Daha düşünürken bile
‘’Yok canım, o kadar da değil, ben kim, bunu başarmak kim?‘’ demez miyiz bazen
iç sesimizle. Gitti hayalimizin yarısı. Kesip biçtik, üstten yandan kırptık
adeta. Neden? İnanamadık çünkü kendimize, yapabileceğimize. ‘’Ben buyum daha
fazlasını istesem de yapamam.’’ dedik bir kez daha. En güzel hayalimizin
ortasına negatif düşüncelerimizi bir bıçak gibi sapladık. ‘’Para yok.’’ dedik.
‘’İmkansız.’’ dedik. ‘’Beni aşıyor.’’ dedik. Kendimizi küçülttükçe küçülttük.
Sonuç? Havası kaçmış bir hayal ve biz.
Kendimize verdiğimiz
değer bu kadar mı az olmalı? Sorarım
size. Tam tersine her birey yaşama bakışıyla mükemmel aslında. Ama bunun
farkında değil. Hangimiz farkındayız ki? Hiç birimiz. Kendimizi ve
yapacaklarımızı küçümsüyoruz. Belki de kendimizi yeterince tanımıyoruz. Oysa ki
hayatta başarılı olanların hepsi kendilerini çok iyi tanıyorlardı. Kapasitelerini
zorlamanın yollarını daha da açacağından emindiler.
İşte antagonizmin
varlığı burada ortaya çıkıyor. İşte bu kelime ve Antagonist yasasını bilmemiz
bu nedenle çok önemli hepimiz için. Bize ‘’dur! daha neler! yapamazsın! deneme
bile! ‘’ diyen antagonist iç sesimiz var kabul. Bizleri amacımızdan
uzaklaştırmaya çalışan, bilinçaltına
attığımız negatif duygularla, korkularla beslediğimiz direncimiz. Üstelik
hayalimizi, hedefimizi büyüttükçe onun sesi artıyor. Amacı bizi korkutup
vazgeçirmek.
Uzmanların deyimiyle;
Agonist ve antagonist bizim sınırlarımızı belirleyen iki farklı taraf. Bir
tanesinde negatif duygulardan kocaman bir yığın. Kendimizi suçladığımız, acıdığımız,
suçu başkalarına atıp kendimizi haklı gösterdiğimiz yanımız. Diğeri ise cesur.
Kalbine inanıyor ama aklıyla mantığıyla hareket etmesini de biliyor. Özgüveni
yüksek. Bir taraf yerinde saymaya mahkum, dolayısıyla mutluluk gelsin diye
bekliyor. Diğer taraf yapacaklarını biliyor ve mutluluğun o yaptıklarında gizli
olduğunu. Şansına inanıyor.
‘’Antagonistin algılanma
şekli, dünyanın iki farklı vizyonu arasındaki uçurumun sınırını çizer.’’diyor Stefano
E. D’Anna ve çok da haklı.
Ben bu durumu eşit
güçlerle ellerindeki ipi çekmeye çalışan iki kişiye benzetiyorum. Biri biziz.
Karşımızda ise kendi antagonist sesimiz var. Kuvvetler eşit ve tersine
çalışıyor. Şimdi dikkat. Bu tersine çalışma aslında bizi kamçılamalı.
İçimizdeki cevheri açığa çıkarmalı. Özgüvenle ipe asılmamızı sağlamalı. Pes
etmeyeceğimizi önce kendimize göstermemizi sağlamalı. Yani ideallerimiz ve
hayallerimizin peşinden atacağımız adımları sağlamlaştırmalı. Eğer onun bizim
için çalıştığını kabul edersek. Aslında bize mani olmak istemediğine inanırsak.
Stefano E. D’Anna bu kuralı bulduğunda ise bakın ne demiş?
‘’Bulduğum en hayret
verici keşif; antagonistin, sadece ‘görünüşte’, hedefimizin gerçekleşmesine
karşı hareket eden zıt veya karşıt bir güç olmasıydı. Onun öfkeli maskesinin
arkasında en müthiş dostumuz ve en sadık hizmetçimiz yatar. Görünenin ötesinde,
antagonistik güç, başarınız için gereklidir. Evriminiz ve hedefinizi başarmanız
için ihtiyacınız olabilecek her türlü fırsatı sağlamak üzere gece gündüz sizin
hizmetinizdedir.’’
Kendimizi tanımamız, başkalarının ne
dediğinden öte kendimize güvenmemiz bizi hep ileriye taşıyacak. Eğer antagonist
sesimizin aslında bizi seven, bizi başarmamız adına motive etmeye çalışan ses
olduğunu kabul eder ve inanırsak. Ben seviyorum,
onun da beni sevdiğini biliyorum.
Kendimize karşı dürüst
olmamız gerekli diyor uzmanlar. Pozitif enerjimiz kadar negatif enerjimiz
olduğunu da kabul etmemiz buradaki dürüstlüğün ilk adımı. Kendimizi tanıdıkça, dürüst
cevaplar verdikçe; yok sayıp, bastırdığımız duygularımızı fark edeceğiz.
Düşüncelerimiz bir sarkaç gibi salınırken; arada sırada bir yabancı gibi
kendimizi izlememiz; koyduğumuz engellerin yine bizim tarafından
kaldırılacağına inanmamız çok önemli. Kendimizi sevdiğimiz, güvendiğimiz
noktada engellerimizden kurtulacağız. Hafiflemiş ve özgür bir şekilde
hayallerimizin peşinden koşacağız.
Yaşımız kaç olursa olsun. İçimizdeki çocuk
her dem genç bizim. Üstelik önemli olan kalp yaşımız, gönül gözümüzle
bakışımız. Hayatın değerleri onlarla daha da güzel.
İçimizde gülümseyen
çocuğa, hayallerimize ve antagonist düşüncelerimize… İyi ki varlar.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
26.11.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder