6 Ocak 2014 Pazartesi

ANTAGONİST DÜŞÜNCELERİMİ SEVİYORUM (2/2)

Hani konuşurken ya da birbirimize öğütler verirken, ‘Yeter ki hayal kur, ucu bucağı olmasın.’ deriz ya. Hayallerimizde hiç olmadığımız kadar özgürüz aslında. Bizi kısıtlayan kimse yok. Ama nedense bu sınırı koyan birileri var. Görünmez bir çizgiyle daha ötesine geçmemize mani oluyor hep. Ve bu kişi kendimizden başkası değil.

Daha düşünürken bile ‘’Yok canım, o kadar da değil, ben kim, bunu başarmak kim?‘’ demez miyiz bazen iç sesimizle. Gitti hayalimizin yarısı. Kesip biçtik, üstten yandan kırptık adeta. Neden? İnanamadık çünkü kendimize, yapabileceğimize. ‘’Ben buyum daha fazlasını istesem de yapamam.’’ dedik bir kez daha. En güzel hayalimizin ortasına negatif düşüncelerimizi bir bıçak gibi sapladık. ‘’Para yok.’’ dedik. ‘’İmkansız.’’ dedik. ‘’Beni aşıyor.’’ dedik. Kendimizi küçülttükçe küçülttük. Sonuç? Havası kaçmış bir hayal ve biz.

Kendimize verdiğimiz değer  bu kadar mı az olmalı? Sorarım size. Tam tersine her birey yaşama bakışıyla mükemmel aslında. Ama bunun farkında değil. Hangimiz farkındayız ki? Hiç birimiz. Kendimizi ve yapacaklarımızı küçümsüyoruz. Belki de kendimizi yeterince tanımıyoruz. Oysa ki hayatta başarılı olanların hepsi kendilerini çok iyi tanıyorlardı. Kapasitelerini zorlamanın yollarını daha da açacağından emindiler.

İşte antagonizmin varlığı burada ortaya çıkıyor. İşte bu kelime ve Antagonist yasasını bilmemiz bu nedenle çok önemli hepimiz için. Bize ‘’dur! daha neler! yapamazsın! deneme bile! ‘’ diyen antagonist iç sesimiz var kabul. Bizleri amacımızdan uzaklaştırmaya çalışan, bilinçaltına  attığımız negatif duygularla, korkularla beslediğimiz direncimiz. Üstelik hayalimizi, hedefimizi büyüttükçe onun sesi artıyor. Amacı bizi korkutup vazgeçirmek.

Uzmanların deyimiyle; Agonist ve antagonist bizim sınırlarımızı belirleyen iki farklı taraf. Bir tanesinde negatif duygulardan kocaman bir yığın. Kendimizi suçladığımız, acıdığımız, suçu başkalarına atıp kendimizi haklı gösterdiğimiz yanımız. Diğeri ise cesur. Kalbine inanıyor ama aklıyla mantığıyla hareket etmesini de biliyor. Özgüveni yüksek. Bir taraf yerinde saymaya mahkum, dolayısıyla mutluluk gelsin diye bekliyor. Diğer taraf yapacaklarını biliyor ve mutluluğun o yaptıklarında gizli olduğunu. Şansına inanıyor.

‘’Antagonistin algılanma şekli, dünyanın iki farklı vizyonu arasındaki uçurumun sınırını çizer.’’diyor Stefano E. D’Anna ve çok da haklı.

Ben bu durumu eşit güçlerle ellerindeki ipi çekmeye çalışan iki kişiye benzetiyorum. Biri biziz. Karşımızda ise kendi antagonist sesimiz var. Kuvvetler eşit ve tersine çalışıyor. Şimdi dikkat. Bu tersine çalışma aslında bizi kamçılamalı. İçimizdeki cevheri açığa çıkarmalı. Özgüvenle ipe asılmamızı sağlamalı. Pes etmeyeceğimizi önce kendimize göstermemizi sağlamalı. Yani ideallerimiz ve hayallerimizin peşinden atacağımız adımları sağlamlaştırmalı. Eğer onun bizim için çalıştığını kabul edersek. Aslında bize mani olmak istemediğine inanırsak.

Stefano E. D’Anna bu kuralı bulduğunda ise bakın ne demiş?

‘’Bulduğum en hayret verici keşif; antagonistin, sadece ‘görünüşte’, hedefimizin gerçekleşmesine karşı hareket eden zıt veya karşıt bir güç olmasıydı. Onun öfkeli maskesinin arkasında en müthiş dostumuz ve en sadık hizmetçimiz yatar. Görünenin ötesinde, antagonistik güç, başarınız için gereklidir. Evriminiz ve hedefinizi başarmanız için ihtiyacınız olabilecek her türlü fırsatı sağlamak üzere gece gündüz sizin hizmetinizdedir.’’

Kendimizi tanımamız, başkalarının ne dediğinden öte kendimize güvenmemiz bizi hep ileriye taşıyacak. Eğer antagonist sesimizin aslında bizi seven, bizi başarmamız adına motive etmeye çalışan ses olduğunu kabul eder ve inanırsak.  Ben seviyorum, onun da beni sevdiğini biliyorum.

Kendimize karşı dürüst olmamız gerekli diyor uzmanlar. Pozitif enerjimiz kadar negatif enerjimiz olduğunu da kabul etmemiz buradaki dürüstlüğün ilk adımı. Kendimizi tanıdıkça, dürüst cevaplar verdikçe; yok sayıp, bastırdığımız duygularımızı fark edeceğiz. Düşüncelerimiz bir sarkaç gibi salınırken; arada sırada bir yabancı gibi kendimizi izlememiz; koyduğumuz engellerin yine bizim tarafından kaldırılacağına inanmamız çok önemli. Kendimizi sevdiğimiz, güvendiğimiz noktada engellerimizden kurtulacağız. Hafiflemiş ve özgür bir şekilde hayallerimizin peşinden koşacağız. 

Yaşımız kaç olursa olsun. İçimizdeki çocuk her dem genç bizim. Üstelik önemli olan kalp yaşımız, gönül gözümüzle bakışımız. Hayatın değerleri onlarla daha da güzel.

İçimizde gülümseyen çocuğa, hayallerimize ve antagonist düşüncelerimize… İyi ki varlar.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

26.11.2013


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...