Beynimizde
hafıza ve duyguların saklandığı minicik badem şeklinde, şirin mi şirin iki
bölge vardı. Hatırladınız mı? Amigdalamız onlar evet. Hafıza ve duygularımızın
saklanıp, serbest bırakıldığı bu yer; yaşam kalitemiz için oldukça önemli. İşte kokladığımız güzel kokular bu bademleri
çok mutlu ediyor. Dolayısıyla hafıza ve duygularımız da mutlu oluyor. Olumsuzdan
olumluya geçiyor.
Bakın,
farkında değiliz elbette ancak; olumsuz düşünceler frekansımızı bir anda 12 MHz
düşürüyor. Olumlu düşünceler ise 10 MHz artırıyor.
Değerlerin
büyüklüğüne bakar mısınız?
Yani
yeni bir sabaha pür neşe uyandık diyelim. Aynada kendi ruhumuzu gördük
şımarttık.
Her
şey mükemmel gibi.
Ama
o da nesi? Herhangi bir nedenle; gazetede ilk bakışta göze çarpan bir resim, radyoda
duyduğumuz bir haber, bir davranış, bir olay bizi olumsuz düşünceler sarmalına atıverdi
işte.
Eyvah.
Bir
anda değerlerimiz geriledi. Henüz sabahın ilk saatleri. Dışarıya çıkmadık bile.
Tüm gün içinde yaşayacaklarımızı düşünürsek vay bizim halimize.
Dışardaki
kaos, kargaşa, öfkeli bakışlar, sert ve kırıcı sözler, kulak tırmalayan korna
sesleri, aç hayvanların mahsun bakışları, gün içindeki beslenme şeklimiz ve
daha niceleri…
Bu
zor geçişlerde frekans değerimizi artırmak bir yana, korumak bile ne kadar zor.
Öyle değil mi?
Yazık
değil mi bize? Hücrelerimize, emanet bedenimize, ruhumuza?
Peki
bizi kim kurtaracak?
Öncelikle
KENDİMİZ.
İşte
FARKINDALIK ANI.
Olumsuz
düşünceleri fark ediyoruz. Hemen değiştirmemiz gerek. Zorlanıyoruz biliyorum. O
halde elimizdeki seçeneklerden istediğimizi kullanma zamanı geldi demektir. Bulunduğumuz
yer, ortam ve zamana göre seçim bizim. Meditasyon, dua ya da sevdiğimiz bir kokuyu
koklamak bizi hemen rahatlatmaya başlayacak. Bir süre sonra daha olumlu
düşünürken; başarmanın keyfiyle gülümsemek ne kadar şahane.
Yapabilir
miyiz dersiniz? Elbette. Kolay değil; ama neden olmasın?
Bu
konuda yıllar süren araştırma ve deneylere imza atan önemli isimler var. Onlar sayesinde frekanslarımızın başka
maddelerin etkisi altında kaldığı gerçeğiyle yüzleştik, yüzleşiyoruz.
İşte
bunlardan iki tanesi; Amerikalı doktor Bruce Tainio ve esans yağlar uzmanı D.
Gary Young.
Deneyleri
oldukça basit. Ancak frekans değerlerinin ne kadar hassas bir dengede olduğunu çok
güzel açıklıyor.
Deneye
şaşıracaksınız eminim.
Denekler
beden frekansı 66 MHz olan iki sağlıklı erkek. Bir tanesinin eline kahve dolu
bir bardak veriliyor. Kısacık bir zaman aralığında frekansı 8 değer birden düşüyor.
Dikkat. Henüz içmedi bile. Bardağı elinden bırakıyor. Esans yağını kokluyor.
Frekansı 3 saniyede yeniden 66 MHz’e çıkıyor.
İkinci
denekten ise ikram edilen kahveden bir yudum alması isteniyor. Koklamak yerine
içmek frekansı 14 değer birden düşürüyor. Hemen kahveyi bırakıp esans yağını
kokluyor. Ama eski sağlıklı değerine gelmesi tam 3 gününü alıyor. Etki bu kadar
bariz.
Frekansın
ilişkilerdeki etkisi ise tartışmasız çok önemli. Sevgiyle size uzatılan bir eli
tutmak, o kişiye sarılmak anında enerjimizi onunla aynı seviyeye getiriyor.
Önemli olan o titreşimlerin bize faydalı olup olmayacağı.
Yani
işin özü DOĞRU FREKANSI yakalama gerçeği.
Hani
yeri gelir kader kısmet deriz, yeri gelir şans. Ama bizimle AYNI frekansa sahip
kişilerle, dünyanın neresinde olursak olalım günün birinde karşılaşırız. Belki henüz
karşılaşamadık. Belki çok yakınımızda. Belki bunu henüz fark edemiyor, algılarımız
kapalı olduğu için göremiyoruz.
En
doğru sesi kalp sesimiz söyleyecek.
Zaman
zaman özümüze yaptığımız yolculuk. İçimizdeki çocukla beraber olumlu frekansta
kalalım yeter.
Ruhunu
gördüğümüz, anında sevdiğimiz, içimizi ısıtan insanlar hep bizimle olsun. Olsun
ki frekansımızın o zarif dengesi hep artmaya meyilli kalsın.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
15.06.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder