Sahip
olduğumuzun en iyisini verebiliyorsak, çok daha iyileri dönüp dolaşıp bizi
buluyor.
Bu
döngü asla şaşmıyor.
En
değerli şeylerimizi verelim bugünden tezi yok. Hadi durmayalım ne olur.
Zamanımızı
ayıralım. Sevgimizi paylaşalım. Tebessümlerimizi çoğaltalım. Değerli
hissettirelim. Bilgilerimizi sunalım. Hiçbir şeyi kendimize saklamayalım.
Yerimizi, sıramızı verelim; bir gülümseme eşliğinde. Yemeğimizin en özel
parçasını ayıralım sadık dostlarımıza. Gerçekten sevgiyle dinleyelim
arkadaşlarımızı; kalplerini rahatlatırken. Kucaklarken, sevgimizi hissetsin en
yakınlarımız.
Öyle
içten, öyle sıcacık kalpten olsun her davranışımız.
Zarif.
Kaliteli.
Işıltılı.
İşte
kendimizi en iyi hissetmenin yolu. Daha ne olsun?
Peki
şimdi soralım kendimize. Bizim için hangisi daha kolay?
Vermek
mi? Almak mı? Yoksa her ikisi de mi?
O
kadar geniş kapsamlı ki her biri.
Hayatın
içinde sahip olduğumuz, maddi değeri olan her şeyden; manevi değer ve anlam
taşıyan her şeye kadar.
Kitap,
para, güzel sözler, tebessüm, zaman, ilgi, emek, aklıma ilk gelenler.
Hep
ZARAFETle ama.
Verirken
de alırken de. Karşımızdakine gerçekten önemli olduğunu hissettirerek.
Ben
her ikisini de keyifle yapmayı seviyorum. Bir yanım vermekten büyük keyif
alıyor. Ama diğer yanımda alırken hala zorlanıyorum bazen. Yine de hatırladığım
noktada, kendimi düzeltmek yolundayım. O dengeyi korumak adına.
Kendine
öz güveni olan, mütevaziliği yaşam biçimi haline getiren, öncelikle kendini ve
sonra da hayatı seven, şükür etmenin en büyük gönül zenginliği olduğunun
bilincine varan her insan bu alışverişi zarafetle yapar diyorum ben.
Gerek
iş yaşamında, gerek sosyal hayatta ve ilişkilerde, kısacası hayatın bütününde;
gerçek başarının en güzel yolu bu.
Almak
ve vermek.
Yeter
ki gönül gözünün, kalp güzelliğinin, sevgi ve saygının paylaştıkça arttığını
bilsin. Bu özel değerleri yaşamının her noktasına taşısın.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
02.09.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder