İyilik
yapmak.
Alabildiğine, içten. Kalbimizi ve sıcacık sevgimizi katarak.
Bu
güzel ruh hali hepimizin içinde var bir parça. Ama kimimiz bunu sıkça kullanıyor
ve ışıl ışıl parlıyor. Kimimiz ise çoktan unutmuş. Maalesef kendi isteklerimiz
hep ön planda olduğu için, zamanla paslandırmışız da farkında değiliz.
Oysaki
iyilik yapmak MUHTEŞEM bir duygu.
Elbette
son derece naif çizgilerle dokumak gerek aradaki bağları. İbni-i Sina’nın o
güzel sözünde olduğu gibi. İyiliğin beş şartını unutmadan. Eski yılların bu çok
önemli filozofu ve aynı zamanda bilim adamı bakın ne diyor?
‘’İyilik
dediğin tez olmalı, gizli olmalı, sürekli olmalı, yerini bulmalı ve gözde
büyütülmemeli.’’
İşte
o zaman iç zenginliğimiz alabildiğine renklenecek. Ve bizler geri dönüşlerdeki o
MUCİZEVİ tatlara doyamayacağız.
Şimdi
yapılan bir iyiliğin, yıllar sonra bizi nasıl bulduğuna dair çarpıcı bir öykü
var satırlarımda.
Minicik
bir damlanın yarattığı o devasa dalganın; bir gün bizi de nasıl içine aldığını
öyle güzel anlatıyor ki. Okurken benim
gibi yüreğiniz sıcacık olacak sizlerin de eminim ki. Yüzünüzdeki o tebessüm benimkiyle
çoktan birleşti bile, hissediyor musunuz?
Ülke Japonya. Bir marketteyiz. Yanında iki torunuyla
alışveriş yapan sevimli bir anneanne ile beraberiz. Ancak, torunlar almak istedikleri
ürünleri direkt olarak alışveriş arabasına atmıyor. Öncelikle izin alıyor.
Belli ki maddi durumları sıkıntılı. Çünkü reyonlarda daha çok indirim
etiketlerinin önünde duruyor ve oradan almayı tercih ediyorlar. Torunlardan
erkek olanı biraz daha büyük ve durumun farkında. Ancak kız çocuğu almak
istedikleri reddedilince biraz mahsunlaşıyor. Elbette isteklerini geri çevirmek
zorunda kalan anneannesi de.
Ancak
o gün onlar için özel bir gün. Neden mi? Evde onları bekleyen dedelerinin yaş
günü. Dolayısıyla anneanne, sevimli torunundan dedesi için bir şeyler seçmesini
istiyor. Bunu duyan küçük kız neşeyle pasta reyonuna gidiyor. Birbirinden
lezzetli yaş pastalar arasından, dedesinin en sevdiğini bulup, görevliden
istiyor. Sevinç içinde anneannesinin yanına koşuyor. Hep beraber kasanın önüne geliyorlar. Üçünün de yüzleri gülüyor. Ancak ödemeleri gereken toplam para, ellerindekini
aşınca hüzün bulutları kaplıyor gözlerini. Anneanne birazda mahcup; pastayı
iade etmek zorunda olduklarını söylüyor görevliye.
Dedesinin
pastasını geri vermek istemeyen küçük kız çocuğu itiraz ediyor. Eğer onu alırlarsa,
başka hiçbir şey istemeyeceğini söylüyor. Anneannesi nemlenen gözlerini saklamaya çalışıyor torunundan. Yeterli miktarda paraları olunca pastayı alacağına dair söz vermekten
başka; elinden bir şey gelmiyor o anda.
Çocuk
aklı işte, hiçbir şeyi unutmuyor ki. Daha öncede aynı bahaneyle kendisini
avuttuğunu söyleyiveriyor bir çırpıda. Torununun mahsunluğu ve
çaresizlik anneanneyi daha da üzüyor.
Onlar
satın alabildikleriyle kasadan ayrılırken, arka sıradaki genç adam durumu
kavrıyor. Kasa görevlisinden kenara ayrılan pastayı paketlemesini söylüyor.
Parasını ödeyip küçük kızın arkasından koşturuyor. Onlara yetişir yetişmez de
pastayı kıza uzatıyor. O anda ne yapması gerektiğini bilemeyen kızımız; anneannesinin
gözlerinin içine bakıyor. Bu güzel jeste şaşıran anneanne pastayı kabul edemeyeceklerini,
genç adamın bunu yapmak için bir zorunluluğu olmadığını belirtiyor. Gelin görün
ki karşısındaki oldukça ısrarcı bir genç. Onları ikna etmek için hemen kısacık bir
öykü anlatıyor.
‘‘Günlerden
bir gün; 7 yaşında bir erkek çocuğunun doğum günüdür. Annesiyle beraber pasta
almaya giderler. En sevdiği pastayı seçer heyecanla. Ancak pastayı alacak kadar
paraları yoktur. Anne çaresiz, çocuk üzgündür. O ana şahit olan bir adam; çocuğun
istediği pastayı alıp onlara verir. Bu arada çocuğun doğum gününü kutlamayı da ihmal
etmez. Hiç tanımadıkları bu yabancı adam, onları; o özel günlerinde öyle mutlu
etmiştir ki; bu olay çocuğun hafızasından hiç çıkmaz. Ve ismini dahi bilmediği
bu yabancıyı hep minnetle anar.’’
Bu
güzel hikayeyi dinleyen anneanne sonunda ikna olur. Ancak bir şartı vardır.
Cebinden bir kağıt parçası çıkarır ve genç adamdan telefon numarasını yazmasını
rica eder. Paraları olunca ödemelerine
izin vermesi kaydıyla pastayı alır ve torununa uzatır.
Denileni
yaparken tebessüm eden genç adam, bu arada kız çocuğundan biz söz ister. Bir gün birine yardım edebilecek duruma geldiğinde; aynı jesti bir
başkasına yapmasının onu çok mutlu edeceğini belirtir. Anneanne adamın ismini
sorduğunda ise; yıllar önce doğum günü pastasını alamayan o küçük erkek
çocuğunun aslında kendisi olduğunu söyler.
Yanlarından
saygıyla ayrılırken, içindeki mutluluk gözlerindeki ışıkla bütünleşir. Artık
kalbi daha da sıcaktır. Ve o anda ondan mutlusu yoktur.
Evlerine
dönen ailenin de keyfi yerindedir. Kız çocuğu elinde özenle seçtiği pastayla dedesine
koşar. En sevdiği pastayı gören dede, torunlarına teşekkür
eder. Onlar mum koymaya gittiklerinde ise; kısık sesle bunun için para harcamış
olmalarına üzüldüğünü belirtir. Ancak eşi bu pastanın bir hediye olduğunu ve
genç adamın yaptığı jesti anlatır. Torunları da genç adamın eline tutuşturduğu
kağıdı dedesine gösterir. Kağıtta ne mi yazılmıştır? İşte yazımıza ilham olan ve içimizi ısıtan o müthiş cümle.
‘’Tek
bir ilgili davranış, SONSUZ bir dalga oluşturur.’’
Dede
bu yazıyı yazdığı günü, o küçük erkek çocuğunu ve içten teşekkürünü dün gibi anımsar. Yıllar önce o erkek çocuğunu sevindiren
ve doğum günü pastasını alan kişi ta kendisidir çünkü. Yaptığı iyilik, aradan
geçen yıllardan sonra; bir mutluluk dalgası olarak geri gelmiş ve kalbini
yeniden ısıtmıştır.
‘’Güzel
düşün, güzel yaşa.’’ diyen Mevlana’nın torunlarıyız hepimiz.
Yapacağımız
böylesi minicik iyilikler. Zor değil hiçbiri inanın. Üstelik her gün böylesi
iyilikleri yapabilmek için önümüze sayısız fırsat çıkıyor aslında. Ancak bizler
sürekli görmezden geliyoruz, farkında mısınız?
Oysaki
kalplere dokunmak, o anda zorluk yaşayan herhangi bir kişi için itici güç olmak;
öyle güzel ki. Bir kez yapmaya görün, içinizi kaplayan bu harika hisle çok daha
iyilerini yapmak isteyeceksiniz buna eminim ben.
Hayatın
kime ne göstereceği hiç belli olmuyor. Eğer elimizde imkan varsa bir an bile
tereddüt etmemek gerek. İmkanımız yoksa bile yaratabiliriz. Yeter ki gönülden
isteyelim.
Bakın
Paulo Coelho ne diyor?
‘’Küçük
şeyler büyük dönüşümlere sebep olur.’’
Hadi
o halde, minicik şeyler yapalım damla misali. Dokunalım kalplere ışıltı
katalım. Kalp kazanmanın, gönüllerde taht kurmanın herhangi bir külfeti ve
bedeli yok. Ama getirisi MUHTEŞEM. Sonsuz dalgaya bir damlada biz katalım mı?
Var mısınız? Sevgi elimi tutar mısınız?
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
26.02.
2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder