İçimizi daraltan, bizi kaygıların derinliğine sürükleyen korkularımız var. Bir türlü sakinliğimizi koruyamadığımız, kendimizi tanımakta zorlandığımız, bizi biz olmaktan çıkaran korkular bunlar. Dile getiremediğimiz, paylaşamadığımız, paylaşırsak yanlış anlaşılmaktan korktuğumuz, çoğu zaman içimizde yaşattığımız korkularımız…
Yüksekten korkmak, uçağa binmekten korkmak, karanlıktan korkmak, herhangi bir hayvandan korkmak gibi korkular değil bu söz ettiklerim. Çünkü bu tarz sıradan korkularımızla birebir yüzleştiğimizde, belki de birkaç deneme sonrası korkularımızın hafiflediğini ve bir süre sonra da geçip gittiğini biliyoruz.
Ama değer verdiklerini, sevdiğini, aşkını, eşini, oğlunu, kızını, ya da çok özel bir yakınını özlemle beklerken ortaya çıkan ve geri dönüş günleri yaklaştıkça yoğunluğu giderek artan korkularımız var bizim.
Böylesi korkular içimize çöreklenmeye başladığında günler, haftalar, hatta bazen aylar boyunca kendimizi tutarız…
Soğukkanlılığımıza güvenir, korkularımızın bizi esir almasına izin vermeyiz…
Sanki bir set çekeriz tüm korkularımıza, endişelerimize. Onları görmezden gelir belki de kendi kendimizi kandırırız.
Ve o setin arkasında güvende olduğumuzu sanırız. Ama öyle bir an gelir ki o set yıkılır ve korkunun son katresinde yüreğimiz sanki ellerimizin arasından kayıverir.
Dağılırız…
Bastırdığımızı sandığımız tüm korkular o anda açığa çıkmaya başlar. Başımız döner, titremeye başlarız. Aklımıza ışık hızıyla öyle değişik senaryolar gelir ki…
Her biri bizi çılgına döndürür adeta, korkularımızı daha da katmerleştirir. En son saniyede bile endişelerimiz geçmez. Aklımıza üşüşen sorular beynimizi bir örümcek ağı gibi sarar.
Her şeyin eski düzenine kavuşmasına, tüm sıkıntıların ve dertlerin bitmesine neredeyse çeyrek kala nereden çıkmıştır bu amansız korku, bilemeyiz. Belki bir gün, belki bir hafta, belki de bir saat gibi kısacık bir süremiz daha vardır oysa ki endişelerimizle beraber yaşamaya. Ama yok. O son katrede korkumuz tavan yapar. Ve bizi hiç olmadığımız kadar çok etkiler. Sanki bundan önceki zaman diliminde aynı korkuyla beraber yaşayan kişi biz değilmişiz gibi şaşırtır belleğimizi.
Öyle ki tüm hücrelerimizde hissederiz; korkunun son katresinde çalan davulun kulaklarımızı sağır eden sesini.
İçimiz içimizi yer adeta. Elinden tüm oyuncakları alınmış çaresiz bir çocuk gibi bakarız etrafımıza. Gözlerimiz, gözyaşlarımızı tutmakta zorlanırken kalbimiz en yüksek ritmiyle atarken…
Belki de bastırdığımız korkumuzla yüz yüze gelmeye çeyrek kalanın çığlığıdır bu. İçten içe büyümüş, kabarmış ve son katre de kabına sığamaz olmuştur.
Tıpkı coşup kabaran koca dalgaların sahili dövmesi gibi çarpar içimizde sağa, sola. Her bir darbede bir başka yerimiz titrer sanki. Denizin dalgaları gibi kabarıp, katmerleşmesi, içimize sığmaz olması da bu yüzdendir. Ancak o güzel kucaklama anında son bulur.
Gözlerinizi gözlerine dikip, ellerinizi ellerine kenetleyip, sıkı sıkıya sarıldığınızda, teninin kokusunu içinize çekip, sıcaklığını kendi içinizde hissettiğinizde yok olur, tıpkı aniden sakinleşen bir deniz misali durulur. Artık her şey geçmiş, o karabasan korkularımız yok olmuştur. İşte o ana değin gözpınarlarımızda hazır bekleyen yaşlar usul usul inerken yanaklarımızdan içimiz boşalır sanki. Boşaldıkça rahatlarız. Korkularımızın bizi esir aldığı günleri bir çırpıda yok etmek istercesine gülümseriz. Ta ki yeni korkularla tanışana değin.
Hayat bu, belki bir gün, belki bir hafta, belki de aylar sonra yine çok sevdiklerini uzaklara yol ettiğinde; yine hayatındaki en önemli kararların birini an be an yaşadığında karşına dikiliverecek bilirsin.
İnsanoğlu böyledir işte. Sevdikleri hep yanı başında olsun, onunla beraber yaşasın, onunla bir nefes alsın ister. Ama hayat şartları, geçim sıkıntıları, eğitim gerekliliği gibi yaşam şeklimizdeki pek çok zorunluluk nedeniyle ayrılıklar kaçınılmazdır. Süreleri ise bazen birkaç gün, bazen aylar, bazen de yıllar sürer. İşte korkularımızda böyle zamanlarda filiz verip, geçen zaman içinde katmerleşerek bize hayatı adeta zindan eder.
Yine de ben diyorum ki korkunun son katresinde içinizi ferah tutun, güzel şeyler düşünmeye çalışın elinizden geldiğince. Hep bir gülümseme olsun yüzünüzde, gözyaşlarınız mutluluğunuza ortak olmak için aksın yanaklarınıza ve her ayrılığınız sıcacık kavuşmalarla son bulsun.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
01.11.2011
Ne kadar doğru ifade etmişsiniz hisleri, elinize sağlık..
YanıtlaSilMerhaba,
YanıtlaSilPsikolojik konuları sanatlıca işleyebilmeniz takdire değer. Tebrik ederim.
Not. Denizin dibinde sadık kalanlar (saklı yaşamlar) başlıklı yazınız Damla'da yayımlandı. katkınız için tekrar teşekkür ederim.
hayırlı günler dileğiyle.
Belgin Abla,
YanıtlaSilAğzına ve yüreğine sağlık. Korkularımızla yüzleşmek ve hissetmek. Çok güzel ve anlamlı bir yazı olmuş. Korkuyorum yalnızlıktan, sevgisizlikten, mutsuzluktan....
Belgin Abla tekrar teşekkürler yazınız için..
Sevgi ve Saygılarımla,
Murat ARSLAN