Başarmak…
Yaptığımız iş her ne
olursa olsun; elimizden gelen her şeyi kullanarak, en iyisini ortaya çıkarmaya
çalışmak…
Bir anlamda hakkını
vermek…
Başarmayı sadece
öğrencilik yıllarımızla ya da iş hayatımızla sınırlı tutmuyorum ben. Kendi felsefeme
ve bakış açıma göre; hayatı KALİTEli ve olabildiğince dolu dolu, her ANI ile ANLAMLI
yaşayabilmek bence hayattaki en büyük başarıdır. Ve işte o başarı bize özgürlük
kapılarını ardına kadar açacaktır.
Öncelikle inanmak ve
başarmayı istemekle başlar ilk adım. Eğer gerçek anlamda başarmak istersek
önümüzde hiçbir şey duramaz. Çünkü başarmayı kafasına koyan bir insan; sürekli
kendisini geliştirir, araştırmalar yapar, en iyisi olmak adına emek harcar.
Kendine güveni olan insanlar; başarıda koşar adımlarla giderken, başarısızlığı
akıllarına dahi getirmezler.
Kendimize olan güvenimiz,
başardığımız her adımla daha da artar. Kendimize olan kişisel saygımız da.
Başarıyı yakaladığımız noktada mutluluk bizimdir artık. Ve o anı tebessümlerle
hatırlarken; kafamızda yepyeni hedefler çoktan belirmeye başlar. Endişeler,
korkular, hüsran ve güvensizlik başarının yanına bile yaklaşamaz.
Giriştiğimiz bir işe ‘’ben
yapabilirim’’ diye cesaretle adım atmak ise en önemlisi. Eğer içten inanarak
yaparsak; beynimiz de bizi olumlu anlamda destekleyecektir. Yani aklımızla
inanmayı desteklememiz gerekiyor. Çünkü eğer aklımız başaracağımıza inanmazsa,
bir anlık bir tereddüt bile başarısız olmamızı tetikleyebiliyor. Elbette tüm
bunlara ek olarak, disiplinli bir şekilde çalışmak, çalışmak, çalışmak gerek…
İşte o zaman başardığımız her şey bize mutlulukla tebessüm edecek, ben buna
inanıyorum.
Elbette önümüze
zorluklar çıkacaktır. Ama pes etmeden, yılmadan, ertelemeden
cesaretle o
zorlukları yenmek mümkün. Üstelik zor olan bir şeyi başarmanın tadı daha da
güzeldir, öyle değil mi? Önemli olan bir hedef koymak, o hedefe kilitlenmek ve çalışmak olmalı.
Tam bu noktada
birbiriyle karıştırılan iki terimden söz etmek istiyorum. Çünkü genellikle
karar ve hedef birbirine karıştırılabiliyor. Ancak bu iki terimin birbirinden farkları
var. Hedef ULAŞILAN; karar ise UYGULANANdır. Daha açıklayıcı olması adına bu konudaki
uzmanların örneklerine bakalım. Örneğin uzmanlar; maraton koşmak iyi bir
hedeftir diyor. Belirlidir, başarıyı ölçmek kolaydır ve bir kere yapmışsanız
yapmışsınız demektir. Yani bir hedef konmuş ve sonunda ona ulaşılmıştır.
Ancak ‘’sabahları aynada
kendine gülümsemek’’ ya da ‘’daha çok
spor yapmak’’ gibi yönelişlerin karar sınıfına girdiğini belirtiyor. Çünkü bir
sabah uyanıp başarmış olduğumuzu göremeyiz. Sadece bir kere değil, sonsuza değin
her gün yapmak zorundayız. Yani aldığımız kararların arkasında ısrarla durup sürekli
uygulamak gerekiyor. Evet belki her gün kararlarımıza uymaya çalışırız ama; bunu
bazen başarır, bazen de başaramayız.
İşte o anlarda her yeni günün yeni bir başlangıç ve yeni bir fırsat
olduğunu asla aklımızdan çıkarmamak gerekiyor. Sürekli hatırda tutmak, gözden geçirmek, unutmamak ve bir gün yapmadık
diye tamamen vaz geçmemek asıl olan.
Başarmak için ilk adım
ve niyet çok önemli dedik. Ama tabii ki iş bununla bitmiyor.
Sonrasında bolca sabır
ve dikkat göstermek; emek harcamak; kendimizin belirlediği prensiplerle çözüme
odaklanmak ve çok zorlandığımız o pes etme noktalarında içimizdeki ümidi ve
inancı kaybetmeden yola devam etmemiz de çok önemli. İşte tüm bunları
yaptığımızda bizi hiç kimse tutamaz.
“Büyük Düşünmenin
Büyüsü” isimli kitabın yazarı Dr. David
J. Schwartz’ da başarmanın değişik
yollarından bahsederken aynı formülleri koyuyor önümüze. Ve şöyle diyor ‘’Hangi
yolu denerseniz deneyin fark etmez, bir
tanesi mutlaka işe yarayacak…’’
*öncelikle yapacağımız
her ne ise ona tüm kalbimizle inanmak. Çünkü inandığımızda çözüm yolları da
beynimizde şekillenmeye başlar.
*yeni fikirlere açık
olmak, yenilikleri denemek.
*insanın kendisini
geliştirmesinin sınırı olmadığına göre her gün yaptığının ‘daha iyi ve daha çok’
nasıl yapılacağına ilişkin yolları aralamak.
*araştırmacı olmak, daha
önce yapılanlar hakkında bilgi edinmek, onları kendi beyin süzgecinden
geçirirek özümsemek.
*zaman zaman beyin
fırtınası yapabileceğimiz kişilerle bir araya gelmek, onların düşüncelerine de
değer vermek.
*belirli bir program
dahilinde çözüme odaklanmak.
İşte tüm bunlar göz önünde bulundurularak başarının
merdivenlerini emin ama güçlü adımlarla çıkmak… Hep daha ileriye odaklanarak,
hep hayallerimizi yakalamak için çalışarak…
Bu arada başarıyı
etkileyen yan faktörler de var elbette. Olumlu düşünmek, olumlu düşüncenin
diğer olumlu düşüncelere zemin hazırlaması gibi. Her ne olursa olsun, negatif
düşüncelerden enerjimizi sönümleyecek haberlerden ve kişilerden uzak durmaya
çalışmak. Yani yaydığımız enerji ne denli pozitifse ve biz ne kadar güzel
düşüncelerle geceyi sonlandırırsak; ertesi gün bizi daha büyük başarılar
bekliyor olacak. Bunu asla unutmamamız gerekiyor.
Gelin bu noktada bilimsel
yöntemlerle çalışmayı seven, söylenenleri olduğu gibi kabul etmeyen, çeşitli
kaynaklardan araştıran, gözlem ve deneyler yapan ünlü bilgin Ebu Reyhan Biruni’ ye kulak
verelim. Biruni Ortaçağ İslam Dünyasının en büyük bilgin ve düşünürlerinden
birisiydi. ‘’Hakikatin araştırılmasını insan hayatının en yüce amacı’’ olarak
görüyordu. 180 den fazla eseri olmasına rağmen günümüze sadece 20 tanesi
ulaşmış. İşte bunlardan Kitab-ı Malil Hind'de güzel bir hikayesi var ünlü
bilginin, dört öğrencinin öyküsü üzerine derlenen; kısaca şöyle;
‘’Bir öğretmen yanında
öğrencileri ile bir iş için gece yolculuk yaparken, yolda önlerine bir şey
çıkar. Karanlıkta ne olduğunu anlayamazlar. Öğretmen öğrencilerine dönüp
hepsine teker teker karşılarındakinin ne olduğunu sorar. Birinci öğrenci
"Ne olduğunu bilmiyorum" der. İkincisi ise "Ne olduğunu
bilmiyorum öğrenme imkanına da sahip değilim" derken; üçüncüsü "Zaten
bunun ne olduğunu araştırmaya gerek yok, nasıl olsa gün ışıyınca belli olacak.
Eğer korkunç bir şeyse gün ışıyınca yok olur. Eğer değilse, ne olduğu ortaya
çıkar" diyerek düşüncesini açıklar. Sonuçta bu öğrencilerden hiçbiri
bilgiye erişemezler. Birincisi cahil olduğu için, ikincisi yeteneksiz olduğu,
bilgi edinme imkanına sahip olmadığı için, üçüncüsü tembel olduğu ve cahil
kalmaya rıza gösterdiği için. Dördüncü öğrenci ise: önce biraz durur. Sonra o
cisme doğru yürür. Yaklaşınca karşılarına çıkanın karmakarışık bir halde duran
balkabakları olduğunu görür. Karşısındakinin cansız bir cisim olduğunu anlar.
Onları dağıtma yollarını araştırır, bulunca dağıtır. Sonra öğretmenine dönerek
karşılarına çıkanın ne olduğunu eksiksiz olarak anlatır ve yolu temizlediğini
belirtir.’’ (Öykü için kaynak1: CAHİT BÜYÜKKANBER-KAD üzerine 3 makalesi ve Kaynak2: Dr. Harika Ercan-Yeni Yüksek tepe Dergisi 20)
İşte öykümüz böyle…
bizim de hayata bakışımız; bir engelle, bir sorunla karşı karşıya geldiğimizde
yapacak olduklarımız da böyle olmalı bir anlamda. Yani problemi gördüğümüz
noktada durup biraz düşünmek, akabinde çözüme odaklanmak ve yapabileceğinin en
iyisini hakkıyla yapmak…
İşte BAŞARMAK… işte
ÖZGÜRLÜK…
Başarmadan bu denli söz
etmişken; gelin satırlarımızı bilimin en başarılı isimlerinden EİNSTEİN’ a ait manidar bir fıkra ile sonlandıralım. Başarmanın yolunda biraz da tebessüm etme
zamanıdır şimdi diye düşünüyorum. Fıkra kısaca şöyle…
‘’Einstein
konferanslarına hep özel şoförü ile gidermiş. Yine bir konferansa gitmek üzere
yola çıktıkları bir gün şoförü Einstein'a;
"Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka
sıralarda oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi
kelimesine biliyorum" demiş. Einstein gülümseyerek ona bir teklifte
bulunmuş: "Peki, şimdi gideceğimiz
yerde beni hiç tanımıyorlar... O halde bugün palto ve şapkalarımızı
değiştirelim, benim yerime sen konuş; ben de arka sırada seni dinlerim."
Şoför, gerçekten çok şahane ve başarılı bir konuşma yapmış ve sorulan bütün
soruları doğru cevaplamış. Tam yerine oturacağı sırada bir kişi, o güne kadar
konferansta sorulmamış ağır bir fizik
sorusu sormuş. Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp:
"Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok garip" demiş. Sonra da salonun arkasında oturan Einstein'ı
işaret ederek şöyle devam etmiş: "Şimdi size arka sırada oturan şoförümü
çağıracağım ve sorduğunuz soruyu,
göreceksiniz, o bile cevaplayacak."
Aslında sadece bir fıkra
ama, zeki ve hazır cevap olmanın güzel bir örneği. Evet zeki insan
yeteneklidir, üstelik hazır cevaptır. Ancak akıllı insan da neyin ne olduğunu,
nasıl yapılması gerektiğini bilir. Bu nedenle her ikisiyle de donanımlı olan
bir insanı ve hayallerini tutmak mümkün değildir. Öyle değil mi?
Herkesin idealleri,
hedefleri, başarmak istedikleri var elbette. Kimi kilo vermek istiyor, kimi
üniversiteye girmek, kimi iyi bir iş sahibi olmak, kimi yabancı dil öğrenmek,
kimi yıllardır içtiği sigaradan kurtulmak, kimi yazar olmak, kimi hayalini
kurduğu eve sahip olmak… belirlenen hedefler ve alınan kararlar her ne ise
yapılmaması için hiçbir neden yok. Yeter ki başarı için kolları sıvayalım ve
hiç tereddüt etmeden emin ve kocaman adımlar atmaya istekli olalım… gerisi
zaten kendiliğinden gelecektir, ben buna inanıyorum. Ya siz? Unutmayın sizler
de benim gibi ‘’inanıyorum’’ derseniz; ilk adımı fark etmeden atmış
olacaksınız.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
15.01.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder