7 Kasım 2016 Pazartesi

90 YIL SONRA BASILAN KİTAP ve ATATÜRK (2/3)

Şimdi bu gazetecinin gözünden ve sözünden; o zamanın Türkiye’sini, modern ilkokul çocuklarını, tiyatro oyunlarını, Anadolu’daki müthiş vatan sevgisini, köylerdeki savaş koşullarını, çocuk askerlerini, savaş ortamındaki gündelik hayatı ve hepsinden öte Mustafa Kemal’i yad edelim istedim.

Birebir onun kaleme aldığı sözlerdeyiz. Onunla beraber şaşırmaya hazır mısınız?


“Ziyaret ettiğim okullar arasında en ilginç olanları ilkokullardı. Burada küçük Türk erkek ve kız çocukları, resimlerle süslü sınıflarında yan yana oturuyordu. Okulların birinde bir öğretmen, bir kız ve bir erkek çocuğunun bize konuşma yapmasını istedi. Bitirdiklerinde tüm arkadaşları onları alkışladı. Ardından beş erkek ve kız oldukça zor bir dans sergilediler. Hep birlikte çoşkuyla şarkılar söylediler. Erkeklerle kızların çift olup şahane bir vals yapmasıyla da tören sona erdi.’’

“Türk yetkililer Anadolu’daki ziyaretim sırasında, özellikle de Ankara’da beni istediğimi yapma konusunda özgür bıraktı. Bana çok içten davrandılar. Rica ettiğimde yapabilecekleri her türlü yardımı da yaptılar.’’

‘’Beni çok etkileyen bir başka şey, konuştuğum Türkler’in çoğunun gösterdiği bırakın mütevaziliği, alçak gönüllü ruh halleriydi. Türk karakterinin romantik yönünden edindiğim izlenim ‘Korkunç Türk’ efsanesini çürütmeye yetti. Bir Türk’ün; Müslüman ya da Hıristiyan veya hayat koşulları ne olursa olsun bir kadına; saygı çerçevesi dışında davrandığını bir defa bile görmedim.’’

Bu genç gazeteci Ankara’da iken; Halide Edip Adıvar’la ve o zamanın özgür kadın gazetecisi Müfide Ferid ile de tanışır. Bu özgür ve cesur ruhlu cevval Türk kadınları, bilgi birikimleri kadar giyimleri ile de onu derinden etkiler.  Özellikle Halide Edip Adıvar’ı; batı da dahi erkek işi denilebilecek işleri yapıyor olmasına rağmen; entelektüel açıdan Batılı kadınlardan daha yüksek bir seviyede bulur. Onun önde gelen Türk romancılarından biri olmasının yanında; keskin bir nişancı ve uzman bir binici olmasını da eklemeden geçmez.

O savaş ve yokluk ortamında, yaşları küçük olsa da büyükleri gibi canla başla savaşan çocuk askerlerden etkilenir. Yaralandıklarında gösterdikleri cesaret onu bir başka yerden vurur. Özellikle Ankara’da bir lokantada yemek yerken gördüğü silahlı üç küçük çocuk ve onların hikâyeleri karşısında ne diyeceğini bilemez. Başlarına para ödülü konup yurt genelinde aranan bu çocuklar; en az büyükleri kadar ülke savunmasında söz sahibidir.

Onu en çok şaşırtan olay ise, Ankara’da sokaklarda dolaşırken tesadüfen rastladığı Hamlet afişi olur. Merak eder ve oyuna gider. Gösterinin yapılacağı yer bir ahırdır. Zemin ise bildiğimiz toprak. Sert ve soğuk Ankara gecesinde seyirciler için bir soba vardır az ötede. İşte bu genç gazeteci hayatının ilk Shakespeare oyununu burada seyreder. Hayran kalır. Bu arada gösteriye gelen üç şair arasındaki bir isim vardır ki, bilmeden onunla da karşılaşır.

Bu isim kim midir? Nâzım Hikmet.

Bakın o geceye ait hislerini nasıl anlatır Streit;


“Türkiye’deyken onca sürprizle karşılaştım; ama Anadolu Tiyatro Grubu’nun, dünyanın en meşhur trajedisi Hamlet’i sergileyeceğini bildiren afişlerle karşılaştığım; 1 Mart’taki o gece kadar büyük bir sürpriz yaşamadım.”

Ne mutlu bize ki; tüm bu örnekler; işgal altındaki ülkemize gelirken taşıdığı kaygıları, kötü imajları, dünya ülkelerinin hakkımızdaki kötü izlerini silip götürmüş. Böylesi cesur yürekli bir milletin evlatları olmakla insan nasıl da gurur duyuyor. Öyle değil mi?

Üstelik bu güzelliklerin hepsini çok kısa süre içinde, hem de savaş ortamında ve sonrasında gerçekleştirmek muhteşem bir başarı değil de nedir?

O nedenle tüm dünya Türk milletine ve Mustafa Kemal’e hep hayran oldu. Bundan da hiçbir zaman vazgeçmedi. (devamı 3/3’de)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

10.11.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...