Bunun
cevabına Osho’nun JOY kitabında rastladım.
Tamamen
egomuzla ilgili bir durum. Çünkü egomuz BASİT olanı sevmiyor. İstiyor ki
kocaman olsun. Diğer türlü rahatı kaçıyor. Küçülüyor. Neredeyse yok olacak. Bu
nedenle hep sorun olsun istiyor. Üstelik hepsi büyük olsun ki kurulduğu o
gösterişli koltukta rahatça otursun.
Bu
arada biz yoruluyoruz. Enerjimiz azalıyor. Keyfimiz kaçıyor. Hiçbirini umursamıyor.
Tam tersine hep mücadelede olalım diye uğraşıyor. Çünkü işine gelmiyor.
Peki
bizler ne yapıyoruz dersiniz?
Bizler
de hiç düşünmeden ona boyun eğiyoruz. Üstelik haklı buluyoruz. Yaptığımız işte bu.
Minicik
bir problemi büyütüyoruz. Egomuzu kendi elimizle besliyoruz. Düşüncelerimizle,
farkına varamadığımız negatif duygularımızla ve ağzımızdan kaçan sözcüklerle
onun yolunu açıyoruz. Kendi çıkış yolumuzu taşlarla tıkadığımızı fark edemiyoruz.
Peki
ne yapmamız gerekiyor?
Hep
dediğimiz gibi, arada bir mola verip kendimize bir bakmalıyız.
Neredeyiz?
Ne
yapıyoruz?
Hangi
ruh hali içindeyiz?
Bedenimiz
gibi ruhumuz da yorgun mu?
‘’Kalp
sesimizi dinledikçe, içimize baktıkça; aslında sorunların dahi olmadığını
göreceğiz.’’ diyor Osho.
‘’Asıl
problem yaratanın kendi egomuz olduğunu anladığımız anda bitecek sorunlar. Ne
problem olacak, ne de çözüm arayışlarımız. Hepsi bizimle alakalı.’’ diye de
ekliyor.
Peki
o zaman ne oluyor biliyor musunuz? Gerçek yaşamın ışıltıları tüm albenisi ile
bizi kucaklıyor. Enerjimiz artıyor. Gerçekten yaşadığımızı hissediyoruz. Tıpkı
aşık olmak gibi, yaşama olan aşkımızı hissediyoruz.
İşte
bu nedenle FARKINDA olalım; sorunlar HENÜZ başlarken. Problemi minicikken fark
edip, içine girmeden ve kocaman olmasına izin vermeden yok etmemiz şart.
Enerjimizi
bugün kullanalım. Akıştayken yaşayalım.
Yarın
mı? Yarın elbette çok daha iyi olacak. Ama içimizde kaygılar, endişeler varsa,
bir yerlerde yanlış yapıyoruz demek. Çünkü gerçek yaşamda onlara da yer yok ki
egomuz güç bulamasın.
Bırakalım
çoşku sarsın ruhumuzu ve bedenimizi.
O
içsel olgunluk çok önemli.
Dışarıdan
gelenlerle değil; kendi içimizden gelenlerle yaratılan olağanüstü bir
maneviyat.
YAŞAMIN
ÇOŞKUSU.
Özgürlüğümüz.
İçimizdeki
çocukla yaptığımız çılgınlığımız.
Özümüzün
renklerini fark ettiğimiz en özel anlarımız.
Paylaştıkça
büyüyen zenginliğimiz.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
03.11.
2015
O yaşama coşkusunun gelmesi bazıları için korkutucu çünkü gerçek anlamda sadece saatlik sürelerle geliyor ve gittikten sonra çok daha büyük bir yıkım bırakmış olarak terk ediyor çünkü onu tattırıp sonra kupkuru olarak bırakıyor ve dendiği gibi neredeyse yıl içinde nadiren o da çoğunlukla günün tamamını kaplamayan sürelerde. Bazense bu aldanışla bir işe kalkışıyorsun ve daha başında tekrar kuruyorsun ve kısa süre içinde bırakmış oluyorsun(yine).
YanıtlaSilYada bilmiyorum bu normal diğer insanlarda böyle nadiren hayatta onları harekete geçirecek duygulara sahip oluyor.