Beyin...
İnsan bedeninin en
mucizevi organlarından bir tanesi.
Tamamen kapalı bir kutu. Sırlarla
dopdolu. Her yeni gün, her yeni bilimsel araştırma ile pek çok yeni buluşa imza
atılıyor. Ancak hala beynin o MUCİZEVİ öyküsü tam olarak aydınlatılmış değil.
Aşık olmamızdan
hissetmemize, görmemizden işitmemize,
beden ısımızın dengelenmesinden tüm beden kontrolümüzü sağlamamıza kadar pek çok işlevi yapan beynimiz; yaklaşık
1400 gram ağırlığında. Kadın beyni erkeklerinkinden 200 gram daha hafif. (Ünlü
bilim adamı Einstein’ın beyin ağırlığı ise 1230 gram)
Anatomik yapı olarak ise
hayli ilginç ve girift bir yapısı var. Vücudumuzdaki oksijenin ve kanın yüzde
yirmisini kullanan; en yağlı organımız. Yüz bin mil uzunluğunda damar, yüz
milyar sinir hücresiyle donatılan beynimiz bizim hatırlama merkezimiz. Tek
kelimeyle MUHTEŞEM bir yapı…
Hızı ise inanılmaz
boyutlarda. Dünyadaki en hızlı bilgisayar saniyede 1 MİLYAR işlem yaparken; BEYNİMİZ
saniyede 1 KATRİLYON hızla işlem yapabiliyor…
Aslında hepimiz
doğduğumuzda eşit sayıda beyin hücresine ve sinirine sahibiz. Altı yaşına
geldiğimizde beyin hücrelerimizin sayısı maksimum seviyeye ulaşıyor. Henüz
doğmuş bir bebeğin beyni, doğduktan altı ay sonra tam üç kat büyüyor. İlk
oluşan duyu dokunma duyusu ve ilk kez anne karnında oluşuyor.
Beynimizde yeni sinir
hücrelerinin oluşmasını ve gelişmesini istiyorsak sürekli çalıştırmamız
gerekiyor. Günümüzün en büyük sorunlarından bir tanesi bu aslında. Giderek
artan bunama, Alzheimer tarzı hastalıklar günümüz insanının korkulu rüyası
olmaya başladı çünkü.
Tüm bu olumsuzlukları
yenmenin sırrı ise; bizzat hayatın içinde yer almak; bedensel ve zihinsel
aktivitelerle dinç kalmanın yollarını aralamak; doğru besinlerle sağlıklı
beslenmek; okumak, bulmaca çözmek, müzik dinlemek, zihni açık tutmak; yeteri
kadar uyumak şeklinde özetleniyor uzmanlar tarafından. Ayrıca yoğun zihinsel
faaliyetler beyni doğrudan olumlu şekilde etkiliyor. Başkalarının hayatlarını
iyileştirmek için çabalamak da beyni zinde tutuyormuş. Bu anlamda ABD’de 80-100
yaş arası rahibeler üzerinde bir araştırma yapılmış. Hayatları boyunca sağlıklı
yaşayan, alkol ve sigara kullanmayan, beslenmelerine özen gösteren rahibelerin
beyinleri öldükten sonra incelendiğinde; ileri yaşlarda bile Alzheimer
hastalığıyla hiç karşılaşmadıklarını görmüşler.
Biyolojik yapısına
baktığımızda beynimiz; bir köprü ile birbirine bağlı iki benzer küreden oluşuyor.
*SOL yarı-küre MANTIK
evi olarak kabul ediliyor. Karar verme,
harfler, dil, sayı, hesaplar, düşünceler ve vücudun SAĞ bölümünün fiziksel
kontrolü gibi işlevleri yönetiyor.
*SAĞ yarı-küre ise
DUYGULARIN evi olarak kabul ediliyor. Görsel şekillerin (grafikler, haritalar ve
çizgiler), sezginin kullanılması, yeniliklerle, belirsizliklerle ilgilenme ve
vücudun SOL bölgesini kontrol etme işlemleri yapılıyor.
Erkekle kadın beyinleri birbirinden
farklı işliyor. İçsel duygular, cinsellik, hırs erkek beyninde daha baskın.
Kadınların ise matematik ve mantık zekası daha iyi.
Eskiden beynimizin yüzde
10′unu hatta yalnızca yüzde ikisini kullandığımız söyleniyordu. Günümüzde ise tüm sinirlerin çeşitli eylemler esnasında
çalışmakta olduğunu biliyoruz. Yani beynimizde kullanmadığımız herhangi bir
sinir ağı bulunmuyor. Herhangi bir darbe veya yaşlanma neticesinde kaybedilen
sinirler sonucu beyin kapasitesinin olumsuz etkilenmesi de bu yüzden.
Vücuttaki yansıması
kalpte olduğu halde AŞK; beyinde başlıyor, beyinde gelişiyor ve beyinde bitiyor
aslında, uzmanlar böyle söylüyorlar. Yapılan bilimsel araştırmalar aşkın,
beynin kimyasını değiştirdiğini de ortaya çıkarmış. Aşk adeta uyuşturucu etkisi
yapıyor insanda.
Bu doğrultuda bir grup kadınlı
erkekli denek teste tabi tutulmuş. Önce sevdikleri kişilerin ardından da arkadaşlarının fotoğrafları
gösterilerek, kan akışları izlenmiş. Araştırma sonucunda aşkın, kişilerdeki
muhakeme yeteneğini yitirmesine sebep olduğu ortaya çıkmış. Hani zaman zaman
söylediğimiz ‘‘Aşkın gözü kördür’’ sözü de buradan geliyor sanırım.
Beynin sırlarındaki
keşifler öyle güzel ki… Son yapılan araştırmalara göre; beynin eski hatıraları çağırırken,
bilginin hafızaya kaydedilmesinden bir hafta önce oluşan yeni sinir hücrelerine
başvurduğu ortaya çıktı.
Pekiyi beynimizin hangi
tarafı daha çok çalışıyor diye hiç düşündünüz mü? Uzmanlar beynin sol ve sağ
yanının eşit çalışmasının doğru olduğunu
savunuyor. Ancak, okullarda verilen eğitim sol beyin ağırlıklı olduğu için, sağ
beynin görevini de sol beyin üstleniyor. Bu da, kişilerde performansın
düşmesine neden oluyor. Bu nedenle başarıyı ve mutluluğu yakalamak adına uygun
meslekler seçmek ve beynimizin az çalışan yarısını geliştirmek için egzersiz
yapmayı unutmamak gerekiyor.
Şimdi gelin beynin her
iki lopunu da aynı anda çalıştıran mini bir egzersiz yapalım beraberce.
Parmaklarla yapılan bu egzersizin ismi Hakini Mudra (Alın Çakrasını açma adına
ellerin mistik tutuşu) Kısaca şöyle;
Öncelikle bu egzersiz herhangi
bir zaman diliminde uygulanabilir. Sağ ve sol elin tüm parmak uçları birbiri
üzerine getirilerek birleştirilir. Bir şeyi hatırlamak istediğimizde,
kaybettiğimiz düşünceyi veya ismi bulmak için parmaklarımızı birleştirip,
gözlerimizle yukarı bakıyoruz. Bir yandan nefes alırken dilimizi dişlerimizin
dibine yapıştırıyor ve nefes verirken dilin tekrar aşağı inmesine izin veriyoruz.
Sonra da derin bir nefes alıyoruz. Tüm yapacaklarımız bu kadar aslında. Bir şey
üzerine uzun süreliğine yoğunlaşmak istediğimiz zaman, okuduğumuz bir şeyi
hatırlamak için veya aklımıza güzel fikirler gelmesi için bu hareketi
kullanabiliriz. Bu parmak duruşu, bilimsel açıdan incelendiğinde beynin sağ ve
sol yarım küresi arasında koordinasyonu arttırdığı kanıtlanmış. Bu nedenle de
bugün özellikle hafıza eğitim programında kullanılmakta. Çünkü bu hareket hafızanın
saklandığı sağ beyin yarım küresine giden kanalları açıyor; aynı zamanda
solunumu geliştirip derinleştiriyor ve beyin de bundan faydalanıyor. Uzmanların
görüşleri böyle, bence denemekte fayda var. Ancak beynin sırları bunlarla
kalmıyor. (devamı 2/2 ‘de )
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
17.01.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder