Helen
Keller, yaşamını anlattığı “Hayatımın Öyküsü” (The Story of My Life) kitabında
bolca gözlemlerini aktarıyor bizlere. Onun hayata bakışını içimize sindirmek
adına, hislerine minicik bir bakışımız olsun istedim bu bölümde.
Görmeden, işitmeden de hayattan tat ve keyif
almak bu olsa gerek. Çünkü gönül gözüyle görebilen Helen’in yaşamla dansı
muhteşem.
Ilık
bir bahar gününde, çiçeklerle süslenmiş bir ağacın yanında kendisini pembe
bulutlar içindeki bir peri kızı gibi hissetmiş.
Ormanların
kokusunu, yerdeki otların ve çiçeklerin güzelliğini her fark edişinde tebessüm
etmiş.
Her
yeni günü sabırsızlıkla, merakla beklemiş. Öğrendiği her yeni şey, onun için
sonsuz bir mutluluk kaynağı olmuş.
Bir
dakikasını bile boşa harcamamış. Tıpkı tüm yaşamını bir güne sığdıran böcekler
gibi; anların tadına varırken hakkını vermiş.
Her
bir canlının güzelliği, ona muhteşem varoluşun nedenlerini daha yakından öğretmiş.
Gürültücü kurbağalardan, vızıldayan arılardan, gülün yumuşacık yaprağından,
sabah rüzgarında salınan zambakların zarafetine kadar; evrenin içindeki her
detayı yaşayarak, dokunarak içine sindirmiş.
Taze,
özgür deniz havası ona her zaman dingin bir düşünceyi anımsatmış.
Gökyüzünden
yağan karı ilk keşfettiğinde yaşadığı şaşkınlık, yerini derin bir hayranlığa
bırakmış. Yeryüzünün buzdan dokunuşla dilsizleştiğini, hayatın ise derin bir
uykuya daldığını öğrenmiş.
Bu
satırları okuyan herkes bu müstesna kadının hayatının hep olumlu geçtiğini
zannedebilir. Oysaki tekrarlar, arada sırada baş gösteren
hayal kırıklıkları ve inanılmaz yorgunluklar hayatının büyük bölümünde hep var
olmuş. Yine de cesareti sayesinde; her yeni günün mucizesine tanıklık etmekten
geri durmamış.
Düşünsenize
görmediğine, işitmediğine üzülmek yerine; hayatın tam içine dalmış. Yaşamaktan,
yaşamdan tat almaktan bir an olsun korkmamış.
Kitapları
hep çok sevmiş. Elinden hiç bırakmamış. Çünkü başkalarının gördüğü, duyduğu
şeyleri bu sayede daha keyifle anladığını keşfetmiş.
Tanıştığı
kişilerin karakterini hep elleriyle okumuş. Sevgisini elleriyle dağıtmış. Aldıklarını
da elleriyle kalbine yerleştirmiş.
Derin
yalnızlık anlarında ise ne yapmış biliyor musunuz? Kendini unutup, başkalarına
yardım etmenin hazzını yaşamış. Kendi ağzından dökülen sözlere hayran kalmamak
elde değil.
‘’Başkalarının
gözlerindeki ışık benim güneşim, kulaklarındaki müzik senfonim ve
dudaklarındaki gülümseme mutluluğum oluyor.’’
Taoizmin
kurucusu ünlü Çinli filozof, Lao Tzu şöyle demiş yıllar yıllar öncesinde;
‘’Eğer
bütün insanlığı uyandırmak istiyorsanız; bütünüyle kendinizi uyandırın.
Dünyadaki acıları bitirmek istiyorsanız; içinizdeki karanlığı ve negatif
enerjiyi yok edin. Aslında dünyaya vereceğiniz en büyük hediye, kendi
değişiminizdir.’’
İşte
bu felsefeyi harfiyen uygulayan, çektiği onca acı ve zorluğa karşın yılmayan;
başarıdan başarıya koşan harika bir kadındı bugünkü yazımın ilham kaynağı.
İnsanın
hayattan ayrıldıktan sonra bile, hayranlıkla anılması muhteşem değil mi sizce
de?
Hayattayken
gösterilen çabaların, yine hayattayken verdiği meyvelerin; yıllara meydan
okuyan tohumları onlar. Şükürler olsun ki; giderek daha da kıymetli hale
geliyorlar.
Son
sözleri bu muhteşem kadının; bir genç kızken yaşadığı basit bir deneyimle yapmak
istiyorum.
‘’Günlerden
bir gün ormanda gezintiye çıkan bir arkadaşına, heyecanla neler gördüğünü sorar
Helen.
Arkadaşı, onun bu heyecanını anlayamaz. Sıradan, anlatmaya değmeyen
şeyler gördüğünü söyler. Bu cevap Helen’i düş kırıklığına uğratır. Arkadaşı
adına çok üzülür. Ve işte o anda neyi anlar biliyor musunuz?
Görme
engelli olmayanlar da çoğu zaman “görmeden” yaşarlar. Oysaki Helen o yıllarda;
görmeden müzeleri keyifle dolaşır. Dokunduğu eşyaları heyecanla keşfeder. Ve
tüm bunlardan büyük mutluluk duyar. Evet görmez, işitmez ama; parmak uçlarından
dokunduğu hayatı dolu dolu yaşar. ‘’
İşte
fiziksel engelleri olmamasına karşın “görmeden, duymadan” öylesine yaşayanlara;
yani bizlere söylediği o muhteşem sözleri.
“Yalnızca
üç gün daha görebileceğinizi düşünün. Nasıl tüm ayrıntıları gördüğünüzü
anlayacaksınız. Üç gün daha işitebileceğinizi düşünün. Her bir sesin, her bir
notanın nasıl özlemle ruhunuza dolduğunu
göreceksiniz. Yaşanacak üç gününüz kaldığını düşünün. Yaşamın tüm saniyelerini nasıl özlemle yaşadığınızı göreceksiniz."
Peki
bizler ne yapıyoruz?
Bakıyoruz,
ama görmüyoruz. İşitiyoruz, ama algılamaktan yoksunuz. Konuşuyoruz, ama
kalplere vurucu atışlar yapmaktan o kadar uzaktayız ki.
Halbuki
şükürlerle bakalım etrafımıza ne olur. Her bir detay mucizelere tanık olacak
kadar muhteşem çünkü.
Elimizdekilerin
ve yaşamımızın kıymetini bilip; sevgiyle sarılmak için bundan daha güzel, daha itici
bir motivasyon olabilir mi?
Haydi
durmayalım artık.
Fark
edelim.
Fark
ettirelim.
Yaşamın
hakkını verelim. Şükürlerimize yepyeni şükürler katılacak ben eminim. Şimdi tam
zamanı.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
21.
04. 2015
Kaynaklar:
https://www.nkfu.com; http://uz.wikipedia.org; http://nuraybartoschek.blogcu.com; https://aydinlanmaninyolu.wordpress.com; Helen Keller – The Story of My Life.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder