Şimdi
biliyoruz ki; muhteşem bir yönetim ve müthiş bir organizasyon ağı var tam
merkezimizde.
Besinlerin
emilimi sırasında verilen sinyaller pek çok. Bunların bir kısmı durdurmaya, bir kısmı ise hareket ettirmeye
yönelik.
Öyle
becerikli ki ikinci beynimizin merkez ünitesi. Gelen sinyalleri değerlendiriyor.
İşleme koyuyor. Reaksiyonları kontrol
ediyor. Komşu organlara emir veriyor. Enfeksiyon
olunca da savunmayı koordine ediyor.
Hiç
biri aksamadan, tıkır tıkır işliyor. Sadece bir tanesi dahi aksadığında; ishal,
kabızlık ya da başka bağırsak problemlerinin oluşması an meselesi.
Ağzımız
ve hatta yemek borumuz emirlerini birinci beynimizden emir alıyor. Mide
çıkışından sonra ise tüm hakimiyet ikinci beynimizde. Ta ki anüse kadar. Orada
yine birinci beynimiz devrede.
Buradaki
bellek çok kuvvetli. Özellikle çocuklukta yaşanan aşırı ve uzun süreli korkular
hiç unutulmuyor. Sindirim sisteminde izler bırakıyor. Yarattığı duygusal profil
ise bizi yaşam boyu takip ediyor. İşte buradan hareketle araştırma yapan
doktorlar; gelecekte pek çok hastalığı iyileştirmek için oldukça umutlu.
Yoga
ve felsefeyle haşır neşir olanlar çok iyi bilirler. Uzakdoğuda ‘Çi’ olarak
adlandırılıyor ikinci beynimiz. Bedenimizin ve ruhumuzun ayakta kalmasını sağladığına
inanılıyor. Gerçekten de bu önemli bölgemizde; mutluluk hormonu olarak tanına seretoninin
%95’ lik kısmı salgılanıyor. Dolayısıyla gülümseyen midemiz ve neşeyle dans
eden bağırsaklarımızın olması; yaşamımızda bizim için çok önemli.
Bir
takım bedensel hastalıklarla, bazı psikolojik rahatsızlıkların asıl nedeninin
de, ikinci beyin bölgesindeki aksamalar olduğuna dikkat çekiyor uzmanlar. Hatta
tanısı konamayan bazı hastalıklarda da cevabın buralarda saklı olduğu belirtiliyor.
Peki
ya rüyalarımız? Hani sabahları hatırlamakta zorluk çektiğimiz o sisli
gözlemler?
Derin
uyku sırasında bağırsaklarımız sakin ve normalken; rüya görmeye başladığımız
evrede birden dansını hızlandırıyor ve hatta titriyormuş. Bir kısım çevrelerce rüyalar
ruhsal dünyamızın bir yansıması kabul edilir. Bu çerçeveden bakınca rüya anında
bağırsaklarımızda olanlar normal gibi.
Anne
karnında hepimiz yaşamsal enerjimizi göbek bölgemizden aldık. Öyle değil mi? Dolayısıyla
doğduktan sonra da buradan enerji girişi yapmak, güçlü ve canlı tutmak tüm
bedenimiz üzerinde etki edecek diye düşünüyorum.
Karın
bölgemizdeki Çi enerjisi ne kadar güçlüyse, biz o kadar enerjik ve canlı
oluyoruz. Adeta ışık saçıyoruz. Buradaki enerjimiz zayıfladığında ise moralsiz,
cansız, öfkeli ve olumsuz oluyoruz.
Çi
uzmanları; bu bölümde yer alan ve hiç kullanılmayan sinirleri kullanmaya
başladığımızda; bedenimizin daha güvenli
ve etkili hareket edeceğini de üstüne basa basa belirtiyor.
Enerji
akışının düzene girmesinden, yerçekimi ile barışık yaşamaya, çakraların
dengesine kadar birçok alanda bizi rahatlattığını savunuyorlar. Böylece yaşam
kalitemiz artırıyor. Buna ek olarak doğru nefes alıp verme ile var olan
blokajlar ortadan kalkıyor.
Kısacası
hayatın keyfini daha çok alabilmek; eğlenceli yanlarını görebilmek için ikinci
beynimize yani bağırsaklarımıza iyi bakalım.
Yüzümüz gülümserken bundan böyle midemizin de tebessüm ettiğini, bu neşeye bağırsaklarımızın da ortak olduğunu unutmayalım olmaz mı?
Yüzümüz gülümserken bundan böyle midemizin de tebessüm ettiğini, bu neşeye bağırsaklarımızın da ortak olduğunu unutmayalım olmaz mı?
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
01.02.2016
Kaynaklar:
http://okyanusum.com; http://www.kuraldisi.com; http://indigodergisi.com; https://insanveevren.wordpress.com.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder