Peki, duygusal
okuryazarlığı öğrenmek bizlere neler katıyor?
*Duygularımız ve
nedenleri hakkında konuşmak,
*Empatik sevgi
kapasitemizi geliştirmek,
*Kendi duygusal
hatalarımızdan kaynaklanan zararlar için özür dilemek.
Gerek sosyal
yaşantımızda ve aile içinde gerekse iş hayatımızda yapacağımız bu basit
egzersizlerle daha anlayışlı ve sevgi dolu insanlar olmamız mümkün. Elbette
bizlerden beklenen, duygularımızdan dürüst bir şekilde yararlanmak. Amacımız
başkalarını güçsüz kılmak yerine, zenginleştirmek olmalı her daim. Bir anlamda,
kaliteli bir yaşamın zemininde güçlü basamaklar yaratmak.
Çünkü hepimizin çocukluk
yıllarımızdan gelen pek çok kalıcı duvarları ve engelleri var; hayatla aramızda
duran. Endişeler, korkular da onların sonucu. Oluşan tüm olumsuzlukların
üzerimizde daha fazla kalmaması adına duygularımızı okumamız, anlamamız çok
önemli. Çünkü hayatın en kıymetli değerleri olan sevgi, aşk, zarafet, naiflik
ve sonundaki mutluluk hepimizi ilgilendiriyor. Onlardan yoksun yaşamak, her
şeyden el etek çekip hayata küsmek çözüm değil. Tam tersine içimizdeki
korkuları besleyen duygular. İşte bunlardan kurtulmak ve duygusal hasarlardan
korunmak etrafımızdaki mutlu ve pozitif enerjisi yüksek insanlarla mümkün. Bir
zincirin halkalarıysak hepimiz mutlu ve güçlü olmalıyız ki asla kırılmayalım,
kopmayalım.
Uzmanlar kadınların
duygusal okuryazarlık konusunda da erkelere göre daha başarılı olduğunu
söylüyor. Nedeni annelik dürtülerinin getirdiği kazanımlar. İletişim
becerilerinin daha yüksek olması da bu yüzden. Stres altında kalan bir erkek
beyni sonucu düşünürken, kadın beyni süreci düşünüyor diye de ekliyor bilimadamları. Bu demektir
ki, biz kadınlara özellikle çocuklarımızı ve kendimizi eğitmemiz konusunda daha
çok görev düşüyor.
Peki duygularımızı nasıl
eğiteceğiz?
Farkındalıkla.
Hislerimizi tanımamız gerekli önce. Duygu ve düşüncelerimiz arasındaki o naif salınmayı gözden kaçırmadan yaşadığımız her ANIN farkında olacağız. Yani aldığımız kararlarda hangisi daha egemen? Hangisi daha baskın? Duygular mı, düşünceler mi? Olumlu mu, olumsuz mu? Buna bakacağız.
Farkındalıkla.
Hislerimizi tanımamız gerekli önce. Duygu ve düşüncelerimiz arasındaki o naif salınmayı gözden kaçırmadan yaşadığımız her ANIN farkında olacağız. Yani aldığımız kararlarda hangisi daha egemen? Hangisi daha baskın? Duygular mı, düşünceler mi? Olumlu mu, olumsuz mu? Buna bakacağız.
Yavaş yavaş duygularımızı
fark edip, yönetmeye başladığımızda onları daha verimli kullandığımızı göreceğiz. Zorlanmadan empati yapacağız. Başkalarının duygularını daha kolay
anlayacağız. İlişkilerimiz daha sağlıklı olacak. Saygı ve sevginin renkleri
hare hare dokunurken, biz hiç olmadığımız kadar mutlu olacağız.
Elbette iş sadece
kendimizi eğitmekle bitmiyor. Eğer bunu kendimizle beraber çocuklarımıza da
aşılayabilirsek, onların eğitim hayatlarında daha başarılı olmalarının da
yolunun açabiliriz. Böylece hem kendine güvenen, iyi ahlaklı ve saygılı; hem de
başarılı gençlerin yoluna ışık tutabiliriz.
İşte tüm bu nedenlerle
hepimizin bir an önce duygusal okur yazarlığı öğrenmemiz şart. Çünkü
kazandığımız akademik başarıyı hazmetmek, egomuza söz geçirip kendimizle
barışık olmak bambaşka bir şey. Ve duygusal zekamızı geliştirmek tamamen bize
bağlı. Hadi gelin bıkmadan yeniden tekrar edelim, edelim ki kalıcı olsun
yüreklerimizde.
Önce kendimizi fark
edeceğiz. Duygularımızı tanıyacağız. Olaylara karşı verdiğimiz tepkileri neden
verdiğimizi bileceğiz. Hislerimizden emin olacağız. Yani bir gözümüz kendi
içimize dönük olacak. Ve fark ettiğimiz olumsuz duyguları hemen olumlularla
değiştirmeye çalışacağız. Belki başlarda zorlanacağız. Yapamayacağız. Ama
deneyerek sonunda hepsinin hakimi sadece biz olacağız.
Kabul etmek gerekiyor ki
en zor bölüm kendimizle ve duygularımızla alakalı olanı. Çünkü uzmanlar
gerçekte yüze yakın farklı duygu yaşadığımızı belirtiyor. Klasik olanların
dışında pek çok duygu sarmalının ortasındayız her gün. Ama aslında bu bile
içsel anlamda ne kadar zengin olduğumuzu göstermiyor mu size de? O halde bu
zenginlikten hem kendimizi hem de başkalarını mahrum etmeyelim derim ben.
Egomuzun sesini kendi kontrolümüzde tutarak, empatinin yollarında koşma
zamanıdır şimdi. Siz de bana katılır mısınız?
Öğrendiğim her yeni
konuyla yolun daha çok başında olduğumu, öğrenecek çok şeyin bulunduğunu fark
ediyorum. Bu durum ise beni hem mutlu ediyor, hem de heyecanlandırıyor.
Düşünsenize önünüzde bir bilgi deryası var ve siz her yeni gün ondan bir avuç
içiyorsunuz kana kana. İçinize sindirdikçe de farkındalığınız bir başka
açılıyor. Daha önce yakalayamadığınız noktaları yakalayıp yine ve yeniden
şaşırabiliyorsunuz. İşte hayatın güzelliği. İşte yaşamın altın anahtarları.
Bizi biz yapmaya doğru yönlendiren en güzel vesileler.
Duygusal okur
yazarlığımızın, duygularımızı bir meşale gibi aydınlatması dileğimle… Tek bir
meşaleden ne olur ki demeyin. Meşalelerimiz birleştiğinde öyle güzel bir ışık
hüzmesi yaratırız ki; yüreklerde karanlık tek bir nokta dahi kalmaz. Akıllı kalbimizle
inanalım yeter.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
12.12. 2013
NOT: 1-Bu
önemli konuyu fark etmeme vesile olan ve bilgilerini benimle paylaşan Sn. Cahit
Büyükkanber’e teşekkürler ediyorum.
2-Yararlandığım
kaynaklar: http://www.genbilim.com,
http://www.rehberim.net,
http://ofkekontrolu.com
3-Daha detaylı bilgi
sahibi olmak isteyenler, Claude Steiner’in AKILLI BİR KALPLE DUYGUSAL OKUR
YAZARLIK isimli kitabından yaralanabilirler. İçeriği hayli zengin. Duygusal
yaralarımızı nasıl iyileştireceğimizi; ilişkilerimizde kalbimizi sevgiyle nasıl
açacağımızı gösteren bir rehber.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder