Celile
hanım, güzelliği ve ressamlığı ile dillere destan bir kadındır. Osmanlı'nın
meşhur valilerinden Nazım Paşa'nın oğlu Hikmet Bey ile evlenir. Bu evliliğin meyvesi
masmavi gözlü bir oğlandır.
Şimdi
şaşırmaya hazır olun. Bu minik bebek büyüyünce kim olur dersiniz?
Türkçeye
birbirinden güzel şiirler kazandıran NAZIM HİKMET.
İşte
küçücük bir Alman çocuğunun hüzünlü yaşamı.
Dokunduğu hayatlardan ilki. Ünlü bir şair olarak karşımızda.
Her
birimiz hayatla dans ediyoruz. Ve bu arada kim bilir hangi kalplere dokunup,
kimlerin şansına şans katıyoruz. Bu şahane döngü ancak yıllar içinde, nakış
gibi ince ince işlenerek hazırlanıyor. Bu nedenle her birimiz önemliyiz. Ve
hayatımıza kimin, nasıl, ne şekilde dokunacağını bilemeyiz.
Tıpkı
Mehmet Ali Paşa’nın torunları ve torunlarının çocukları arasında yer alan ünlü
edebiyatçılardan; Sabahattin Ali, Oktay Rıfat, Mehmet Ali Aybar ve Ali Fuat
Cebesoy gibi.
Hayır
burada bitmedi öykümüz. Şimdi sırada başka kişiler var. Emin olun ki, yazımın
sonuna kadar şaşkınlığınız devam edecek.
Nazım
Hikmet 1938 yılında, Atamız henüz hayattayken tutuklanıyor. Yazdığı şiirler
yüzünden mi dersiniz? Hayır. Çünkü o yıllar Atatürk yılları. Ve Nazım Hikmet’in
şiirleri ders kitaplarında okutuluyor.
Şimdi
yelpazeye 3. kişi giriyor. ÖMER DENİZ.
Askeri
bir öğrenci kendisi. Şiire de oldukça meraklı. Beyoğlu’nda bir sinema çıkışı, hayran
olduğu Nazım Hikmet’e rastlıyor. Ünlü şairden şiirleri hakkında yorum alabilmek
amacıyla, bir bayram günü evine ziyarete gidiyor.
İşte
bu irtibatın sonucu olanlar oluyor. Her ikisi birden tutuklanıyor.
Nazım
Hikmet orduyu isyana teşvik etmekle suçlanıyor. Tam 12 yıl hapis cezası alıyor.
Hapishaneden
çıktığı ilk günün gecesi; yani büyükbabasının doğduğu yıldan tam 123 yıl sonra;
eşi ve arkadaşlarıyla beraber; Üsküdar’a
gidiyor. Gecenin koyu karanlığında; dedesinin macera dolu çocukluk yaşamını
düşlerken; o çok sevdiği Kız Kulesi’ni seyre dalıyor.
Bu
arada Ömer Deniz’e ne oluyor dersiniz?
O
da tam 7 yıl, 6 ay hapis yatıyor. Çıkınca askerlik mesleğine geri dönmek istese
de yasalar gereği kabul edilmiyor.
Yaşadığı
drama çok üzülen Ömer Deniz, o gün bir karar veriyor. Haksızlıklarla mücadele etmek,
insanlara yardımcı olmak adına İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine
yazılıyor. Ancak maddi imkanları yetersiz olduğu için bir yandan da çalışmanın yollarını
arıyor.
İşte
bu amaçla, İstanbul Fatih’te Hırka-i Şerif caddesinde bir oyuncakçı dükkanı açıyor.
Dükkanın arkasındaki küçük atölyede yaptığı tahta oyuncakları satarak geçimini
sağlarken okul masraflarını da karşılıyor.
Günlerden
bir gün Ömer Deniz, atölyesinde çalışırken, küçük çelimsiz bir çocuk içeriye
giriyor. Kendisine okuldan arta kalan zamanlarında yanında çalışmak istediğini
söylüyor. O günden itibaren küçük çocukla beraber pek çok oyuncak yapıyor ve pek
çok çocuğun kalbine seviyle dokunuyor.
Bir
sohbet sırasında; küçük çocuğun hiç oyuncağı olmadığını öğreniyor. O gece
kolları sıvayan Ömer Deniz, sabaha kadar çalışıp çocuk için birbirinden güzel
kuklalar hazırlıyor.
Ertesi
sabah erkenden dükkana koşan çocuk, rengarenk oyuncaklarını sevinçle
kucaklıyor. Koşar adım okuluna (Hırka-i Şerif ilkokulu) gidiyor. Ve bir araya
topladığı arkadaşlarına hayatının ilk gösterisini yapıyor.
Yıllar
içinde sanatla yoğrularak büyüyen ve seyirciler tarafından hala alkışlanan bu
çocuk kim mi?
Ünlü
tiyatro sanatçısı MÜJDAT GEZEN.
İşte
yıllara dayanan ŞAHANE bir mozaik var karşımızda.
Her
bir detay muhteşem değil mi sizce de?
12
yaşında Almanya’daki bir yetimhanenin penceresi önünde verilen bir karar ve
yıllar içine yayılan sanat eseri tadında hayatlar.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
10.10.2015
NOT:
Bu güzel öyküden haberdar olmamı sağlayan, sıcacık kalbini çok sevdiğim Sn.
Tülay Aker Mutlu’ya ilk teşekkürüm. Sonrasında elbette bizlere bu şahane öyküyü
usta diliyle ulaştıran Sn. Sunay Akın’a. Yazım onun video açılımıdır. Varlıklarına
sonsuz saygımla.
Kaynaklar:
http://egoistokur.com; http://indigodergisi.com;
http://onedio.com; Sunay Akın’ın Videosu https://www.youtube.com/watch?v=KDI2T6z41mQ.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder