Hayattaki
en özel alışveriş bence.
En
keyiflisi.
Gönlümüzü
en çok besleyeni.
Hele
hele bir de zarafetin tınılarını taşıyorsa en değerlisi. Küçük ya da büyük
olması önemli değil bu aşamada.
Ne sadece almak olmalı ama; nede sadece vermek.
Her
ikisinin de yapılması şahane. Böylece doğal akışı ve dengeyi korumuş oluyoruz.
Hiç
almamak, bir şekilde verilenleri ya da önümüze çıkanları sürekli ret edersek; o
muhteşem akışı kesmiş oluyoruz. Tam tersi her zaman alıp, elimiz hiç vermeye gitmiyorsa
da aynı durum söz konusu. Böyle diyor uzmanlar.
Aslında
hayatın içinde sürekli bir alışveriş halindeyiz.
Farkında
olmadan yapıyoruz pek çoğunu.
Önemsemeden.
Varlıklarının
önemine inanmadan.
Gelişi
güzel.
Oysaki
minicik bir detay bile öyle önemli ki. Çünkü her biri bizim yaşantımıza ışıltı
katıyor.
Örnek
mi?
Sevgi
dolu insanların hayata karşı duruşları, o sıcacık bakışları. Buram buram enerji
yayan içtenlikleri. Bize düşen sadece fark etmek ve o enerjiye katılmak. Belki bir
teşekkür, belki de sadece bir gülümseme ile. İşte aldık ve verdik bile. Bu kadar kolay bu
alış veriş. Yapabilene, detaydaki o rengarenk mucizelere tanık olana ne mutlu.
Peki
ya bizler?
Bizler
aynı güzelliği neden yaşayamıyoruz?
Yeterince
almadığımız, yeterince vermediğimiz için olmasın sakın.
Önce
almayı hedeflediğimiz için de olabilir mi? Ne dersiniz?
‘’Günlerden
bir gün; bir gezgin yolunun hemen üstündeki bir akarsuyun içinde değerli bir taş
bulur. Alıp heybesine koyar ve yoluna devam eder.
Ertesi
gün, günlerdir aç bir adamla karşılaşır. Ekmeğini sevgiyle bölüşür. Ancak karnını
doyuran adamın gözü birden heybedeki o değerli taşa takılır.
Biraz
da mahcup gezginden taşı ister. Gezgin ise hiç düşünmeden taşı adama verir.
Adam şansının artık döndüğünü hisseder. Hem karnı doymuş, hem de ömür boyu
geçimini sağlayacak kadar değerli bir taşa sahip olmuştur.
Aradan
birkaç gün geçer. Gezgin kendi yolunda ilerlerken; arkasından giderek yaklaşan
ayak sesleri duyar. Dönüp baktığında birkaç gün önce ekmeğini bölüştüğü adamı
görür. Adam nefes nefesedir. Belli ki verdiği karar sonrası çok koşmuştur.
İşte
o anda adamın elindeki taşı görür. Bu
taş akarsuda bulduğu ve adama verdiği o değerli taştır. Adam taşı kendisine geri
verir. Ardından da taşı bu kadar rahatça kendisine vermesini sağlayan içindeki
şey her ne ise; ondan istediğini söyler. Gezgin ise; sahip olunan MADDİ şeyleri
vermenin, aslında vermenin EN KOLAY YOLU olduğunu belirtir.’’
Kıssadan
hisse hesabı kendi içimize dönelim mi? Farkında mısınız; bizler maddi
değerlerimizi verirken bile, nasıl da zorlanıyoruz?
Oysaki
onların gerçek sahibi bile değiliz. Bunun bir adım ötesi ve gerçek vermek ise BAMBAŞKA.
İnsanın
kendinden, ÖZÜNden vermesi.
Bu
şahane bir duygu.
Yaşayabilenler
çok şanslı bence.
Gerçek
vermek, sevgiyle gönülden, kalpten vermek demek. Karşımızdaki kişiler arasında
ayırım yapmadan hem de. (devamı 2/2’de)
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
02.09.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder