En çok ikili ilişkilerde
yaşanıyor bu tarz iş işten geçme halleri. Hayat arkadaşımız, eşimiz,
sevgilimiz, aşkımız, ruh ikizimiz, bizim için kıymetli her kim varsa
hayatımızda.
Eğer onun hakkındaki düşüncelerimiz aşağıdakiler gibiyse, vay bizim
halimize.
‘’Duyarsız.
Romantizmden öyle uzak
ki.
Sevgisini hiç belli
etmiyor.
Güzel sürprizler
yapmıyor.
Düşüncesiz.
İlgisiz.
Jest yapmak mı? O da
neyin nesi. Bilmediğine eminim.
Hep ben mi
hatırlatacağım? Kendisi düşünsün biraz da.
Hatırlatılan bir jestin
tadı olmaz ki.
Ben dile getirince
yapmasının hiçbir anlamı yok.
Beklentilerimi, isteklerimi
hissetmesi, benim yerime düşünmesi gerekmez mi? ‘’
Ah iç seslerimiz. Ah
kendi kendimize, çığlık çığlığa kalan feryat figanlarımız. Suskun.
Sessiz. Anlaşılmayı,
düşünülmeyi, şımartılmayı bekleyen benliğimiz. Sanki sevginin ölçüsü bunlarmış
gibi, kendimizi bu dar döngüye hapseden duygularımız. İçimizde yıllar içinde
biriken tortular. Uhdeler. Sonra da yok olup giden güzellikler…
Kuşkular, sevgiden emin
olamama halleri ve bu nedenle hep test yapmalarımız. İçimizi kemirip duran ‘acaba’
lar…
Geleneklerin, adetlerin,
toplum baskısının ve hatta okuduğumuz romanların, izlediğimiz filmlerin
kalbimizde oluşturduğu beklenti şekilleri, etkileri…
Örnek mi? O kadar çok
ki. Doğum günlerinde sadece sevgiyle kucaklanmak yetersiz.
Çiçek yoksa sevgi
eksik. Tek taşsız evlilik teklifi yarım. Düğün yapılmadan atılan imza hüzünlü. Balayına gidememek hayal
kırıklığı. Unutulan bir evlilik yıl dönümümü affedilemez bir hata. Pek
çoğunun maddiyata dayandığını göz ardı etmemek gerek.
Oysa ki sıcacık sevginin
ve aşkın bunlarla alakası yok. Ve her
insan kendi nevi şahsına münhasır. Herkesin sevme şekli, sevgisini ifade etme
tarzı da başka başka. Bu nedenle genelleme yapmak, başkalarıyla kıyaslamak o
kadar yanlış ki. Üstelik sevgiyi maddiyattan, alınacak hediyelerden beklemek ne
derece doğru olabilir ki?
Elimizdekilere şükretmek
varken hep olmayanları görmek, onlara kilitlenmek; kendimize ve
karşımızdakilerine yapacağımız en büyük haksızlık.
Elbette tatlı sürprizler
hepimizin gönlünü okşar. Elbette kendimizi özel hissetmemizi sağlar. Ve hatta
biz kadınlar kendimizi dünyanın en güzel, en şanslı kadını gibi hissederiz. Ama
mutlu ve özel hissetmenin tek yolu bu değil.
Karşımızdaki dinlemiyor
mu? Olabilir. Biz deneyelim her şeyden önce. Dinlemesi için ne yol varsa uygulayalım.
Sonunda hiç oluru yoksa tamam. Ama ya tutarsa? Ya dile getirdiklerimiz
hayatımıza güzel renkler katarsa?
Ön yargılı olmamak
gerek. Daha en başından ‘mümkün değil, beni dinlemiyor bile; kaldı ki
istediklerimi yapacak’ diye düşünmemek gerek. Belki yapacak. Belki anlayacak.
Belki bu şekilde bir konuşma onun veya onların bakış açısını tamamen
değiştirecek. Neden olmasın ki?
Mutluluk kısacık
anlardaki farkındalıksa; bunu şükürlerle desteklemek en güzel şekli değil mi?
Varsın bir doğum gününüzü atlamış olsun. Varsın eli kolu çiçeklerle gelmesin.
Hiç önemli değil inanın bana. Sevgi bu kadar yüzeysel olmamalı. Bu toz zerresi
olumsuzluklarla sarsılmamalı. Derinliği, gücü; test edilmelere, kıyaslanmalara
ihtiyaç hissettirmemeli.
Zaten bunlar varsa, soru
işaretleri kafamızdan hiç çıkmıyorsa; o gerçek ve kalıcı sevgi değildir diye
düşünürüm ben.
‘’Hep tek taraflı
kalıyor yaptıklarım. Benim onu düşündüğüm kadar beni düşünmüyor ki. Benim
neleri sevdiğimden haberi bile yok.’’
Eğer böyle düşünüyorsak;
kendimizi ve yüreğimizdeki sevgiyi mercek altına almalıyız öncelikle. Çünkü
gerçek sevgilerde beklenti olmaz.
Karşılığını alacağımızı
düşünerek yapılan jestlerin, sürprizlerin anlamı var mı sizce? Bence yok.
İçinizden geldi ve yaptınız. Bir defa, beş defa. Gönlünüz ne zaman ve ne kadar
isterse. Karşılığı hiç gelmese de siz o AN yaparken mutluluk duyuyorsunuz ya. İşte
güzel olan da bu zaten.
Naif konuşmanın
tınısında, gözlerinin içine bakarak dinlemenin gölgesinde ve koşulsuz sevginin
kalkanında kalsın tüm ilişkiler. Her daim sıcacık. Gönül güzümüz, aşkla baktığı
her noktada bizi doyuran sevgilerle buluştursun. Ve o sevgiler, aşklar kalıcı
olsun dileğimle…
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
23.02.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder