Şimdi
bu gazetecinin gözünden ve sözünden; o zamanın Türkiye’sini, modern ilkokul
çocuklarını, tiyatro oyunlarını, Anadolu’daki müthiş vatan sevgisini, köylerdeki
savaş koşullarını, çocuk askerlerini, savaş ortamındaki gündelik hayatı ve hepsinden
öte Mustafa Kemal’i yad edelim istedim.
Birebir
onun kaleme aldığı sözlerdeyiz. Onunla beraber şaşırmaya hazır mısınız?
“Türk yetkililer Anadolu’daki ziyaretim
sırasında, özellikle de Ankara’da beni istediğimi yapma konusunda özgür
bıraktı. Bana çok içten davrandılar. Rica ettiğimde yapabilecekleri her türlü
yardımı da yaptılar.’’
‘’Beni
çok etkileyen bir başka şey, konuştuğum Türkler’in çoğunun gösterdiği bırakın mütevaziliği,
alçak gönüllü ruh halleriydi. Türk karakterinin romantik yönünden edindiğim
izlenim ‘Korkunç Türk’ efsanesini çürütmeye yetti. Bir Türk’ün; Müslüman ya da
Hıristiyan veya hayat koşulları ne olursa olsun bir kadına; saygı çerçevesi dışında
davrandığını bir defa bile görmedim.’’
Bu
genç gazeteci Ankara’da iken; Halide Edip Adıvar’la ve o zamanın özgür kadın
gazetecisi Müfide Ferid ile de tanışır. Bu özgür ve cesur ruhlu cevval Türk
kadınları, bilgi birikimleri kadar giyimleri ile de onu derinden etkiler. Özellikle Halide Edip Adıvar’ı; batı da dahi
erkek işi denilebilecek işleri yapıyor olmasına rağmen; entelektüel açıdan
Batılı kadınlardan daha yüksek bir seviyede bulur. Onun önde gelen Türk
romancılarından biri olmasının yanında; keskin bir nişancı ve uzman bir binici
olmasını da eklemeden geçmez.
O
savaş ve yokluk ortamında, yaşları küçük olsa da büyükleri gibi canla başla
savaşan çocuk askerlerden etkilenir. Yaralandıklarında gösterdikleri cesaret
onu bir başka yerden vurur. Özellikle Ankara’da bir lokantada yemek yerken gördüğü
silahlı üç küçük çocuk ve onların hikâyeleri karşısında ne diyeceğini bilemez.
Başlarına para ödülü konup yurt genelinde aranan bu çocuklar; en az büyükleri
kadar ülke savunmasında söz sahibidir.
Onu
en çok şaşırtan olay ise, Ankara’da sokaklarda dolaşırken tesadüfen rastladığı Hamlet
afişi olur. Merak eder ve oyuna gider. Gösterinin yapılacağı yer bir ahırdır.
Zemin ise bildiğimiz toprak. Sert ve soğuk Ankara gecesinde seyirciler için bir
soba vardır az ötede. İşte bu genç gazeteci hayatının ilk Shakespeare oyununu burada
seyreder. Hayran kalır. Bu arada gösteriye gelen üç şair arasındaki bir isim
vardır ki, bilmeden onunla da karşılaşır.
Bu
isim kim midir? Nâzım Hikmet.
Bakın
o geceye ait hislerini nasıl anlatır Streit;
“Türkiye’deyken
onca sürprizle karşılaştım; ama Anadolu Tiyatro Grubu’nun, dünyanın en meşhur
trajedisi Hamlet’i sergileyeceğini bildiren afişlerle karşılaştığım; 1
Mart’taki o gece kadar büyük bir sürpriz yaşamadım.”
Ne
mutlu bize ki; tüm bu örnekler; işgal altındaki ülkemize gelirken taşıdığı kaygıları,
kötü imajları, dünya ülkelerinin hakkımızdaki kötü izlerini silip götürmüş.
Böylesi cesur yürekli bir milletin evlatları olmakla insan nasıl da gurur
duyuyor. Öyle değil mi?
Üstelik
bu güzelliklerin hepsini çok kısa süre içinde, hem de savaş ortamında ve
sonrasında gerçekleştirmek muhteşem bir başarı değil de nedir?
O
nedenle tüm dünya Türk milletine ve Mustafa Kemal’e hep hayran oldu. Bundan da hiçbir
zaman vazgeçmedi. (devamı
3/3’de)
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
10.11.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder