Güney
İtalya’da, Apenin dağlarının eteklerindeki Puglia bölgesindeyiz. Merkezi Foggia
iline bağlı minicik bir kasaba bugünkü
konumuz.
Yamaçta
kurulu kırmızı kiremitli evleri ile kendi halinde.
Sıradan.
Basit
bir kasaba.
Orada
yaşayanlar gün gelip herkes tarafından tanınacaklarından habersiz. Sessiz,
sakin yaşıyorlar.
Zorlu
yaşam şartları karşısında mücadele veriyor, aza kanaat ediyorlar.
Bu
kasabanın öyküsüne yazar Malcolm Gladwell’in okunma rekorları kıran ‘’Outliers
- Çizginin Dışındakiler’’ kitabında rastlıyoruz. Hampshire-İngiltere doğumlu
yazar.
Aynı
zamanda ünlü bir sosyolog. Ve tıpkı kitabı gibi sıra dışı bir isim.
Dışardan
bakıldığında özenilecek hemen hiçbir özelliği yok bu kasabanın ve
yaşayanlarının. Ancak öyle bir gizeme sahipler ki; hepimize örnek olacak
cinsten.
Neden
mi?
Çünkü
buranın sakinleri hiç hastalanmıyor.
Ölüm
nedenleri mi?
Sadece
yaş kemale erdiğinde, vakti saati geldiğinde.
Kendiliğinden.
Bu
minicik açıklama sonrası; detaylar ve nedenler için; gelin Roseto Kasabasının gizemini
beraberce aralayalım.
Bundan
hayli zaman öncesi.
Ondokuzuncu
yüzyılın son demlerindeyiz şimdi.
Kasabanın
yaşam şartları son derece ağır. Yaşayanlar karınlarını doyurma ve yaşama tutunma
telaşında. Bu amaçla ya mermer ocaklarında ya da evlerinden hayli uzaktaki dik
yamaçlarda tarım yapıyorlar.
Yoksulluk
almış başını gitmiş. Köy halkı okuma yazma bilmiyor. Umutla bekliyorlar bir
şeyleri. Belki de başka yerlerde daha rahat yaşam şartlarına kavuşabilme umudu
içlerinde taşıdıkları. Belli belirsiz titrek bir umut ışığı içlerinde
yaşattıkları. Hepimiz gibi.
Derken
beklenen umut ışığı görülüyor. Aralarından ilk 11 kişilik ekip, New York
üzerinden Pennsylvania’ya
ulaşıyor. Oradaki bir taş ocağında işçi olarak çalışmaya başlıyorlar. Gidenler
memnun olup, kalanlara olumlu haberler ulaştıkça içlerindeki umut büyüyor. Ve aradan
geçen yıllar içinde; İtalya’dan Amerika’nın bu bölgesine akın başlıyor.
Köylerini ve evlerini terk eden köylüler Pensilvanya’da buluşuyor.
Kendi
kültürlerinin yansıması olarak; aldıkları topraklarla orada kendi kasabalarının
bir benzerini kuruyorlar. İsmine de ‘’Roseto’’ diyorlar. Böylece kendi
kendilerine yeten, dış dünyayla irtibatları pek olmayan özel bir bölge yaratıyorlar.
Elbette
yaşamları geldikleri yerden çok daha iyi şartlara dönüşüyor. Hayatları eskisi
kadar zor değil artık. Evlerini, yurtlarını terk edip gelmelerine değiyor ve
bunun farkındalar. Kendilerine yeten minicik dünyalarında huzuru yakalıyorlar. Azla
yetinmeye alışkın oldukları için de neredeyse dünyanın en mutlu insanları
onlar.
Peki
sonrasında ne oluyor da böyle ünleniyorlar dersiniz? (devamı 2/2’de)
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
27.04.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder