21 Nisan 2014 Pazartesi

DEVASA BİR BEDENİN PARMAK UCU RİTİMLERİ (2/2)

Vahşi doğanın bu güzel üyeleri, geniş sürüler halinde hep beraberce yaşamayı seçmişler. Çok kalabalık olmalarına karşın; aralarındaki uyum, birliktelik ve bağlılık hepimize örnek olacak türden. Birbirlerinden uzak mesafelerde olmaları bir bütün halinde hareket etmelerine engel de değil üstelik.

Maalesef bizler iki kişi bile aramızda zor anlaşırken, onların bu karmaşık yapıda bu denli uyumla adım atmalarını bir değil iki kez düşünmek gerek. Sizce de öyle değil mi?

Kurak mevsimlerde sürüler halinde göç ediyorlar. Hep aynı yolu izliyorlar. Geçtikleri yolları ise tıpkı bir elektrik süpürgesi gibi tertemiz yapıyorlar.

Bir aile düzeni içinde yaşayan filler eşlerini kaybettiklerinde ne yapıyorlar dersiniz? 
Kaynaklar, onların da kalp kırıklığından öldüğünü belirtiyor. Üzgün oldukları için yemeyi bırakıyorlar. Bulundukları yere uzanıp açlıktan ölünceye kadar gözyaşı döküyorlar. Ve gelecek herhangi bir yardımı reddediyorlar. Bu dramatik tablo karşısında; bir hiç uğruna eşlerini, çocuklarını terk edenleri düşünmeden edemiyor insan. Haksız mıyım?

Fillerden bahsederken hortumlarını es geçmek olmaz elbette. Çünkü hortumları onları diğer tüm hayvanlardan ayıran bambaşka bir güzellik. Üzerinde hem burnu hem de üst dudağı taşıyor. Son derece kıvrak ve güçlü. Tam elli bin kasla donatılmış. Öyle yetenekli ki. Koku alıyor. Cisimleri tutuyor, taşıyor, beslenmesini, yıkanmasını sağlıyor. Yeri geliyor en uzun parmağı oluyor. Yeri geliyor bir hoparlör veya borazan görevini üstleniyor. En ağır işleri kolayca yapmalarına da olanak tanıyor.

Ama bununla beraber, tıpkı parmak ucunda yürümeleri gibi, hortumlarını en nazik ve incelikli işlerde başarıyla kullanabiliyorlar. Örnek mi? Minicik bir bezelye tohumunu düşünün.  Tıpkı bizler gibi başka hiçbir şeye zarar vermeden, onu nazikçe koparıyor, ağızlarına atıp keyfine varıyorlar. Bir anda gözünüzde canlandırın, ne kadar hoş bir mizansen; öyle değil mi?

Peki hortumlarını böyle beceriyle kullanmayı ne zaman öğreniyorlar dersiniz? Doğuştan mı? Değil maalesef. Çünkü bebek fillerin çoğu hortumlarını kullanmayı öğrenene kadar üzerine basıyor, takılıyor ve yere düşüyor. Anne filler ise tam 6 ay boyunca bıkmadan usanmadan, yavrularına hortumlarını nasıl kullanmaları gerektiğini öğretiyor.

Derileri çıplak, kıvrımlı ama çok kalın olduğu için terleyemiyorlar. Bu da sıcak bölge hayvanı olmalarına rağmen en büyük dezavantajları elbette. Sıcaklarla mücadele için ya çamurlu su birikintilerini kullanıyorlar. Ya da büyük kulaklarını yelpaze gibi sallıyorlar.

Bizlere benzeyen bir başka yönleri de karınlarının guruldaması. Ancak bu ses bizdeki gibi sindirimle ilgili değil. Üstelik bu durumu kontrol altında tutabiliyorlar. Ve çıkardıkları sesle birbirlerinin yerini 3-4 km uzaklıktan bile kolayca tayin edebiliyorlar. Tehlikeyi hissedince tamamen sessiz kalan filler, tehlike geçince yine ses çıkarmaya ve haberleşmeye devam ediyorlar.

İletişim teknikleri oldukça özel. Burun boşluklarının kafatasına bağlandığı alın bölgesinde titreşen bir nokta sayesinde; insan kulağının duyamayacağı düşük frekanslı (20 Hz.’in altında) sesler çıkarabiliyorlar. Bu onların en uzak mesafelerle kolayca iletişime geçmelerine olanak tanıyor. Bu kadar düşük frekansı kullanmaları ise bir tesadüf değil. Doğal bir zorunluluk. Çünkü yüksek frekanslı sesler yaşadıkları ormanda ağaçlar tarafından çok çabuk sönümleniyor. Oysa ki düşük frekanslı sesler  yok olmadan en uzak noktalara kolayca erişebiliyor.

Kendileri dışında kimsenin anlayamadığı şifreli gizli bir sesle haberleşip birbirlerini kolayca buluyorlar. Ve aldıkları komuta anında uyum sağlayarak; bir anda organize oluyorlar. Herkesin duyduğu ve gök gürültüsüne benzer sesleri sadece korkutma amaçlı kullanıyorlar. Kendi aralarındaki konuşma türü ise tamamen gizli ve kodlu.

Filler ninni de söylüyor. Şaka gibi değil mi? Grup içindeki bir yavru fil, annesini ya da yolunu kaybedip bağırmaya başladığında ne mi oluyor? Grubun yetişkin dişi filleri hemen onun çevresine geliyor ve ninniye başlıyor. Çok düşük frekanstaki bu sesle önce onu sakinleştiriyor. Sonra da annesiyle buluşmasını sağlıyor. Grup halinde giderlerken; yavru fillerin öğle uykusu ihtiyacı için hep beraber duruyor ve onların uyanmasını bekliyorlar. Bunu tek bir komut ve uyarı ile anında ama son derece uyumla yapıyor.

Sonuçta aile olmaları, hassaslıkları, yavrularını ve eşlerini önemsemeleri, sosyal bir yapı kurup, uyum içinde beraberce hareket etmeleri ile vahşi doğanın içinde parıldayan yürekler onlar. Belki biraz ders alabiliriz diye düşünüyorum.

Uyumdan, birbirlerinin hakkını gözetmekten, küçükleri koruyup yaşama sevgi ile hazırlamaktan, birbirimize saygı duyup yaşama sımsıkı sarılmaktan daha güzel ne var ki şu dünyada? Bencil olmamızın kendimiz dahil kimseye bir faydası yok inanın bana. Beraberce PAYLAŞARAK çoğalmak ve hayatın keyfine varmak en güzeli.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

15.03.2014


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...