Muhteşem
bir hayat hikayesi.
Ders
alınacak pek çok özellik.
Zorlu
bir mücadele.
Yaşama
karşı dimdik ayakta kalan ve başarıdan başarıya koşan bir kadın.
Anlaşılmaktan
yoksun karanlık, sessiz bir dünyanın içinden; yaktığı mumla ışıltılar yaratan gerçek
bir mucize.
88
yıllık yaşamında acıdan mutluluğa yelken açan, hayata sımsıkı bağlanırken;
çevresindekilere de el
veren müstesna bir yürek.
Helen
Adams Keller.
Amerikalı.
Latince,
Almanca, Fransızca, İngilizce, Rusça tam beş dil öğrenmiş. Bisiklet, kano ve
yelkenli ile gezintiye çıkmaktan büyük keyif almış. Yüzme ve satranç vazgeçilmezi
olmuş. Pek çok makale ve kitap yazmış. Birçok vakıfta gönüllü olarak görev
almış. Dünyanın pek çok yerine seyahat etmiş.
Şimdi
sıkı durun. Tüm bunları kör, sağır ve dilsiz olduğu halde yapmış.
Alkışlamaya,
hayat öyküsünden ders almaya var mısınız?
Helen,
sağlıklı bir bebek olarak doğar. Ancak henüz iki yaşına varmadan geçirdiği
bir ateşli hastalık sonrası;
görme, işitme ve konuşma yetilerini yitirir. Dış dünyayla hiçbir bağlantısı
yoktur.
Ailesi,
Doktor Alexander Graham Bell‘e götürdüğünde; altı yaşında içine kapanık bir
çocuktur. Telefonu icat eden Doktor Bell’in tavsiyesi üzerine; sevimli kıza
özel bir öğretmen tutulur. Kendisi de
bir zamanlar kör olduğu halde, tedavi edilerek, kısmen gören öğretmeni Anne
Sullivan; Helen’e bir ayda okuyup yazmayı öğretir. Ve ölene değin öğrencisinin
yanından ayrılmaz.
Önlerindeki
uzun, zor ve engellerle dolu yolun farkındadırlar. Ancak Helen, öğretmeninin de
katkılarıyla çalışmaktan ve mücadele etmekten asla vazgeçmez. Kısa sürede
alfabeyi öğrenir. Ardından elini kullanarak yazmaya ve okumaya başlar. On
yaşına gelen Helen; öğrendiği sağır ve dilsiz işaretleriyle artık derdini
anlatan bir çocuktur.
Peki
bununla yetinir mi? Elbette hayır. İlerleyen yıllarda; herkes gibi konuşabilmek
adına sağırlar okuluna devam eder. On altı yaşına geldiğinde, konuşmalarına
yüreğinin sevgisini de katan; azimli, umut dolu bir genç kız olmuştur. Öğretmeninin
rehberliğinde, hayatın mucizelerini adım adım, parmak uçlarıyla keşfetmeye
çoktan hazırdır.
Okumaya
tutkun Helen, hedeflediği koleji de başarıyla bitirir. Edebiyat Fakültesinden
diploma aldığında; hem arkadaşlarının hem de öğretmenlerinin gurur kaynağı
olmuştur.
Bu
harika kalp; aynı zamanda beynimizin olağanüstü gücüne de canlı bir örnektir. Nasıl
mı? Henüz 19 aylık bir bebekken, o ateşli hastalığa yakalanmadan önce; zihninde
yer eden tek bir sözcük; hayatını tam bir mucizeye dönüştürür de ondan.
‘’Su’’
kelimesi ile başlayan yolculuğunda; beynin kullanıldıkça kapasitesinin
inanılmaz boyutlara ulaştığını gösteren en güzel örneklerden bir tanesi
olmuştur kendisi.
Yaşamın
zorluklarını çok iyi bilir. Bu nedenle hayatını; kendisi gibi ışıktan ve sesten
yoksun olanların yetiştirilmesi için harcamaya karar verir. Konferanslar veren,
kitap ve gazetelerde makaleler yazan umut dolu genç bir kadındır artık.
Kazandığı tüm parayı, amacı için harcamak ise en büyük keyfidir.
Sonradan
bir klasik olan ve kendi hayatını anlattığı "Hayatımın Öyküsü" isimli
kitabı, tam 50 dile çevrilir.
Sevgi dolu kalbiyle kısa sürede tanınan ve
sevilen başarılı bir kadın haline gelir. Bu arada pek çok umutsuz kişiye umut aşılar.
Bununla
yetinmeyen Helen; kapsamlı bir bağış kampanyası başlatır. Toplanan paralarla
kendi ismini taşıyan Helen Keller Fonu’nu kurar. Yaşamı boyunca pek çok
üniversiteden onursal doktora derecesi alırken; her zamanki mütevazi ve sevgi
dolu halini korur.
Tam
da o sıralarda patlak veren II. Dünya Savaşında; yara alıp kör olan askerlere gönüllü
olarak yardım eder.
Yorulmak
nedir bilmez. Şartlarını elinden gelen en üst seviyelerde zorlamak adeta yaşam
felsefesi olmuştur.
Japonya,
Avustralya, Güney Amerika, Avrupa ve Afrika başta olmak üzere toplam 5 kıta ve 35
ülke. Dile kolay. Neredeyse tüm dünyayı dolaşır. Milyonlarca görme engelliyle
irtibat kurar.
Verdiği
sayısız konferansta; dünyayı nasıl algıladığını, yaşamındaki zorlukları ve hayat
azmini keyifle paylaşır. Sevgiyle uzattığı elinden tutanları asla yalnız
bırakmaz. Çaresizliklerine sevgisiyle merhem olmanın yollarını bir şekilde
bulur.
Hayatının son yıllarında; aldığı sayısız ödüle; Amerika’nın en büyük
sivil madalyası olan Özgürlük Madalyası'nı da ekler.
27
Haziran 1880 yılında başlayan hayatı, 1 Haziran 1968’de uykusunda bittiğinde;
çoktan ölümsüzler arasındaki yerini almıştır bile. (devamı çarpıcı sözleriyle
2/2’de)
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
21.
04. 2015
Sen hep yaz.
YanıtlaSil