20 Haziran 2016 Pazartesi

OBLOMOV OLMAYAN VAR MI?

Oblolov, aslında bir roman kahramanı. Ünlü Rus yazarı Ivan Gonçarov'un bir romanında hayat bulmuş. Sonra aradan geçen yıllar içinde bu isimden hareketle ‘Oblomovluk’ terimi kullanılmaya başlanmış. Hatta sinemaya da uyarlanmış.

Yakın bir zamana kadar duymamıştım bu tabiri. Ama araştırmaya başladığımda toplumsal bir sorun olduğunu gördüm. Ve pek çok kişinin oblomov olduğunu. İşte bu nedenle yazımın başlığı olmayanları aramak yönünde. Çünkü sayıları tahminlerin hayli ötesinde.

Oblomovluk; olup biten her şeye karşı duyarsız olup; hareketsiz ve ilgisiz kalma hali olarak açıklanıyor uzmanlarca. Bu karakteristik özellik, dünyanın pek çok yerinde görülen bir davranış şekli.

Romanda İlya İlyiç Oblomov; saf, dürüst, iyi kalpli birisi olarak tanımlanıyor. Ancak tembel. Hiçbir şey üretmiyor. Hep hazırdan yiyor. Çoğu şeye boş veriyor. Hayatındaki her şey düşüncelerden ibaret kalıyor. Bir türlü gerçeğe dönüşmüyor. Sürekli değişen kararlar ve bitmeyen bahaneler etrafta uçuşuyor.

Sonuç mu? Giderek kaybettiği değerleri ile yüzleşiyor her defasında. Zor bir durum. Çünkü hayatı ellerinin arasından akıp giderken, seyirci olmayı seçiyor her defasında.

Elimizi taşın altına koyup; derinlerimize inelim mi şimdi? Öyle ya da böyle içimizde oblomovluk tınıları taşımıyor muyuz dersiniz?

Pek çoğumuz yaşadıklarımızdan memnun değiliz. Ama değiştirmek için hiçbir şey yapmıyoruz. Çoğu şeyi kötü de olsa kabullenmişiz. Sinmişiz adeta. Kabuğumuzun içine saklanmışız. BİZ umrumuzda değil. Varsa yoksa BEN diye feveran ediyoruz hep.

Yanımızda yöremizde hayatını değiştirenleri görünce, hemen yargı ve eleştiri oklarını geriyoruz. Biz yapamıyoruz ya, onlar da yapmasın istiyoruz. Hiç olmadığımız kadar benciliz.

Farkındayız çoğu şeyin, ama kendimize bile itiraf edemiyoruz bu halimizi. Çünkü iç sesimizi duymaktan bile korkuyoruz yeri geldiğinde.

Yavaş yavaş kendimizden vaz geçiyoruz. Hayatı anlamsız bulduğumuz zamanlar giderek artıyor. Keyifsizliğimiz de. Net düşünemediğimiz için kafamız giderek karışıyor. Planlar arasında kayboluyoruz.

İçten gelerek, severek, isteyerek bir şey yapmaktan o kadar uzaklaşıyoruz ki; değişiklik bizim için adeta kabusa dönüşüyor. Dolayısıyla dilimizden şikayet eksik olmuyor. Şükür etmek aklımıza gelmiyor. İlgisizliğimiz, duyarsızlığımıza karışıyor.

Zaman zaman kendileriyle de yüzleşiyor oblomov olanlar. Yapamadıkları yüzüne birer tokat misali çarptıkça; önce kendisine sonra hayallerini gerçeğe dönüştüren herkese öfkeleniyor. Kendisini zavallı gibi görüyor. İşte bu durum onu daha da derinlere itiyor maalesef. Cesaret yok içlerinde. Ve sırf bu korku nedeniyle hep yarım kalıyor hayatları. Çünkü uygun zaman hiç gelmiyor önlerine. Her şeyi bildiklerini, anladıklarını sanıyorlar. Ama ilk adımı atacak güç ve cesaretten hep yoksun kalıyorlar.

Ukrayna asıllı ünlü Rus roman ve oyun yazarlarından Nikolay Vasilyeviç Gogol’un bir cümlesi var ki; tam bu tanıma uyuyor. Şöyle diyor ünlü yazar;

‘’Yüzyıllar yüzyılları izliyor ve yarım milyon tembel, mıymıntı insan; büyük bir uyuşukluk içinde pinekleyip duruyor.’’

Uzmanların toplumsal bir hastalık olarak tanımladığı bu kavramı hafife almamak gerekiyor. Çünkü yaşarken ölmek; bu hayata karşı yapılacak en kötü davranış şekli.

O halde gelin beraberce silkinelim. Hazır doğa tüm ihtişamı ile uyanırken, bizler de uyanalım artık. Bilinçli olarak vazgeçelim hatalı hayatlarımızdan. Böyle gelmiş böyle gider demek yerine, hayallerimizi gerçeğe dönüştürmek için o zor ilk adımları atmaya çalışalım. Eyleme dönüştürelim tek tek.

Sadece hayal kurmak değil söz ettiğim. Çünkü sınırsız bir hayal dünyaları var oblomovların. Ama ya ötesi? Yok maalesef.

Düşünmek, plan yapmak, hayal kurmak elbette önemli. Ama her şey onunla sınırlıysa ne anlamı var ki?

Yaşam bekliyor mu bizi? Hayır. Öyle büyük hızla ilerliyor ki, bizim yetişmemiz için koşmamız gerekiyor neredeyse.

O halde koşalım gerekirse. Ertelemeden, vazgeçmeden ve çok geç olmadan hayata geçirelim hayallerimizi. Hayatın ve anların tadına vararak elbette. Detaylardaki her rengi içimize sindirerek.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

10.03.2016

Not: Beni bu önemli kavramla tanıştıran güzel kalp Sevgili Eser Demirbaşlı Tavman’a sonsuz teşekkürlerimle.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...