31 Mart 2015 Salı

BEDEN ASLA YALAN SÖYLEMEZ

‘’Beden asla yalan söylemez. Beden oluşu sergiler. O hep çocuksu bir neşe ve zevkle, uyum halinde titreşmelidir. Unutmayalım ki beden asla yalan söylemez. Algıladığın her şey organlarının yansıttığı görüntüden başka bir şey değildir. Organların sadece senin dünyaya en yakın kısımların değil, onlar dünyanın gerçek kurucusu yaratıcıları ve yapıcısıdır. Beden gerçek düşleyendir. Beden kişisel dünyanın gerçek yapıcısıdır.’’

Bu sözler İtalyan sosyolog ve yazar Stefanno D’Anna’ya ait; Tanrılar Okulu kitabından.

Bedenimiz ve onun sessiz anlatımı.
Bizim dışardan görülen tarafımız. Bizi temsil ediyor bir anlamda.
Ruhumuzu, duygu ve düşüncelerimizi ifade ettiğimiz en nadide yanımız bence de.
Dış dünyayla iletişim köprümüz.

Yalanı dolanı yok. Farkında olmadan yaptığımız bazı hareket ve mimikler bizi kolayca ele verebiliyor.

Bu nedenle öncelikle bedenimize saygı duymalıyız. Sonra da duruşuna, edasına, tercih ettiğimiz hareketlere ve mimiklere kadar her şeyimize özen göstermeliyiz diye düşünüyorum.  

Yeri geliyor öyle bir duruş sergiliyoruz ki, sözsüz dilimiz karşımızdakine çok şey anlatıyor. Bakış açısını bir anda olumluya taşıyor. Yeri geliyor tek bir kelime dudaklarımızdan dökülürken, mimiklerimiz o kelimenin anlamına anlam katıyor. Beden dilimiz sayesinde; kendimizi daha kolay ifade ediyor; karşımızdakini yargısız anlayabiliyoruz.

Amerika Los Angeles UCLA üniversitesinden, psikoloji profesörü Albert Mehrabian’ın elde ettiği değerler bunu öyle güzel açıklıyor ki. 

Karşımızdaki kişiler hakkında düşünürken; %55 beden dillerinden; %38 ses tonlarından; %7 konuşurken kullandıkları kelimelerden etkileniyoruz. Veriler de gösteriyor ki; beden dili hafife almaya gelmeyecek kadar önemli.

Ses tonumuz, sözlerimiz ne kadar kalpten geliyorsa; beden dilimiz de bu uyuma o denli katılmalı diyorum ben. Düşüncelerimizin olumlu sinyalleri bedenimizi parlatıyor. Sağlık aşılıyor. Umut tohumlarımızı susuz bırakmıyor.

Kalitemizin ışıltısı buna bağlı bir yerde. Neden mi?

Böylece daha olumlu ve etkili bir iletişim kuruyor, sosyal ortamlara daha kolay uyum sağlıyoruz. Duygu ve düşüncelerimiz bu sessiz dil sayesinde destek kazanıyor, somut hale geliyor. Elimiz, yüzümüz, mimiklerimiz, ayakta duruşumuz ve hatta oturuş şeklimiz hepsiyle ruhsal durumumuzu sergilediğimizi unutmamak gerek.  

Şimdi tam tersini düşünme zamanı. Yani bedenimize, duruşumuza olan hakimiyetimizin; düşüncelerimize olan inanılmaz etkisini inceleme zamanı.

Hem de sadece iki dakikalık tekrarlarla.

Nasıl mı?  

Gelin satır aralarında buluşalım. Buluşalım ki başkalarını yargılarken ya da bizler başkaları tarafından yargılanırken; beden dilinde neleri yaptığımızın farkında olalım. Ancak en önemlisi; sessiz dilimizden etkilenen ilk kişinin KENDİMİZ olduğunu unutmayalım.

Fizyolojik gücümüz ne kadar iyi olursa;  olumsuz duygu ve düşüncelerden sıyrılmamız o kadar kolaylaşıyor. Şimdi sorarım sizlere. Hangimiz istemiyor ki bunu?

İşte sosyal bilimciler güçlü ve güçsüz insanları; o andaki beden duruşlarıyla ele almış. Tam o anda salgıladıkları hormonlarla birlikte incelemiş. Beden dilinin yargı mekanizmasındaki etkileri böylece mercek altına alınmış.

Salgılanan hormonlar önemli. Bir tanesi testosteron, diğeri ise kortizol.

Kortizol, böbrek üstü bezinin kabuk bölgesinde üretilen bir hormon. Bedenimizin strese gösterdiği tepkiyle ilişkili. Değeri ne kadar düşükse o kadar iyi. Çünkü fazlası kan basıncımızı ve şekerimizi artırıyor, kısırlığa neden oluyor ve bağışıklık sistemini baskılıyor.

Testosteron ise üstünlük hormonu olarak biliniyor. Erkeklerdeki seviye, biz kadınlarındakinden daha yüksek. Enerjimizi, sağlığımızı, bağışıklık sistemimizi ona borçluyuz.

Güçlü ve başarılı insanlar; çok daha iyimser, iddialı, özgüven sahibi, şanslı olduğuna inanan, risk almaktan çekinmeyen insanlar. Öyle değil mi? Testosteron hormonları yüksek, ancak kortizol değerleri düşük. En ideal durumdalar yani.

Peki o andaki sessiz dilleri yani bedensel duruşları nasıl dersiniz?

Dışarıya doğru açık duruyorlar. Sırt dimdik, göğüs ilerde, çene hafifçe kalkık. Çoşkulu. Hani sanki herkese ‘Ben buradayım.’ Dercesine. Tevazulu bir meydan okuma hali belki de.

Tam tersi güçsüzlük söz konusu olduğunda; kendimizi kapatıyoruz, küçülüyoruz adeta. Sırtımız çöküyor. Kamburumuz çıkıyor farkında olmadan. Sanki etraftan izole olmayı ister gibiyiz. Ve bizler bu beden dilindeyken hormonlarımıza göz atalım mı? Testosteron hormonu düşük, tam tersi kortizol hormonu yükseklerde.

Şimdi kendimizi yeniden güçlü hissetme ve bedenimizle bunu destekleme zamanı.  İşte testosteron hormonu artmaya, dolayısıyla enerjimiz çoğalmaya başladı bile. Sağlığımız güç kazanıyor. Bizi baskılayan kortizol hormonu düştüğü için bağışıklık sistemimiz eskisinden daha kuvvetli.
Beden dilimizin sağlığımıza olumlu etkisi bu denli önemli.

Beden dilimiz, başkalarının hakkımızda neler düşündüğünü, neler hissettiğini yönetiyor. Ancak bunu yaparken, bize de hissettirdikleri var. Asıl olan bunu anlamak ve hiç unutmamak.

Hepimiz biliyoruz ki; kendimizi güçlü hissettiğimiz anlarda, stresle rahatça baş edebiliyoruz. 

Kızgınlığımızı, öfkemizi kontrol altında tutabiliyoruz. Yani duruşumuz aklımıza, duygu ve düşüncelerimize pozitif anlamda etki ediyor. Tam da aradığımız şeyler değil mi bunlar? Olumlu, stressiz, güçlü bir insan; kalitesini yaşamının her alanında konuşturur bana göre.

Peki bunu nasıl başaracağız?

Uzmanlar sadece iki dakikamızı ayırarak bunu yapabileceğimizi deneylerle görmüşler. Güçlü ve güçsüz duruşlardaki tükürük örneklerinden, hormonların seviyesini tespit ederek. Kısacası inanmasak bile, sadece iki dakikamızı bu pozisyonlara harcadığımızda; bedenimizin kendimizle alakalı nasıl düşündüğünü, hissettiğini ve yönettiğini görebiliyoruz.  

Özellikle sosyal endişe yaratan durumlar başta olmak üzere; hayatımızın her anında kendimiz için kullanabileceğimiz harika bir bilgi bence. Bir anlamda gerçek benliğimiz ortaya çıkıyor. Özgüven, çoşku, çekicilik, zeka pırıltısı, tutku tüm bunlar herkesin kendisinde olmasını istediği değerler. İşte beden dilimizle içimizdeki gerçekliği ortaya çıkarıyoruz. Kendi cevherimizin farkına varıyoruz.

Başkaları için değil, KENDİMİZ için yapıyoruz. Küçük ayarlamaların, büyük değişikliklere yol açtığını görene değin; iki dakika, iki dakika çalışalım mı?

Bir süre sonra özümseyeceğiz nasılsa. Kendimizle baş başa kaldığımız ve sadece iki dakikamızı ayırdığımız her özel AN, bize güzel bir değişikliğin kapısını açsın dileğimle. 

Şimdi kalpten inanma ve hatırladıkça uygulama zamanı. Beden dilimiz ışıl ışıl olsun.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

29.01.2015

Kaynaklar: https://www.youtube.com/watch?v=5w5hIomTsyk (Amerikalı sosyal psikolog Amy Joy C. Cuddy); http://www.kisiselbasari.com; Tanrılar Okulu-Stefanno D’Anna.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...