Tıpkı
yaşamın kendisi gibi.
Önemli
olan kıymetini fark edebilmek.
Tam
da bu konuya uygun; eski zamanlara ait minicik bir öykü var paylaşmak
istediğim. Çoğunuz okudunuz belki de önceden. Ancak yeniden hatırlamanın ve bakış
açımızı parlatmanın gücüne inanıyorum ben.
‘’Masal
bu ya; zaman zaman içinde; bir bilge hoca yaşarmış. Pek çok öğrenci yetiştirmiş. Yıllarca emek
verdiği öğrencilerinin seviyesini ise bakın nasıl öğrenirmiş? Kesesinde
taşıdığı çok parlak ve gizemli bir taşı varmış.
Zamanı
geldiğinde öğrencisini yanına çağırır, kesedeki bu taşı verir ve çarşıya
yollarmış. Oradaki esnafa taş için kaç para vereceklerini sormasını istermiş. En
sonrada da bir kuyumcuya uğrayıp ondan da fiyat almasını, ancak taşı kimselere
vermeden geriye dönmesini beklermiş.
Yine
günlerden bir gün, zamanı gelen öğrenci elindeki taşla çarşının yolunu tutmuş.
Uğradığı dükkanlarda fiyat araştırması yapmış. İlk girdiği dükkandaki adam, taşı
evirmiş çevirmiş. Sadece bir lira verebileceğini, onu da çocuğunun oynaması
için alacağını söylemiş.
Öğrenci
oradan çıkıp bir manifaturacıya girmiş. Ondan ise beş lira cevabını almış.
Derken
yoluna bir semerci çıkmış. O da semerinin süslemesinde kullanabileceğini,
karşılığında sadece on lira vereceğini iletmiş.
Hocasının
sözünü hatırlayan öğrenci, en son bir kuyumcuya girmiş. Kuyumcu daha taşı
uzaktan görür görmez yerinden fırlamış. Taşı yakından incelemiş. Heyecanla kaç
para istediğini sormuş. Öğrenci daha önce aldığı cevapları düşünmüş elbette, ama
onları kendine saklamış. Kuyumcuya kendisinin ne kadar verebileceğini sormuş.
Kuyumcu, taş için ne istiyorsa vereceğini söyleyince; öğrencinin tedirginliği
artmaya başlamış. Satmayacağını tekrarladıkça, kuyumcu ısrar etmiş. Dükkanını,
evini, arsalarını bile feda edebileceğini söylemiş.
Tüm
bu ısrarlar karşısında bunalan, ama hocasına verdiği sözü de unutmayan öğrenci;
zor da olsa kuyumcudan yakasını kurtarmış.
Dönüş
yolunda aklı karmakarışıkmış. Bir yanda sadece bir lira veren, diğer yanda her
şeyini feda eden, hatta yalvaran insanlar. Hangisinin doğruyu söylediğini
anlamakta zorlanıyormuş.
Bilge
hocasının yanına vardığında, emanet taşı iade etmiş. Başından geçenleri de bir
bir anlatmış.
Hocası
gülümsemiş. Yol boyu düşünen, ama işin içinden çıkamayan öğrencisi mahcup bir
şekilde başını öne eğince; hayat dersini fısıldamış.
“Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini
bilenler anlar. O her ne ise ancak değerinin farkında olanın yanında
kıymetlidir.”
Kıssadan
hisse hesabı; her şey kıymetini bilenin yanında önem kazanıyor. Yeri geliyor,
en değerli taş bile değersiz kalıyor anlamayanların gözünde. Bu nedenle
farkındalık kazanmamız gerekiyor. Üzerinde çalışıp geliştirmemiz gerekiyor. İşte
ancak o zaman, hayatın içindeki her şeye gerçek değerini verenlerden
olabiliriz. Yaşamın renklerini hissedip çevremize de hissettirebiliriz. Manevi zenginliğimizle
ışıldamaya başlarız.
Daha
ne olsun? İyilik ve sağlık olsun.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
15.03.2016
Kaynak:
Gelişimsel olumlama.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder