‘’insanları etkilemek için en önemli
araç gülümsemektir.’’ diyor Amerikalı iletişim uzmanı ve yazar Dale Carnegie. O
halde gelin gülümsemekten vaz geçmeyelim. Kullanabileceğimiz kadar çok alanda
kullanıp beraberce bu güzelliği artıralım. Gücümüze güç katalım. Var mısınız?
Gülümsemekten söz edip simgesini
atlamak olmaz. Hazır yeri gelmişken, ortaya çıkış öyküsü hayli ilginç olan bu
simgeye de yer vermek gerek. Hepimizin tanıdığı, yazılarımızda özellikle cep
mesajlarımızda sıkça kullandığımız bir simge bu.
‘’SMILEY’’ namı diğer ‘’GÜLEN YÜZ’’.
Bu güzel ikonu bizlere kazandıran kişi
Amerikalı bir reklamcı ve grafiker.
Harvey Ball.
Yüzünde tebessümden eser yok. Tüm
hayatı da böyle geçmiş.
Ancak hayatın tatlı bir cilvesi olsa
gerek; onun sayesinde pek çok insan gülümsemiş ve hala da gülümsüyor. Pozitif
mesajın babası da diyebiliriz kendisine. Bundan seneler önce Amerika’daki bir
sigorta şirketi çalışanlarının moralini düzeltmek amacıyla tasarlanmış.
Sarı zemin üzerinde gülen bir yüz
ifadesi.
Basit. Akılda kalıcı. Sevimli. Küçük
büyük herkesin dikkatini çekecek kadar etkili. Üstelik yaşantımız içinde da her
yerde kullanılmaya müsait.
Harvey Ball tarafından ilk kez rozet
üzerinde bir tasarımla ortaya çıkmış.
Ancak gördüğü büyük ilgi ve beğeni sonrası; her nesneye uygulanmaya ve
böylece dünyaya yayılmaya başlamış.
Ancak Harvey Ball’un kaderi ona öyle
bir oyun yapmış ki. Uzun yıllar telif hakkını almayı unuttuğu için; neredeyse
tüm ömrünü bu sorunla baş etmek adına harcamış. Bu arada ikonundaki gibi
gülümsemiş mi dersiniz? Maalesef hayır. Çünkü mizacı buna hiç uygun değilmiş.
Bu simgeyle ilgili bir başka ilginç
not ise şöyle. Amerika’ya bir grup Japon turist gelir.
Girdikleri mağazada
herkese gülen yüz ifadeli ‘hoş geldiniz’ kartı dağıtılır. Tek bir kişi hariç.
Ve o kişi bu kartı almadığı için; akşam otelinde harakiri yaparak yaşamına son
vermek ister. Tesadüfen kurtarılır. Gerekçesi nedir biliyor musunuz? Gülen yüz
ifadeli kartın verilme onuruna layık olmadığını düşünmesi. İnsan olmanın
erdemi, naifliği bu olsa gerek. Sizleri de düşündürdü eminim ki.
Sadece bir gülümseme deyip geçmemek
lazım. Nelere sebep olduğu ortada.
Yazımı gülümseme üzerine yazılmış
güzel bir şiirle noktalamak istiyorum.
‘’Beyaz bileklerin, uzun ince
parmakların,
Ağzın yüzün burnun kaşın,
Bahar sesin kulaklarımda ya,
En çok gülüşün kalmış aklımda
Gizli saklı, utangaç, çocukça biraz
Sıcacık içime işleyen,
Yüreğimde depremler yaratan
Herkese yakışır gülmek ya,
Sen gülünce yer güler, gök güler...
Ellerinin kapatmaya yetişemediği hani,
Ansızın bastıran yaz yağmuru,
Sonrasında toprak kokusu,
Altından geçtiğim ebem kuşağı gülüşün.
Ya da ne bileyim
Demli bir bardak çay
Elinde sigaran dalıp gittiğin anda,
Şebboy kokuları getiren,
Bad-ı Saba misali gülüşün...’’
Hiç görmediğiniz bir gülüşe bu kadar
mı ustaca yakalanır kelimeler?
Şimdi en başta sorduğum soruya geri
dönüp yeniden soruyorum sizlere. Gülüşümüz ömürlük olsun mu? Benim cevabım
kocaman bir EVET. Gülüşümüzün o sıcacık renkleri ile ruhumuzu beslerken;
etrafımıza yaydığı güçlü enerjisi ve parıltısıyla her daim unutulmaz olsun mu?
EVET seslerinizi duyar gibiyim. Harikasınız. Harikayız.
Sevgiyle hep GÜLÜMSEMEde kalın.
Belgin ERYAVUZ
07.08.2013
Not: Dizelerin sahibi Sn. Ahmet
SAYGIN’a ve fotoğraflarını beğenerek takip ettiğim, bu yazımı da güzel bir
karesiyle renklendirdiği için Sn. Cüneyt ÇETİNER’e teşekkürlerimle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder