Hiçbir şey tesadüf değil
hayatımızda. Son yıllarda bu konuyla ilgili pek çok yazı kaleme alındı, filmler
çekildi. Gerçekten de eğer yeterince farkındaysak bunun değerini henüz başlarda
anlıyor ve o güzelliğin hakkını veriyoruz. Karşılaştığımız insanlar, duyduğumuz
bir sözcük, hiç alakasız bir yerde gözümüze çarpan iki satır, daha önce hiç dikkat
etmediğimiz bir ayrıntı… Hepsi güzel tesadüfler. Namı diğer serendipity.
İşte bu yazım da böylesi
hoş bir tesadüfün eseri. TV izlerken sadece bir cümleydi duyduğum aslında. Ama
bir anda beni öylesine farklı düşündürdü ki… Gerek aile içinde, gerekse sosyal hayatımızda,
ikili ilişkilerde ve hatta iş hayatımızda hiç fark etmiyor. Çoğumuz aynı ön
yargıyı taşıyoruz sanki ve hep şöyle diyoruz nedense, bazen iç sesimizle bazen
sesli olarak.
‘Ben söyledikten sonra
ne önemi var ki. Baştan düşünmeliydi(n).’
İşte kilit düşünce ve
sonrasında bize getirdikleri…
‘’Bizler söyledikten ya
da bir şekilde hissettirdikten sonra yapılıyorsa; daha kıymetli olur.’’ diyor
uzmanlar. ‘‘Çünkü bizi gerçekten sevdiğinin, önem verdiğinin işaretidir.
Esas o
saatten sonra yapmıyorsa düşünmek gerekli.’’ diye de devam ediyorlar.
İtiraf etmeliyim ki, ben
de tam tersini düşünenlerdendim. Ta ki bu cümleyle karşılaşana kadar. Biliyorum
ki benim gibi düşünenlerin sayısı oldukça fazla. Ancak yaşadıkları zorlu
ilişkilerde; güzel jestlere, sevgi dolu sözlere hasret kalıp; uzmanlar gibi
düşünenler de var.
Bu beni umutlandırsa da
çoğunluk olumsuz düşünüyor. ‘İşten geçti artık, önemi yok.’ deyip son noktayı
koyuyor.
Pek çok evlilik ve
birliktelik sırf bu nedenle hüsranla sonuçlanıyor maalesef. Baştan aşkın
gözümüzü rengarenk boyadığı zamanlarda her şeyi sineye çekiyoruz. Katlanıyoruz.
Sevgimize o denli güveniyoruz ki; gün gelip değişecek, beni daha iyi anlayacak
diyoruz. Ama yaşamın düz satıhları kendini göstermeye başlayıp, alışkanlıklar
daha tatlı geldiğinde pürüzler de yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Bu durum iş
hayatımız ve sosyal yaşantımız için de geçerli üstelik.
Hep bekliyoruz. Bir
şeyler değişsin diye. Konuşmuyoruz. İçimizdekileri kendi kendimize yaşarken,
karşı tarafın anlayacağını zannediyoruz. Biriktirdikçe biriktiriyor; doldukça
doluyoruz. Ve eğer dile getirdiğimizde yapılırsa; bize hiçbir anlam ifade
etmeyeceğine inanıyoruz.
Sonra gelsin ayrılıklar.
Küslükler. Boşanmalar. Yaptığımız işten keyif almama halleri. Aniden istifa
etmeler. Bir anda hayata küsmeler. Ve yaşanan yığınla olumsuzluk.
Oysa ki istekler dile
gelmeli. Biriktirip kabın dolmasını beklemeden. Ama üslubumuza dikkat etmek
şartı ile. Konuşmak öyle bir sanat ki; ancak yerini ve zamanlamasını iyi yaptığımız
taktirde işe yarıyor çünkü. İçine sevgi katarak, kendimize olan tüm öz
güvenimizle dile gelmeli istekler. Ki karşımızdakini naif dokunuşlarla etkileme
şansımız olsun.
Elbette dinlemesini de
bilmek gerek. Dinlemek ise bambaşka bir sanat. Konuşmadan daha farklı. Daha az
bilinen ve uygulanan. Gözlerinin içine bakarak, karşımızdakine önemli olduğunu
hissettirerek dinlemek asıl olan.
‘’Duymak, işitmek
yetmez; dinle.’’ diyor her bir sözcüğü ile adeta içimize işleyen Mevlana. Ve
devam ediyor; ‘’Öyle bir dinle ki, ses ve söz önce bilgiye sonra hikmete
dönüşsün. Koyun kaval dinler gibi değil; ağaç topraktan, yaprak yağmurdan suyu
çeker gibi dinle. Kulağın kapağı yok, açman gerekmez. Aklını aç, kalbini aç,
insafını aç ki dinlemiş olasın.’’
Bizler de kalbimizi
açıp, hem dinlemesini, hem de konuşmasını bilirsek; niyet ve isteklerimizin
olmaması için sebep yok genel hatlarıyla. Elbette istisnalar olacaktır. Elbette
bu satırları okuyanların çoğu da istisnaların hep kendi payına düştüğünü
söyleyecektir eminim ki. Ve hayat yolundaki koşularda hep bir şeyler için, iş
işten geçmiş olacak ne yazık ki.
Ama bir orta yolu olmalı
her bir labirentin. Ne kadar zor olursa olsun hiçbir şey çözümsüz değil bu
hayatta. Yeter ki çözmek için gayretimiz, umutlarımız ve isteğimiz olsun. Yoksa
mutluluğu nasıl yakalarız ki?
‘’Mutluluk bizi zorlayan
kadere karşı kazanılan zaferlerin en büyüğüdür.’’ demiş ünlü Fransız düşünür ve
romancı Albert CAMUS.
Hepimiz böylesi
savaşların içindeyiz küçük ya da büyük. Ve hepimiz yenilgi değil, zafer
istiyoruz. O halde kıvamında konuşmak, adabında dinlemek ve çabalamak
gerekiyor. Yeri geldiğinde isteklerimizi dile getirmek. Hemen küsüp karalar
bağlamadan önce denemek gerekiyor. İş işten geçmeden kendimize bir şans daha
yaratmak belki de. (özel hayatlardaki beklentilerle devamı 2/2 ‘ de)
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
23.02.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder