4 Ocak 2016 Pazartesi

KARL DETROIT ve DOKUNDUĞU HAYATLAR (1/3)


Yıl 1827.

Yer Almanya-Brandenburg.

Bir erkek çocuk dünyaya ‘merhaba’ der. Çocuğa KARL DETROIT ismi verilir. Babası bir müzik öğretmenidir.

Ancak aile içinde süre gelen kavgalar ve huzursuzluk; Karl Detroit’in bir Fransız yetimhanesine verilmesine sebep olur.

Ne kadar acıdır ki, anne babası hayattadır. Her ikisi de sağlıklıdır. Ancak çocuklarına fayda yerine zarar verirler. İşte öykümüz bu küçük çocuğun yetimhanedeki zorlu günleriyle başlar. Ve bu gerçek hayat hikayesi acılarla, mücadele ile şekil alırken; pek çok kalbe dokunarak geçer.

Kahramanımız 12 yaşına geldiğinde, bir gece yarısı, arkadaşları uykudayken yetimhanenin 1. katında bulunan yatakhanenin penceresini açar. Birbirine düğümlemeye çalıştığı yatak çarşaflarını aşağıya sarkıtır. Minicik yüreğindeki korkusunu cesareti ile bastırarak; yetimhaneden kaçar.

Doğruca Hamburg şehrine gelir. O yıllarda Hamburg büyük bir liman kentidir. Dünyanın dört bir yanına giden büyük gemilerle doludur. Bizim küçük kahramanımız bir gemide miço olarak iş bulur ve doğduğu ülkeyi terk eder.

3-3,5 ay süren yolculuğu sırasında; neredeyse tüm Akdeniz limanlarını dolaşır. Ve bir bahar sabahı Marmara Denizinden İstanbul’a giriş yapar.

Gemi İstanbul’a gelince, Karl Detroit kimseye görünmeden gemiden atlar. Minicik kulaçları ile yüzmeye başlar. Nereye mi? Gemiden İstanbul’a bakarken gördüğü ve çok sevdiği KIZ KULESİ’ne.

Yetimhaneden İstanbul’a uzanan yolculukta son durak bu beyaz kule olur.

Minicik bir çocuk için, özellikle o yıllarda, o zor şartlar altında ne yaman bir yolculuk.
Öyle değil mi? Ne büyük bir karar ve cesaret.

Ancak İstanbul’un en güzel simgelerinden bir tanesi olan Kız Kulesi; o yıllarda yasaklı bir kuledir. Çünkü lepra (cüzzam) hastalarını toplumdan soyutlamak için kullanılır. Bulaşıcı ve tehlikeli olduğu bilinen bu hastalıkta; deri ve iskelet sistemi hayli yıpranır. Dolayısı ile bu hastalığa yakalananların görüntüleri herkesi korkutacak kadar kötü olduğundan böyle bir yol tercih edilir.

Düşünsenize, onca zorluk, onca tehlikeli yolculuk ve sonunda cüzzamhanede biten bir yolculuk.

12 yaşında o minicik kulaçlarına azminin son damlalarını inatla ekleyen çocuk; yorgun bir halde Kız Kulesinin kayalıklarına tutunur. Başını denizden çıkarır ve cüzzamlı hastalarla burun buruna gelir. Elbette çok korkar ancak, kulenin bekçisi tarafından kurtarılır.

Bu arada durumu fark eden Almanlar, Osmanlılardan çocuğu geri ister. İki ülke arasındaki bu minik diplomatik sorun, Sadrazam Ali Paşa tarafından ustaca çözülür. 6 dil bilen, şiirler yazan, son derece entelektüel, aydın bir paşadır kendisi. Gemiden kaçan, Kız Kulesi’ne kadar yüzen bu azimli çocuk ilgisini çeker. Mutlaka bir derdi olduğunu düşünerek onu huzuruna çağırır.

Karl Detroit başından geçenleri tek tek anlatır. Yetimhanede yediği dayaklardan, kaçış gününe, gemideki miçoluğundan Kız Kulesi’ne kadar. Çocuğu sessizce dinleyen Paşa, onca liman şehri arasında neden İstanbul’u seçtiğini sorar. Aldığı yanıt kısadır. Minicik parmaklarını pencereden ileriye doğru uzatır. O beyaz kuleyi çok sevdiğini söyler Karl Detroit.

Sunay Akın'ın tabiri ile; sanki bu kule onun denize düşen oyuncağıdır.

Sadrazam Ali Paşa çocuğun öyküsünden etkilenir. Oğlu olarak nüfusuna alır. Ona ‘Mehmet Ali’ ismini verir.

Askeri bir okula yollar. Çok iyi bir eğitim alması için elinden geleni yapar. (devamı 2/3’te)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

10.10.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...