2 Mart 2015 Pazartesi

UMUT ETTİM ama BEKLEMEDİM

En dibe vurduğumuz anlarda hep sımsıkı sarıldığımız UMUTlarımız. Pandora’nın kutusunda diplerde kalan o tek duygu. İyi ki de kalmış. Onsuz olmuyor, olmasın da. Hayata yine ve yeniden gülümseme sebebimiz çünkü. Ve bence her yeni gün; umut etmemiz için en güzel vesile.  

Yunan mitolojisindeki öyküsünü bilirsiniz. Hayli manidardır. Zeus, güzeller güzeli eşi Pandora'ya evlilik hediyesi olarak çok özel bir çömlek hediye eder. Tek şartı kapağının hiç açılmamasıdır. Merakına yenik düşen Pandora fazla dayanamaz ve kapağı açar. Hatasını anladığında kapağı yeniden kapatır ama olan olmuş; kibir, öfke, kıskançlık gibi tüm kötülükler dünyaya yayılmaya başlamıştır. Ancak rivayete göre dipte bir duygu kalmıştır ve o da UMUT’ tur. Yunan mitolojisindeki ismiyle Elpis. Genç bir kadın olarak resmedilen bu tanrıça sayesinde; insanların sonsuza değin sürecek umutsuzluktan kurtulduğuna inanılır.

Gerçekten de öyle değil midir?

Gün geliyor karanlık bir tünelin ucundaki ışık hüzmesine benziyor umutlarımız; karanlığa alışmış gözlerimizin dikkatle üzerine odaklandığı.

Gün oluyor çatlamış topraklarda, her şeye rağmen filizlenen bir tutam yeşillik gibi içimizi kıpır kıpır yapıyor.

An oluyor; kar yığınları arasından, narin boynunu gökyüzüne uzatan kardelen misali içimizi ısıtıyor.

Umutlarımız.

Her dem tazeler. Her dem inatla ‘’Ben buradayım ve güçlüyüm.’’ diyerek fısıldıyor adeta kulaklarımıza.

“Hayat olan yerde umut da vardır.” demiş çok eski yıllarda; Romalı yazar Marcus Tullius Cicero.

O halde bize düşen, umutlarımıza sahip çıkmak, koruyup, büyütmek olmalı.

Peki ya beklentilerimiz. Hangimizin yok ki? Ama beklentiler tehlikeli. Hele bir de dozunu ayarlayamıyorsak vay halimize. Düşünsenize özellikle de başkalarından ne çok şey bekliyoruz. Hatta bazen işi inada bile bindiriyoruz. Umuttan o kadar farklı ki.

Umut, bir şeyin olmasını isterken ya da tahmin ederken içimizde oluşan güven duygusu. İçinde sabır tohumlarını taşıyan ve tersine kanıtlar olduğu halde, olabilirliğe olan inancımız.

Öyle naif bir duygu ki aslında. Kırılgan, hassas ama görünmez bir güce sahip. Ben umutlarımızın sevgimizle beslendiğini düşünenlerdenim. O nedenle narin olduğu kadar dirayetli. Erdemin ışıltısını taşıyor sanki.

Beklenti ise arzuladığımız sonuca, hedefe ulaşmayı istemek. Elbette önce kararlılıkla ve cesaretle yolumuzu belirlemek. O yolda emek harcayarak tüm şartları hazırlamaya çalışmak. Kendimizi buna hazır hissettikten sonra da, kalben isteyip akışa teslim olmak.

Ama dikkat; akışa engel olacak şekilde ısrarla, inatla sürekli düşüncelerde tutmak değil. ‘’Mutlaka olsun.’’ diye diretmenin bize bir şey kazandırmadığı gibi, içimizi fazlasıyla yıprattığı bir gerçek.

Kısacası beklentimize olduğundan fazla anlam yüklememeye, yani sınırını iyi belirlemeye dikkat etmemiz gerekiyor. Beklentimiz olmadığında yaşanacak hayal kırıklıklarını minimize etmek adına.

Hepimiz hayatın rutin döngüsündeki çalkantıları minimumda tutmak, sıkıntıları tolere etmek ve yaşama değer katma çabasındayız. İşimiz, çevremiz, arkadaşlarımız, ilerideki hayatımızla ilgili beklentilerimiz var. Kendimize belirlediğimiz süre içinde elimizde olmasını arzu ettiğimiz güzellikler bunlar. Aklımız ve kalbimizden gelen desteklerle o süreci yaşıyoruz. Bazen uzun sürüyor, bazen kısa. Bazen hiç olmayacakmış gibi karamsarlığa itiyor bizi. Bazen de unuttuğumuz herhangi bir anda karşımıza çıkıyor ki, en çok da o anlarda mutluluğun zirvelerinde hissediyoruz kendimizi.

Kendiliğinden, gönülden isteyerek vermek çok özel bir duygu bana göre. İnsana kendisini çok da iyi hissettiriyor aynı zamanda. Ama unutmayalım ki karşılığı almak. Hal böyle olunca; istemesek da kendimizi beklenti girdabında buluyoruz galiba. Özellikle ikili ilişkilerde, duyguların yoğun olduğu anlarda çokça kapımızı çalıyor bu duygu.

Şöyle bir düşünelim mi? Biz pek çok şeyi; evet hiçbir karşılık beklemeden yapıyoruz gerçekten de. Ama bir an geliyor ki, üzülüyoruz. Peki neden dersiniz? Çünkü iç sesimiz ‘’Olmamalıydı, bunu hak etmedin.’’ diye bağırıp duruyor.

İşte o zaman anlıyoruz gizliden gizliye beklenti içinde olduğumuzu. Dürüstçe itiraf edelim ki, hepimiz yaşıyoruz böylesi duyguları. Yaşamaya da devam edeceğiz.

İşte bu yüzden, mutluluğu direkt olarak beklentilere, hele hele başka birilerine bağlamak bence yanlış bir seçim. Hep söylediğimiz gibi mutluluk anlarda, şimdinin ışıltıları arasında. Kısacık. Yaşanılası. Sadece bizim avucumuzun içinde, dünyaya bakan gözbebeklerimizde. Hepsi bu.

Elbette hayat içinde; çok zorlandığımız yaşam karelerimiz ve unutamadığımız anlarımız var hepimizin. Görünmez bir elin yakamızdan tutup karanlıklara çekmesi gibi; bizi güzelliklerden ayırmaya çalışıyor adeta. İşte o anlarda sevgimizle beslenen umudumuz hep kalbimizi ısıtsın ne olur.

‘’Ruhumuzu geceye çeviren her şey, ardında mutlaka birkaç da yıldız bırakacaktır.’’ der  ünlü Fransız yazar Victor Hugo.

Hepimiz biliyoruz ki yıldızlara kolay sahip olunmuyor. Sabırla ve olan her şeye şükürle durabilirsek eğer; ardından güneş doğarken; biz daha da güçleneceğiz yaşam karşısında. Ve belki de yıldızları saçlarımıza iliştireceğiz. Başkalarının yaşamlarına da pırıltı katmak adına. Ben buna tüm kalbimle inanıyorum.

Bana göre hayatın her süreci yaşam içindeki mutluluk nedenlerimize vesile. Farkında olabildiğimiz ölçüde tadına varmak gerek. Umutsuz kalmadan, akışa uyarak, sevginin pırıl pırıl ışığında. Azla yetinerek. Elimizdekilere şükürler ederek. Her dem taze UMUTlarımızla.

Umutlarımızı sevgiyle koruyup büyütelim ki; mucizelerin o muhteşem ışıltısı hayatımızı rengarenk yapsın.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

13.01.2015






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...