17 Kasım 2009 Salı

NEDEN BU KADAR DUYARSIZ OLDUK?



Birer birey olarak toplumda yaşam mücadelesi veriyoruz her birimiz. Kariyerimiz, statümüz, geleceğimiz, ailemiz ve çocuklarımız için çalışıyoruz; hemde her türlü zorluğa rağmen yılmadan, ayaklarımızın üzerinde dimdik durarak. Her türlü çabayı hatta bazen insanüstü gayreti bile gösteriyoruz kendimiz ve sevdiklerimiz için. Ama ya diğerleri, bizimle aynı yaşamı paylaşan, aynı havayı soluyan çevremizdeki diğer insanlar? Onlar için neler yapıyoruz, haklarında neler düşünüyoruz? Belki de varlıklarından haberdar bile değiliz. Belki de çevremizde olup olmamaları bizi hiç ilgilendirmiyor.


Ne yazık ki acı ama gerçek bu sonuç. Peki ama neden bakış açımız bu denli kısıtlı?

Neden her şeyi görmemizi engelleyen at gözlüklerimizi bir kenara atıp çevremizde olup bitenle daha çok ilgilenmiyor, hassaslığımızı ve sevgi dolu kalbimizi yakınlarımız dışındaki insanlar için de kullanamıyoruz?

İşin içinde kendimiz ve sevdiklerimiz olduğunda akan sular dururken; tanımadığımız yardıma muhtaç insanlar için bu denli katı olabiliyoruz?

Bu nasıl bir döngü?

Kalbimiz, duygularımız değişebilir mi?

Yakınlarımızın başına gelen kötü olaylarda sızlayan içimiz, akan göz yaşlarımız yabancı bir insan söz konusu olduğunda durabilir mi?

Bence hayır! Toplum olarak yine de hoşgörümüz olduğuna, dünyanın en yardımsever, en merhametli insanların hep bizlerden çıktığına inanıyorum. İnanıyorum ama nerede bu duyarlı insanlar?

Kendisinde engeli olmadığı için engelli insanların verdiği yaşam mücadelesinde sessiz kalanlar, sadece uzaktan acıyarak ve merakla bakmanın yürekleri daha çok kanattığını bilmezler mi? Yardıma muhtaç, sevgiye ve ilgiye aç yığınla çocuğun ( çocuklarımızın) sokaklarda, bakımevlerinde çektiği yüz karası muameleleri görmezler; bir tanesinin yerine bile kendi çocuklarını koymazlar mı? Akıllarına her geldiğinde hiç düşünmeden yakınlarını, akrabalarını arayıp hal hatır sorarken; huzurevlerinde sıcacık bir elin dokunuşuna, yumuşacık sevgi dolu söyleşilere muhtaç yaşlıları düşünmezler mi? Huzur dolu evlerinde ayaklarını uzatıp yorgunluk atarken; yakacak bulamadığı için giysilerini yakmak zorunda kalan, morarmış ellerini nefesleri ile ısıtmaya çalışan kırık gönülleri bilmezler mi? Bir gün giydiğini diğer gün giymeyen, rengini, modelini hatta markasını beğenmediği için dolaplarda unuttuğu onlarca giysinin ve kullanmadığı eski eşyaların yardıma muhtaçların ellerinde aldığı değeri görmezler mi? Hasta olmadan, acı çekmeden henüz sağlamken organlarını bağışlayarak nice umutsuz insanın gözlerine yaşam sevinci yerleştirmenin güzelliğini hissetmezler mi?


NEDEN bu duyarsızlık?

Vermek, aldığını paylaşabilmek, hiç tanımadığınız gönüllerde sevinç pırıltıları yaratabilmek; küskün, hayata dargın bir insanı yaşama yeniden döndürmek; bir yaşlıyı bir çocuğu sevindirmek; bir engellinin sokağa çıkabilmesine yardım etmek, destek aradıklarında tek bir imza yada minicik bir maille onlarında arkalarında sağlam ve yıkılmaz kaleler olduğunu gösterebilmek;… tüm bunlar öyle naif hisler ki.

Bu minicik detaylar karşılığında yüreğinizde yaşayacağınız derin mutluluğun yerini hiçbir şey dolduramaz buna emin olabilirsiniz.

O halde harekete geçmek, ilk adımı atmak; çoktan gülmeyi unutmuş yüreklerde küçük ümit filizlerini yeşertmek için gayret göstermenin tam zamanı. Sadece uzaktan acımakla, hep başkalarının yardım etmesini beklemekle geçirmeyelim günlerimizi. Çevremizdeki olaylara, yaşayan insanlara daha duyarlı olmakla başlayabiliriz bu işe. Çocuklarımıza ilk eğitimi verirken bunun önemini o güzel yüreklerine yerleştirebiliriz. Yeter ki isteyelim canı gönülden, bakın neler çıkacak ortaya. Sizin iç huzurunuz ve parıldayan gözleriniz onlarca yürekte ses bulacak. Ben inanıyorum, yeter ki siz de inanın.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ
06 01 2005

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...