13 Kasım 2016 Pazar

ATAMIZIN BİLİNMEYEN YÖNLERİ (4/4)

O yüce gönüllü, cesur Türk kadınlarının sayısı o kadar çok ki. Bir tanesini yazarken diğerini unutsak tarih sayfaları ağlayacak sanki.

İşte yine onlardan bir diğer örnek Zekiye hanım.

Çoğumuzun pek de tanımadığı bu güzel kadın; 10 Aralık 1919 yılında yaptığı bir mitingle (ki ismi Mutfak Projesi), tam 3000 kadını toplamayı başarmış. Bu anlamda dünyadaki İLK ve TEK kadın.

Hem de o zamanın zor şartlarında, iletişim araçlarından ve yollardan yoksun bir milletin bağrında gerçekleşmiş bu olay. Üstelik henüz kadının sokağa bile çıkma hakkı yokken.

Hayran olmamak, saygı duymamak elde mi? Müthiş bir zeka, şahane bir organizasyon kafası. Ama daha bitmedi. Şimdi sıkı durun lütfen.

1996 yılında İngiltere seçimlerinde meclisteki 23 kadın sayısını 123’e çıkaran ve tüm dünyanın bir anda dikkatini çeken Leslie Abdela; kimi örnek alıyor dersiniz? Elbette Atatürk’ü ve Mutfak projesi ile 3000 kadını mitinge toplayan Zekiye hanımı.

Bundan büyük gurur olabilir mi? Hem de aradan geçen tam tamına 77 yıl sonra bile etkisi bu kadar derin hissediliyorken.

Dünyada ilk rütbeli ve üniformalı kadın asker imajını yerleştirenler yine bizden. Kurtuluş savaşındaki o kahraman kadınlarımızdan çıkıyor.

Binbaşı Ayşe ALTUNTAÇ, Üsteğmen Emine VARDARLI, Üsteğmen Fatma ŞİMŞEK. Ve daha niceleri.

Üsteğmen Kara Fatma ( dünyadaki ilk müfreze reisesi kendisi) ve çok fakir olmasına rağmen bağışlanan üsteğmenlik maaşını Kızılay’a bağışlayacak kadar da zengin gönüllü.

Atamız; tüm mal varlığını milletine bağışlamasının nedenini bakar mısınız nasıl zarif anlatıyor?

”Mal ve mülk bana ağırlık yapıyor, onları asıl sahibi olan milletime bağışlamaktan ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar, asıl zenginlik insanın manevi şahsiyetinde olmalıdır.“

Ciddi, vakur, zarif ama bir o kadar da esprilidir Atamız. Her davranışından, her sözünden asalet akar. Zarafetini nakış gibi işler sözcüklerle. Ve söz konusu milleti olduğunda, duyduğu sevginin sınırları yoktur.

İzmir’in düşmandan kurtulması akabinde Ankara’ya trenle giderken; gece kompartmanında kolunu yastık yaparak uyur. Sabah ise kalkar kalkmaz ilk işi kravatını lavaboda yıkamak olur. Bu kadar mütevazidir o. Ertesi sabah kapısını açan yaveri onun hiç uyumadığını anlayıp, sebebini sorduğunda ise; cevaben şöyle der;

“Ya çocuk, kompartımanıma yastıkla battaniye koymayı unutmuşunuz. Kolumu yastık yaptım ağrıdı. Setremi yastık yaptım üşüdüm. Bende uyumadım kalktım. Geç fark ettim. Üstelik hepiniz en az benim kadar yorgundunuz. Hiçbirinize KIYAMADIM. Önemli olan benim uyumam değil MİLLETİMİN rahat uyuması”.

Bir başka anısı yine takdire şayan.  

İstanbul Üniversitesi’nin açılış töreni yapılacak. Çok mütevazı bir salondayız. Oturmak için sadece tahta iskemleler var. Ancak o da nesi? Tam ortaya ATATÜRK’ün oturması için kırmızı renkte süslü muhteşem bir koltuk konmuş. Profesörlerle birlikte geliyor Atamız. Kırmızı koltuğu gösterdiklerinde ise ağzından peş peşe şu sözcükler dökülüyor. “Sizlerden öğrenecek o kadar çok şeyim olduğuna göre bu koltuk sadece sizlere layıktır.” En kıdemli profesörü o koltuğa oturtuyor ve kendisi tahta iskemlede programı sonuna kadar izliyor.

Sevgisini saygıyla harmanlayan ve bunu bizzat yaşatan bir liderdir o.

Günlerden bir gün meclise, İstanbul ve Ankara illerinden birisine ‘ATATÜRK’ isminin verilmesi için bir kanun önergesi veriliyor. Durumdan haberdar olunca Atamızın 
tepkisi ne mi oluyor? Yine kendisine yakışanı yapıyor.

İşte sözleri; “Bir ismin dillerde kalması için şehrin temellerine sığınmasına gerek yoktur. Bakın bu şehrin ismi İstanbul, ama Fatih Sultan Mehmet’i hemen hatırlıyoruz. Eğer ben bir şey yapabildiysem bunu binaların tepelerine, şehrin temellerine ismimi yazarak değil; MİLLETİMİN KALBİNE yazarak anılmak isterim.”

Mustafa Kemal ATATÜRK’ü anlatmak için zaman nedir ki?

Yazdıkça yazası gelir insanın. İster ki o derin gurur paylaşılsın ve kocaman olsun gönüllerde; yine ve yeniden.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

10.11.2016

NOT: Her birimizi gururlandıran ve Mustafa Kemal Atatürk’ü çok daha yakından tanımamıza vesile olan tüm bu özel notlar ve emekleri için Sn. İlknur Göktürkün Kalıpçı’ya sonsuz teşekkürlerim ve saygımla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...