Vahşi doğanın bu güzel üyeleri, geniş
sürüler halinde hep beraberce yaşamayı seçmişler. Çok kalabalık olmalarına
karşın; aralarındaki uyum, birliktelik ve bağlılık hepimize örnek olacak
türden. Birbirlerinden uzak mesafelerde olmaları bir bütün halinde hareket
etmelerine engel de değil üstelik.
Maalesef bizler iki kişi bile aramızda
zor anlaşırken, onların bu karmaşık yapıda bu denli uyumla adım atmalarını bir
değil iki kez düşünmek gerek. Sizce de öyle değil mi?
Kurak mevsimlerde sürüler halinde göç
ediyorlar. Hep aynı yolu izliyorlar. Geçtikleri yolları ise tıpkı bir elektrik
süpürgesi gibi tertemiz yapıyorlar.
Bir aile düzeni içinde
yaşayan filler eşlerini kaybettiklerinde ne yapıyorlar dersiniz?
Kaynaklar, onların
da kalp kırıklığından öldüğünü belirtiyor. Üzgün oldukları için yemeyi
bırakıyorlar. Bulundukları yere uzanıp açlıktan ölünceye kadar gözyaşı
döküyorlar. Ve gelecek herhangi bir yardımı reddediyorlar. Bu dramatik tablo
karşısında; bir hiç uğruna eşlerini, çocuklarını terk edenleri düşünmeden
edemiyor insan. Haksız mıyım?
Fillerden bahsederken
hortumlarını es geçmek olmaz elbette. Çünkü hortumları onları diğer tüm hayvanlardan
ayıran bambaşka bir güzellik. Üzerinde hem burnu hem de üst dudağı taşıyor. Son
derece kıvrak ve güçlü. Tam elli bin kasla donatılmış. Öyle yetenekli ki. Koku
alıyor. Cisimleri tutuyor, taşıyor, beslenmesini, yıkanmasını sağlıyor. Yeri
geliyor en uzun parmağı oluyor. Yeri geliyor bir hoparlör veya borazan görevini
üstleniyor. En ağır işleri kolayca yapmalarına da olanak tanıyor.
Ama bununla beraber, tıpkı
parmak ucunda yürümeleri gibi, hortumlarını en nazik ve incelikli işlerde başarıyla
kullanabiliyorlar. Örnek mi? Minicik bir bezelye tohumunu düşünün. Tıpkı bizler gibi başka hiçbir şeye zarar
vermeden, onu nazikçe koparıyor, ağızlarına atıp keyfine varıyorlar. Bir anda
gözünüzde canlandırın, ne kadar hoş bir mizansen; öyle değil mi?
Peki hortumlarını böyle
beceriyle kullanmayı ne zaman öğreniyorlar dersiniz? Doğuştan mı? Değil
maalesef. Çünkü bebek fillerin çoğu hortumlarını kullanmayı öğrenene kadar üzerine
basıyor, takılıyor ve yere düşüyor. Anne filler ise tam 6 ay boyunca bıkmadan
usanmadan, yavrularına hortumlarını nasıl kullanmaları gerektiğini öğretiyor.
Derileri çıplak,
kıvrımlı ama çok kalın olduğu için terleyemiyorlar. Bu da sıcak bölge hayvanı
olmalarına rağmen en büyük dezavantajları elbette. Sıcaklarla mücadele için ya
çamurlu su birikintilerini kullanıyorlar. Ya da büyük kulaklarını yelpaze gibi
sallıyorlar.
Bizlere benzeyen bir
başka yönleri de karınlarının guruldaması. Ancak bu ses bizdeki gibi sindirimle
ilgili değil. Üstelik bu durumu kontrol altında tutabiliyorlar. Ve çıkardıkları
sesle birbirlerinin yerini 3-4 km uzaklıktan bile kolayca tayin edebiliyorlar. Tehlikeyi
hissedince tamamen sessiz kalan filler, tehlike geçince yine ses çıkarmaya ve
haberleşmeye devam ediyorlar.
İletişim teknikleri
oldukça özel. Burun boşluklarının kafatasına bağlandığı alın bölgesinde
titreşen bir nokta sayesinde; insan kulağının duyamayacağı düşük frekanslı (20
Hz.’in altında) sesler çıkarabiliyorlar. Bu onların en uzak mesafelerle kolayca
iletişime geçmelerine olanak tanıyor. Bu kadar düşük frekansı kullanmaları ise
bir tesadüf değil. Doğal bir zorunluluk. Çünkü yüksek frekanslı sesler
yaşadıkları ormanda ağaçlar tarafından çok çabuk sönümleniyor. Oysa ki düşük
frekanslı sesler yok olmadan en uzak
noktalara kolayca erişebiliyor.
Kendileri dışında
kimsenin anlayamadığı şifreli gizli bir sesle haberleşip birbirlerini kolayca
buluyorlar. Ve aldıkları komuta anında uyum sağlayarak; bir anda organize oluyorlar.
Herkesin duyduğu ve gök gürültüsüne benzer sesleri sadece korkutma amaçlı
kullanıyorlar. Kendi aralarındaki konuşma türü ise tamamen gizli ve kodlu.
Filler ninni de
söylüyor. Şaka gibi değil mi? Grup içindeki bir yavru fil, annesini ya da yolunu
kaybedip bağırmaya başladığında ne mi oluyor? Grubun yetişkin dişi filleri
hemen onun çevresine geliyor ve ninniye başlıyor. Çok düşük frekanstaki bu
sesle önce onu sakinleştiriyor. Sonra da annesiyle buluşmasını sağlıyor. Grup halinde
giderlerken; yavru fillerin öğle uykusu ihtiyacı için hep beraber duruyor ve onların
uyanmasını bekliyorlar. Bunu tek bir komut ve uyarı ile anında ama son derece
uyumla yapıyor.
Sonuçta aile olmaları,
hassaslıkları, yavrularını ve eşlerini önemsemeleri, sosyal bir yapı kurup,
uyum içinde beraberce hareket etmeleri ile vahşi doğanın içinde parıldayan
yürekler onlar. Belki biraz ders alabiliriz diye düşünüyorum.
Uyumdan, birbirlerinin
hakkını gözetmekten, küçükleri koruyup yaşama sevgi ile hazırlamaktan,
birbirimize saygı duyup yaşama sımsıkı sarılmaktan daha güzel ne var ki şu
dünyada? Bencil olmamızın kendimiz dahil kimseye bir faydası yok inanın bana. Beraberce
PAYLAŞARAK çoğalmak ve hayatın keyfine varmak en güzeli.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
15.03.2014
Yararlandığım Kaynaklar: www.teknikportal.com, www.fil.gen.tr, www.sizinti.com.tr, webarsiv.hurriyet.com.tr/2000/08/14,
www.tuhafbilgiler.net, www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=165261160229824&id=128679150554692.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder