün dünyasına giriş yapmanızı garanti
edecek eşsiz bir anahtardır.’’
Her daim arzuladığımız
kaliteli yaşamın anahtarlarından bir tanesi daha karşımızda. Tek yapmamız
gereken elimize almak, nerede ve nasıl kullanacağımızı öğrenmek ve sonrasında
uygulamaya geçmek. Ben meraklardayım bu yolculuk için. Hadi sizler de bana
katılın ve yazının sonunda hepimiz elimizde bu şahane anahtarı tutmuş olalım.
Hayatımıza ışıltı
katacağınıza inandığımız pek çok hayalimiz ve hedefimiz var. Ancak bunları
kucaklamak istediğimiz noktalarda karşımıza engeller çıkıyor. Ya
çevremizdekiler, ya da kendi iç sesimiz daha baştan bu işin olmayacağını adeta
haykırıyor. Henüz ilk adımı atmadık bile. Neden yapamayacağımızı söylüyor en
çok sevdiklerimiz bile? Nereden çıktı ki şimdi bu düşünceler? Neden
herkes bize cephe alıyor? Hatta kendi iç sesimiz bile. Hepsi bizim o pembe
hayallerimizi yok etmek istiyor sanki.
İşte bizi bir anda arafa
sürüklediler. Cesaret ve inançla devam etmekle, vazgeçmek arasındayız. Çoşkumuz
azaldı. Enerjimizin o parlak turuncu enerji rengi soldu. Hemen pes mi edeceğiz
yoksa tüm engellemelere rağmen kalben inanıp yolumuza devam mı? Her şey biz
bağlı. Kendimize olan özgüvene. Cesaret çıtamıza.
Uzmanlar herkesin
hayalinin ve hedeflerinin kendi kapasitesi kadar olduğunu belirtiyor. Yani
çoğumuz sadece hayal kurarken bile çok büyük şeyler düşleyemiyoruz. O sınırı
kendi kendimize biz koyuyoruz. Ve sınırı belirlerken kendimizi, kapasitemizi ne
kadar tanıyorsak; sınır çizgimiz orada bitiyor. İçimizdeki cevherden habersiziz
oysa. Gün gelir kendimizi anlatmamız gerektiğinde bile iki lafı bir araya
getiremeyiz kolay kolay. Öyle değil mi? Şöyle bir düşünün
lütfen, kendinizi ne kadar tanıyorsunuz?
Peki ya bilim adamları,
pek çok buluşa imza atanlar? Dünyanın ayakta alkışladığı liderler. Onlarında mı
hayalleri kısıtlıydı? Elbette değil. Üstelik hayatlarını riske atarak, pek çok
kişiyle tartışarak hedeflerinin peşinden gittiler. Ve sonunda kazanan onlar oldu.
O halde bizler de yapabiliriz. Evet hem de istediğimiz her şeyi. Yeter ki
kalben inanalım ve tüm antagonist seslerle çıtamızı hep daha yükseğe taşıyalım.
Doğru bildiğimiz yoldan şaşmadan, hep bir adım ileriye gitmeyi kendimize ilke
edinelim. İnanın sonunda kazanan biz olacağız.
Bu konuyla ilgili
okuduğum tüm yazılarda hep yabancılardan örnekler vardı. Kalbim ise bizden birini
paylaşmaktan yana. Biliyorum ki; yokluklardan güçlü bir ulus haline gelişimizin
yegane kaynağı Mustafa Kemal ATATÜRK hepimizin kalbinde saklı. Cesaretine,
gencecik yaşına rağmen verdiği kararlara, bu kararların arkasındaki müthiş
kalbe ve inanca tüm dünya hala hayran. O zamanın zor şartlarında; düşünce
gücünün nasıl mükemmel işlediğini, duyduğu
tüm antagonist seslere rağmen tek tek hayata geçirdiğini biliyor ve
bununla gurur duyuyoruz. Atamız bir hayalden dünyanın en güzel ülkesini, en
sevgi dolu milletini yarattı. Bir kere bile ‘’olmaz yapamayız’’ demedi. O büyük
hayali ile bir ulusu arkasından sürükledi, aydınlık yarınlara çıkarmak adına.
Ve başardı. Böylesi güzel bir örneğimiz var bizim. Her düşüncesi aydınlık, her
girişimi yolumuzu açan. Bizler de onun çocukları olarak neden hayal edip
yapmayalım ki? (yapmamız gerekenler ve devamı 2/2 ‘de )
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
26.11.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder