22 Ağustos 2012 Çarşamba

BENCİLLİK TOHUMU ekMEyelim!

Bayramın ikinci günü. Herkeste bir telaş. Bir yerlere, birilerine yetişme derdinde olan kalabalığın içindeyiz biz de. Kıyafetler özenli, temiz; özellikle çocuklar pamuk şekeri misali süslenmiş, özenle giydirilmiş. Gayrettepe’de boş bir metrobüse biniyoruz ön taraftan. Genelde ön koltuklar hamilelere, engellilere ve yaşlılara ayrılır; usul erkan böyledir. Hatta ön koltukların yanında bunu hatırlatan mini amblemler de vardır.

Ama o da ne? En ön koltukları bir aile kapıyor. Anne baba ikili koltuğa geçiyor ve diğerlerine de çocuklarını oturtuyor, deyim yerindeyse adeta savuruyor. İkisi de erkek çocukların. Biri beş, diğeri sekiz yaşlarında en fazla. Metrobüs ise doldukça doluyor ve kalabalıklaşıyor. Ayakta duranlar zar zor yer buluyor kendilerine dikildikleri yerde. Bir elleriyle de tutunacak yer arıyorlar, hareket anında düşmemek adına. Biz tam çocukların oturduğu tekli koltukların önünde ayaktayız. Pür dikkat anneyi ve çocukları izliyorum. Çocuklar sıkılıyorlar, oturmak istemiyorlar belli ki. Anne ise kaş göz hareketleri ile onları yerlerinde tutma ve koltukları başkasına kaptırmama telaşında. Onca oturmaya ihtiyaç duyan, yaşlı, kucağında çocukla dikilen insana inat üstelik.

Babası ise belli ki duyarsız, umursamıyor bile.

Bu nasıl bir tablodur böyle anlamak mümkün değil. Bu nasıl bir bencillik aşılamasıdır anneden oğullara verilen. Çocuklar rahatça ayakta durabilir, hatta anne ile babalarının kucaklarına oturabilirler. Ama hayır. Anneleri onlara toplum içinde nasıl bencil olunacağını öğretme cabasında anbean. O kısacık zamanda öğretti de. 

İşte bu çocuklar büyüyecek, topluma karışacaklar; yarın baba olup kendi çocuklarını yetiştirecek belki de. İçlerindeki o bencillik tohumları kimbilir nasıl dokunacak etraflarındakilere. Eşine, çocuklarına, hatta yıllar içinde yaşlanan anne ve babasına bencilce davranmayacağını kim söyleyebilir ki? O tohumu yüreğine eken annesini bile belki de görmezden gelecek pek çok hareketiyle. Çünkü her düşünce gün gelir bumerang misali sahibini bulur derler. Bundan kaçış yok. Bir anne nasıl olur da çocuklarına böylesi bir bencilliği aşılar? Bencilliğin toplumsal yaşamdaki en büyük çıbanbaşı olduğundan nasıl habersiz, daha doğrusu duyarsız olur? İşte bir anne olarak bunu anlamam mümkün değil.


Üstelik Ramazan ayı gibi duyguların, anlayışın, hoşgörünün, yardımlaşmanın ne denli önemli olduğunun her yerde vurgulandığı kutsal bir aydan çıkalı henüz iki gün olmuştu. Ama o annenin kalbindeki anlayış ve hoşgörü bayramla beraber bitmiş olmalı ki; çocuklarına bencillik tohumlarını eliyle tek tek ekmekte bir sakınca görmedi.


Toplumda yaşamanın altın kuralı; sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü, anlayışı ve gönül gözüyle bakmayı bilmek olmalı. Anne babalar olarak bizlere düşen ise çocuklarımıza bunu küçük yaşlardan en doğru şekliyle vermek, yaptıklarımızla da örnek olmak. Yoksa birbirini sevmeyen, anlaşamayan, saygı ve sevgi duymayan bireyler haline geliriz ki; böylesi bir çoğunlukla hiçbir alanda ilerleme sağlanamaz. Paylaşmanın o güzel enerjisini öğretelim çocuklarımıza. Yeri geldiğinde ekmeğini, yeri geldiğinde koltuğunu paylaşmasını bilsin. Bilsin ki paylaştıkça yüreğiyle büyüyeceğini bir güzel öğrensin.

Sevgiyle hoşgörüyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

20.08.2012

1 yorum:

  1. Çocukların bir yere oturma hakkının olmadığı algısını çok garip buluyorum. Çocuk dediklerimiz bir yetişkin kadar güçlü ve dayanıklı değiller. Daha çabuk yorulurlar, aracın yolculuk sırasındaki sallantılı hareketlerinde iyi tutunamazlar ve saire. Dolayısıyla "O kadar yetişkin ayaktayken çocukların oturması çok saçma" mantığının kedisi saçma bence. "Ayakta yaşlı varken çocuğun oturması saçma" mantığı da öyle. Yetişkin ile çocuk, aynı kümede değerlendirilebilir. Ben bir yaşlıya yer veriyorsam bunun nedeni saygıdan daha öncelikli olarak daha çabuk yorulması ve tutunmakta güçlük çekmesi ihtimallerinden ötürü. Dolayısıyla ayakta yaşlı varken bir çocuk oturuyorsa bunda kötü bir şey yok. Ha, anne-baba çocuklarını kucaklarına alırlarsa elbette sorun çözülebilir. Ancak sürekli bu şekilde yolculuk yapmak tahmin edersiniz ki çileli bir durum. Yol boyu (örneğin) 23 kiloluk çocuğunuzun kucağınızda oturması çok kolay ve rahat olmasa gerek. Araç çok sıkışıksa bir yol bulmaya çalışmak gerek tabii, ama her zaman yöntem bulunamıyor. Bir de şunu hep gözardı ediyoruz: Gençler ve orta yaşta yetişkinler sanki her zaman dinç ve sağlıklıymış gibi bir algımız var. Bir genç bir yaşlıya yer vermiyorsa hemen kötü kötü bakarız. Oysa yaşlıya yer vermeyen kişi biraz önce ayağını burkmuş olabilir, belinden rahatsız olabilir, çok yorgun olabilir, bacakları ağrıyor olabilir, ayakkabı ayağını çok acıtmış olabilir (hele topuklu ayakkabıysa) ve saire. Dolayısıyla bu yer vermeme durumuna bu kadar sert yaklaşmamak ve hemen "saygısızlık" olarak yaftalamamak gerek bence.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...