1 Ağustos 2016 Pazartesi

FREKANSIMIZ LAVANTA KOKSUN (2/2)

Beynimizde hafıza ve duyguların saklandığı minicik badem şeklinde, şirin mi şirin iki bölge vardı. Hatırladınız mı? Amigdalamız onlar evet. Hafıza ve duygularımızın saklanıp, serbest bırakıldığı bu yer; yaşam kalitemiz için oldukça önemli.  İşte kokladığımız güzel kokular bu bademleri çok mutlu ediyor. Dolayısıyla hafıza ve duygularımız da mutlu oluyor. Olumsuzdan olumluya geçiyor.

Bakın, farkında değiliz elbette ancak; olumsuz düşünceler frekansımızı bir anda 12 MHz düşürüyor. Olumlu düşünceler ise 10 MHz artırıyor.

Değerlerin büyüklüğüne bakar mısınız?

Yani yeni bir sabaha pür neşe uyandık diyelim. Aynada kendi ruhumuzu gördük şımarttık.

Her şey mükemmel gibi.

Ama o da nesi? Herhangi bir nedenle; gazetede ilk bakışta göze çarpan bir resim, radyoda duyduğumuz bir haber, bir davranış, bir olay bizi olumsuz düşünceler sarmalına atıverdi işte.

Eyvah.

Bir anda değerlerimiz geriledi. Henüz sabahın ilk saatleri. Dışarıya çıkmadık bile. Tüm gün içinde yaşayacaklarımızı düşünürsek vay bizim halimize.

Dışardaki kaos, kargaşa, öfkeli bakışlar, sert ve kırıcı sözler, kulak tırmalayan korna sesleri, aç hayvanların mahsun bakışları, gün içindeki beslenme şeklimiz ve daha niceleri…

Bu zor geçişlerde frekans değerimizi artırmak bir yana, korumak bile ne kadar zor. 
Öyle değil mi?

Yazık değil mi bize? Hücrelerimize, emanet bedenimize, ruhumuza?

Peki bizi kim kurtaracak?

Öncelikle KENDİMİZ.

İşte FARKINDALIK ANI.

Olumsuz düşünceleri fark ediyoruz. Hemen değiştirmemiz gerek. Zorlanıyoruz biliyorum. O halde elimizdeki seçeneklerden istediğimizi kullanma zamanı geldi demektir. Bulunduğumuz yer, ortam ve zamana göre seçim bizim. Meditasyon, dua ya da sevdiğimiz bir kokuyu koklamak bizi hemen rahatlatmaya başlayacak. Bir süre sonra daha olumlu düşünürken; başarmanın keyfiyle gülümsemek ne kadar şahane.

Yapabilir miyiz dersiniz? Elbette. Kolay değil; ama neden olmasın?

Bu konuda yıllar süren araştırma ve deneylere imza atan önemli isimler var.  Onlar sayesinde frekanslarımızın başka maddelerin etkisi altında kaldığı gerçeğiyle yüzleştik, yüzleşiyoruz.

İşte bunlardan iki tanesi; Amerikalı doktor Bruce Tainio ve esans yağlar uzmanı D. Gary Young. 


 





Deneyleri oldukça basit. Ancak frekans değerlerinin ne kadar hassas bir dengede olduğunu çok güzel açıklıyor.

Deneye şaşıracaksınız eminim.

Denekler beden frekansı 66 MHz olan iki sağlıklı erkek. Bir tanesinin eline kahve dolu bir bardak veriliyor. Kısacık bir zaman aralığında frekansı 8 değer birden düşüyor. Dikkat. Henüz içmedi bile. Bardağı elinden bırakıyor. Esans yağını kokluyor. Frekansı 3 saniyede yeniden 66 MHz’e çıkıyor.

İkinci denekten ise ikram edilen kahveden bir yudum alması isteniyor. Koklamak yerine içmek frekansı 14 değer birden düşürüyor. Hemen kahveyi bırakıp esans yağını kokluyor. Ama eski sağlıklı değerine gelmesi tam 3 gününü alıyor. Etki bu kadar bariz.  

Frekansın ilişkilerdeki etkisi ise tartışmasız çok önemli. Sevgiyle size uzatılan bir eli tutmak, o kişiye sarılmak anında enerjimizi onunla aynı seviyeye getiriyor. Önemli olan o titreşimlerin bize faydalı olup olmayacağı.

Yani işin özü DOĞRU FREKANSI yakalama gerçeği.

Hani yeri gelir kader kısmet deriz, yeri gelir şans. Ama bizimle AYNI frekansa sahip kişilerle, dünyanın neresinde olursak olalım günün birinde karşılaşırız. Belki henüz karşılaşamadık. Belki çok yakınımızda. Belki bunu henüz fark edemiyor, algılarımız kapalı olduğu için göremiyoruz.

En doğru sesi kalp sesimiz söyleyecek.

Zaman zaman özümüze yaptığımız yolculuk. İçimizdeki çocukla beraber olumlu frekansta kalalım yeter.

Ruhunu gördüğümüz, anında sevdiğimiz, içimizi ısıtan insanlar hep bizimle olsun. Olsun ki frekansımızın o zarif dengesi hep artmaya meyilli kalsın.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

15.06.2016

Kaynaklar: http://nrlstyle.blogspot.com.tr; https://indigodergisi.com; www.welbeing.com.au.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...