10 Nisan 2016 Pazar

İKİNCİ BEYNİMİZ SEN ÇOK YAŞA (2/2)

Bir döneme kadar bedenimizin tek hakimi birinci beynimizdi. Ta ki duyarlı, hassas bir terazi gibi çalışan ikinci beynimizin farkına varana değin.

Şimdi biliyoruz ki; muhteşem bir yönetim ve müthiş bir organizasyon ağı var tam merkezimizde.

Besinlerin emilimi sırasında verilen sinyaller pek çok. Bunların bir kısmı  durdurmaya, bir kısmı ise hareket ettirmeye yönelik.

Öyle becerikli ki ikinci beynimizin merkez ünitesi. Gelen sinyalleri değerlendiriyor. İşleme koyuyor.  Reaksiyonları kontrol ediyor. Komşu organlara emir veriyor.  Enfeksiyon olunca da savunmayı koordine ediyor.

Hiç biri aksamadan, tıkır tıkır işliyor. Sadece bir tanesi dahi aksadığında; ishal, kabızlık ya da başka bağırsak problemlerinin oluşması an meselesi.

Ağzımız ve hatta yemek borumuz emirlerini birinci beynimizden emir alıyor. Mide çıkışından sonra ise tüm hakimiyet ikinci beynimizde. Ta ki anüse kadar. Orada yine birinci beynimiz devrede.

Buradaki bellek çok kuvvetli. Özellikle çocuklukta yaşanan aşırı ve uzun süreli korkular hiç unutulmuyor. Sindirim sisteminde izler bırakıyor. Yarattığı duygusal profil ise bizi yaşam boyu takip ediyor. İşte buradan hareketle araştırma yapan doktorlar; gelecekte pek çok hastalığı iyileştirmek için oldukça umutlu.

Yoga ve felsefeyle haşır neşir olanlar çok iyi bilirler. Uzakdoğuda ‘Çi’ olarak adlandırılıyor ikinci beynimiz. Bedenimizin ve ruhumuzun ayakta kalmasını sağladığına inanılıyor. Gerçekten de bu önemli bölgemizde; mutluluk hormonu olarak tanına seretoninin %95’ lik kısmı salgılanıyor. Dolayısıyla gülümseyen midemiz ve neşeyle dans eden bağırsaklarımızın olması; yaşamımızda bizim için çok önemli.

Bir takım bedensel hastalıklarla, bazı psikolojik rahatsızlıkların asıl nedeninin de, ikinci beyin bölgesindeki aksamalar olduğuna dikkat çekiyor uzmanlar. Hatta tanısı konamayan bazı hastalıklarda da cevabın buralarda saklı olduğu belirtiliyor.

Peki ya rüyalarımız? Hani sabahları hatırlamakta zorluk çektiğimiz o sisli gözlemler?

Derin uyku sırasında bağırsaklarımız sakin ve normalken; rüya görmeye başladığımız evrede birden dansını hızlandırıyor ve hatta titriyormuş. Bir kısım çevrelerce rüyalar ruhsal dünyamızın bir yansıması kabul edilir. Bu çerçeveden bakınca rüya anında bağırsaklarımızda olanlar normal gibi.

Anne karnında hepimiz yaşamsal enerjimizi göbek bölgemizden aldık. Öyle değil mi? Dolayısıyla doğduktan sonra da buradan enerji girişi yapmak, güçlü ve canlı tutmak tüm bedenimiz üzerinde etki edecek diye düşünüyorum.

Karın bölgemizdeki Çi enerjisi ne kadar güçlüyse, biz o kadar enerjik ve canlı oluyoruz. Adeta ışık saçıyoruz. Buradaki enerjimiz zayıfladığında ise moralsiz, cansız, öfkeli ve olumsuz oluyoruz.

Çi uzmanları; bu bölümde yer alan ve hiç kullanılmayan sinirleri kullanmaya başladığımızda;  bedenimizin daha güvenli ve etkili hareket edeceğini de üstüne basa basa belirtiyor.

Enerji akışının düzene girmesinden, yerçekimi ile barışık yaşamaya, çakraların dengesine kadar birçok alanda bizi rahatlattığını savunuyorlar. Böylece yaşam kalitemiz artırıyor. Buna ek olarak doğru nefes alıp verme ile var olan blokajlar ortadan kalkıyor.

Kısacası hayatın keyfini daha çok alabilmek; eğlenceli yanlarını görebilmek için ikinci beynimize yani bağırsaklarımıza iyi bakalım. 

Yüzümüz gülümserken bundan böyle midemizin de tebessüm ettiğini, bu neşeye bağırsaklarımızın da ortak olduğunu unutmayalım olmaz mı?

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

01.02.2016





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...