Susmak…
Susabilmek…
Ne büyük bir meziyet
aslında. İçinde fırtınalar koparken, sözcükler yüreğinden diline, oradan
dudaklarına taşınırken kendini sessizliğe mahkum etmek, edebilmek!
Susmak bir edep işi.
Herkes beceremiyor. Lafına sözüne sahip olabilmek, kalitesinden ödün vermeden
yaşamına devam edebilmek adına belki de en önemli ilk adım bence.
Susmak sanıldığı gibi korkmak,
sinmek, duyarsız olmak değildir. Yeri geldiğinde yapılması gereken gerçekten
zor bir davranış şeklidir.
Her susuş aslında
kocaman sözcüklerle anlatmaktır pek çok şeyi.
Tabii sadece anlayana…
Oysa ki, tarafınıza
yapılan onca ağır ve çirkin söze, tavra ve hatta yazıya karşın sadece tebessüm
ederek ve hiç yokmuş gibi davranmak kolay değildir. Hele hele gururunuzu kıran,
inciten sözcüklerle size alabildiğine yüklenenler varsa karşınızda ne kadar
zordur o anlar… Suskun kalmak, yokmuş gibi davranmak, duymamak, görmemek,
okumamak belki de yazılan tüm o hakaret dolu sözcükleri.
Halbuki bakın ‘’Kendi
Kendine Düşünceler’’ adlı on iki eserlik kitabıyla ünlü Roma İmparatoru Marcus
Aurelius ne der ve ne kadar doğrudur aslında;
"Eğer bir dış
etken sizi üzerse, duyduğunuz acı o şeyin kendisinden değil, sizin ona
verdiğiniz değerden geliyordur; onu da her an ortadan kaldırma gücünüz vardır."
İşte bu kadar kolay,
önemli olan kendi gücünüzün farkında olmanız o kadar.
Elbette siz susarsınız sabırla
ama karşınızdakiler durur mu? Hayır. Siz o susuşla tavrınızı koyarken bunu
anlayamadıkları için daha da yüklenirler; üstünüze üstünüze gelirler. Adeta
sabrınızı denerler.
Peki neden? Ancak o
şekilde rahatladıkları için mi acaba? Tüm kinlerini, tüm öfkelerini en çirkin
kelimelere sığdırarak içlerini boşalttıklarını sandıkları için mi?
Gerçekten rahatlar mı
böylesi insanlar işte onu bilemem. Hiç mi vicdanları sızlamaz, geceleri
yastıklarına başlarını koyduklarında hiç mi uykuları kaçmaz? Yoksa tam tersini
mi düşünürler, ‘’ne güzel hak etmişti tüm o kötü sözleri, hatta fazlasını’’
diyerek daha mı rahat dalarlar uykulara.
İnsanlar yapıları gereği
hep karşılarındaki insanlar tarafından anlaşılmak, ister. Yanlış
anlaşıldıklarında ise adeta dünyaları kararır. Kendilerini doğru ifade
edememenin iç yangınıdır bu. Olsun… siz kendinizi biliyorsunuz ya başkası
hakkınızda ne düşünürse düşünsün önemli olan sizsiniz, sizin düşünceleriniz,
sizin tavırlarınız ve hayata karşı dimdik cesaretle duruşunuz. Bu nedenle de
suskun kalmak, her şeye rağmen kaliteyi
korumak gerek diyorum ben.
Ve İlahi adalete
sığınmak… vakti saati geldiğinde sabırla susmanızın karşılığını fazlasıyla
göreceksiniz, bundan hiç kuşkunuz olmasın lütfen.
Belki biraz zaman
alacak, belki siz tam da artık unutmuşken olacak ama olsun. Gün gelecek her şey
sizin lehinize dönecek hem de asaletinizi bir dirhem olsun bozmadan. Ve bu
noktada kazanan siz olacaksınız.
Buna değer mi? Bence
değer. Şöyle düşünelim mi? Zaten karşınızda sizi anlayacak birisi olsaydı o
hakaretleri yapmaz, sakince sizi en azından bir kez dinler, değer verdiğini, önemsediğini
gösterirdi bir şekilde. Madem dinlemeden üstelik bir de canınızı gururunuzu
yakacak kadar ileriye gitti, susmak ona verilecek en ağır cezadır aslında.
Susmak, susmayı
becerebilmektir asıl olan. Dengeleri korumak, karşınızdakinin daha fazla
çirkinleşmesini görmemek, hatta ortamı daha fazla germemek adına da olsa önemli
bence ve bir tarafın bunu yapması gerekiyor. İşte ben diyorum ki bunu yapan taraf hep siz
olun, hep bizler olalım. Ve her ne olursa olsun kalitemizden, asaletimizden
ödün vermeyelim.
Tam bu noktada H.
Jackson BROWN’un sözlerine kulak verelim mi? Şöyle diyor Amerikalı yazar;
‘’Yüreğinin büyüklüğü
kadar yardım et ve SUS!
Sus…
Susabilmek öyle bir erdemdir ki…
Son
sözü söyleyen sen olsan da
Sadece sen bil ve kendine fısılda
Bırak seni kim nasıl bilirse öyle bilsin
yüreğince insan ol
Ve insan olabilmenin erdemini yüreğinde
yaşa!... ‘’
Erdemli, edepli, saygın
olabilmek her şeye değer. Adam gibi adam olabilmek ve bunu yaşantımızın her
noktasında bizzat göstermek ise kaliteli yaşamın en önemli anahtarı. Ben
susmaktan yanayım. Yanış anlaşılmasın, susup içime atmaktan değil. En kısa
sürede unutarak; yaşama kaldığım noktadan tebessümle devam etmek adına şimdi SUSTUMMM
ve son sözü Mevlana’nın çok sevdiğim sözlerine bıraktım;
"Suskunluğum
asaletimdendir, her lafa verecek cevabım var ama bir lafa bakarım laf mı diye,
bir de lafı söyleyene bakarım adam mı diye."
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
28.12.2012
Sessizliğin çığlığını öyle güzel anlatmışsınız ki.. Yüreğinize kaleminize sağlık.
YanıtlaSilİçinizde ki sessizliği suskunlğu çok güzel anlatmışsınız yürek satırlarınız hiç susmasın ..
YanıtlaSil