4 Ocak 2016 Pazartesi

KARL DETROIT’ ve DOKUNDUĞU HAYATLAR (3/3)

Mehmet Ali Paşa İstanbul’da evlenir. Bu evlilikten tam 4 kızı olur. Onlardan bir tanesi Leyla hanımdır. Leyla hanımın evliliğinden doğan kız çocuğu Celile hanımdır. Yani Paşanın görme şansı yakalayamadığı tek torunu.

Celile hanım, güzelliği ve ressamlığı ile dillere destan bir kadındır. Osmanlı'nın meşhur valilerinden Nazım Paşa'nın oğlu Hikmet Bey ile evlenir. Bu evliliğin meyvesi masmavi gözlü bir oğlandır.

Şimdi şaşırmaya hazır olun. Bu minik bebek büyüyünce kim olur dersiniz?

Türkçeye birbirinden güzel şiirler kazandıran NAZIM HİKMET.

İşte küçücük bir Alman çocuğunun hüzünlü yaşamı.  Dokunduğu hayatlardan ilki. Ünlü bir şair olarak karşımızda.  

Her birimiz hayatla dans ediyoruz. Ve bu arada kim bilir hangi kalplere dokunup, kimlerin şansına şans katıyoruz. Bu şahane döngü ancak yıllar içinde, nakış gibi ince ince işlenerek hazırlanıyor. Bu nedenle her birimiz önemliyiz. Ve hayatımıza kimin, nasıl, ne şekilde dokunacağını bilemeyiz.

Tıpkı Mehmet Ali Paşa’nın torunları ve torunlarının çocukları arasında yer alan ünlü edebiyatçılardan; Sabahattin Ali, Oktay Rıfat, Mehmet Ali Aybar ve Ali Fuat Cebesoy gibi.

Hayır burada bitmedi öykümüz. Şimdi sırada başka kişiler var. Emin olun ki, yazımın sonuna kadar şaşkınlığınız devam edecek.

Nazım Hikmet 1938 yılında, Atamız henüz hayattayken tutuklanıyor. Yazdığı şiirler yüzünden mi dersiniz? Hayır. Çünkü o yıllar Atatürk yılları. Ve Nazım Hikmet’in şiirleri ders kitaplarında okutuluyor.

Şimdi yelpazeye 3. kişi giriyor. ÖMER DENİZ.

Askeri bir öğrenci kendisi. Şiire de oldukça meraklı. Beyoğlu’nda bir sinema çıkışı, hayran olduğu Nazım Hikmet’e rastlıyor. Ünlü şairden şiirleri hakkında yorum alabilmek amacıyla, bir bayram günü evine ziyarete gidiyor.

İşte bu irtibatın sonucu olanlar oluyor. Her ikisi birden tutuklanıyor.

Nazım Hikmet orduyu isyana teşvik etmekle suçlanıyor. Tam 12 yıl hapis cezası alıyor.

Hapishaneden çıktığı ilk günün gecesi; yani büyükbabasının doğduğu yıldan tam 123 yıl sonra;  eşi ve arkadaşlarıyla beraber; Üsküdar’a gidiyor. Gecenin koyu karanlığında; dedesinin macera dolu çocukluk yaşamını düşlerken; o çok sevdiği Kız Kulesi’ni seyre dalıyor.

Bu arada Ömer Deniz’e ne oluyor dersiniz?

O da tam 7 yıl, 6 ay hapis yatıyor. Çıkınca askerlik mesleğine geri dönmek istese de yasalar gereği kabul edilmiyor.

Yaşadığı drama çok üzülen Ömer Deniz, o gün bir karar veriyor. Haksızlıklarla mücadele etmek, insanlara yardımcı olmak adına İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine yazılıyor. Ancak maddi imkanları yetersiz olduğu için bir yandan da çalışmanın yollarını arıyor.

İşte bu amaçla, İstanbul Fatih’te Hırka-i Şerif caddesinde bir oyuncakçı dükkanı açıyor. Dükkanın arkasındaki küçük atölyede yaptığı tahta oyuncakları satarak geçimini sağlarken okul masraflarını da karşılıyor.

Günlerden bir gün Ömer Deniz, atölyesinde çalışırken, küçük çelimsiz bir çocuk içeriye giriyor. Kendisine okuldan arta kalan zamanlarında yanında çalışmak istediğini söylüyor. O günden itibaren küçük çocukla beraber pek çok oyuncak yapıyor ve pek çok çocuğun kalbine seviyle dokunuyor.  

Bir sohbet sırasında; küçük çocuğun hiç oyuncağı olmadığını öğreniyor. O gece kolları sıvayan Ömer Deniz, sabaha kadar çalışıp çocuk için birbirinden güzel kuklalar hazırlıyor.

Ertesi sabah erkenden dükkana koşan çocuk, rengarenk oyuncaklarını sevinçle kucaklıyor. Koşar adım okuluna (Hırka-i Şerif ilkokulu) gidiyor. Ve bir araya topladığı arkadaşlarına hayatının ilk gösterisini yapıyor.

Yıllar içinde sanatla yoğrularak büyüyen ve seyirciler tarafından hala alkışlanan bu çocuk kim mi?

Ünlü tiyatro sanatçısı MÜJDAT GEZEN.

İşte yıllara dayanan ŞAHANE bir mozaik var karşımızda.

Her bir detay muhteşem değil mi sizce de?

12 yaşında Almanya’daki bir yetimhanenin penceresi önünde verilen bir karar ve yıllar içine yayılan sanat eseri tadında hayatlar.  

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

10.10.2015

NOT: Bu güzel öyküden haberdar olmamı sağlayan, sıcacık kalbini çok sevdiğim Sn. Tülay Aker Mutlu’ya ilk teşekkürüm. Sonrasında elbette bizlere bu şahane öyküyü usta diliyle ulaştıran Sn. Sunay Akın’a. Yazım onun video açılımıdır. Varlıklarına sonsuz saygımla.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...