Hayat zorlu bir yokuş. Tırmanırken ne
çok törpüleniyoruz. Acılarla, kederlerle yüzleştikçe aslında ne kadar güçlü
olduğumuzu anlıyoruz bir yandan da. Ama bu yokuşta bir güzellik var ki hep bizim
yanımızda olmalı. Katre katre etrafımıza yayılmalı. Ve bence ömürlük olmalı.
Bedenimizin en güzel kas hareketinden
söz ediyorum.
Gülümsemekten.
Ağzımızın iki kenarında ve
gözlerimizin çevresinde yer alan minicik kasların hareketiyle, yüzümüze yerleşen
ne tatlı bir ifadedir o.
Benim en sevdiğim, önemsediğim,
paylaşmaktan mutluluk duyduğum duygu halim. İçim kan ağlasa da, günüm zor geçse
de, ANLARIMI güzelleştirmek ve yeniden güç toplamak adına tercih ettiğim en
naif yol. Rol yapmadan, içimdeki yaramaz çocuğun masumluğuyla.
Mutluluğun, yaşamdaki farkındalığın ve
gücün simgesidir aynı zamanda bana göre.
Fiziksel ve duygusal acılarımızı azaltmanın en kolay yolu.
İçten
Sımsıcak
Masum
Çocuksu
Buram buram sevgi kokan
Uzakları bir anda yakın eden
Çekici
Deniz misali sarıp sarmalayan en naif
duygu halimiz.
Her şeye rağmen tatlı bir gülümsemeyi
yüzlerde koruyabilmek dünyanın en güzel olgusu bana göre. Yaşanan tüm
acımasızlıklar ve hatta haksızlıklar karşısında bile, inatla gururla hayat
devam ediyor dercesine.
Mevlana der ki; ‘’Gözyaşının bile
görevi varmış. Ardından gelecek gülümseme için temizlik yaparmış.’’
Bir anlamda hayatın güzelliklerine
siper olursunuz gülümseyerek. Çünkü siz gülümsediğinizde, hayat da size
gülümseyecektir. Verdiğinizi kat kat fazlasıyla yaşamdan alacaksınız demektir.
İçten gelmesi, bir pınar misali
paylaşıldıkça çoğalması, değdiği kalbi anında sıcacık yapması, kederi üzüntüyü
silip alması az şeyler mi?
‘’Gülümseme, tıpkı güneşin doğuşu gibi
aydınlatıcı ve faydalıdır.’’ der Fransız yazar Ernest Dimnet.
Hangimiz çevremizde böylesi insanlar
olsun istemez ki?
Hangimiz tatlı bir gülüşle tüm
dertlerimizi bir anda yok etmeyi, anların büyülü dünyasına takılıp kalmayı
arzulamıyor ki?
Böylesi bir sihri var işte gülüşlerin.
Böylesi güzel etkileri. Damlayan su misali yayılan, değdiği her yüzde rengarenk
çiçekler açtıran.
İnsanları etkilemek mi istiyorsunuz?
Gülümseyin yeter.
Kılık kıyafet sonraya. Siz gülüşünüzle
kalpleri ısıttığınızda bakılacak tek yer yüzünüz ve aranılacak tek şey gülüşünüz
olacaktır buna emin olun.
İngiliz şair John Gay; ‘’Bir
gülümseyiş tüm kapıları açmaya yeter.’’ derken haksız mı?
Sımsıcak bir gülüşle elini uzatan her
kim olursa olsun kocaman bir artı puan kazanmıştır bile karşısındakinin
nazarında. İçiniz aydınlanmış, siz de hiç sebep yokken karşılık vermişsinizdir
bile. Belki de bir dakika önce hiç gülümseyecek gibi durmuyordunuz, kendi iç
dünyanızdaki sorunlarla yüzleşirken. Ama şimdi? O sihirli dokunuş sizi de ele
geçirmedi mi? Ve bu çok daha güzel değil mi?
Neredeyse tam 17 yıldır her sene Ekim
ayının ilk cuma günü dünya gülümseme günü olarak kutlanıyor. Bence güzel bir
hatırlatma, güzel bir alışkanlık. Gülümsemeyi unutanlar için elbette. Yoksa her
yeni sabah, her yeni gün, yaşamdan alabildiğimiz her nefes için; şükürler
ederken kocaman gülümsemek gerek.
Önce kendimize. İçimizdeki o yaramaz
çocuğa.
Ve sonrada etrafımızdakilere.
Mutlaka tanımanız gerekmez
gülümseyerek bakmanız için. Yanlış da anlaşılmazsınız hiç korkunuz olmasın. Çünkü
gülümsemenin sihri, o çocuk masumluğu ve sıcaklığı tüm art düşüncelerin
ötesinde kalır. Ben buna inanıp uygulayanlardanım.
Üstelik günümüzde pek çok bilim adamı;
gülümsemenin yaşantımızı kolaylaştırdığı konusunda hemfikir. Hayat kalitemizi
artırıyor. Stresle baş etmemize vesile oluyor. İlişkilerimizin daha sağlam ve
güvenli bir platforma oturmasına yardım ediyor.
Karşımızdakileri olumlu yönden
etkilememizi sağlıyor. Bedenimizdeki mutluluk hormonlarını sihirli bir anahtar
gibi harekete geçiriyor. Başlarda içimizden gelmese bile gülümseyebilmek,
sonrasında devamını içimizden gelerek olmasını da sağlıyor üstelik.
Peki şimdi sorarım size. Gülümsemenin
hayatımıza kattığı pozitif etkileri bu kadar çokken, hala somurtmak niye?
(devamı ilginç anektodlarla 2/2 ‘de)
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
07.08.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder